'Bir Hikayem Var' diyerek başladık blogumuza. Hepimizin ve herşeyin bir hikayesi var yaşadığımız şu dünyada. Ufacık bir çakıl taşından, ulu çınar ağacına, minicik bir bebekten, yaşlı tonton ihtiyarlara, sevimli bir köpek yavrusundan, denizyıldızına kadar. Bu hikayeler yaşamdan çıkıyor, bizlerin yaşamından. Okuduklarımızı, gördüklerimizi, duyduklarımızı, yaşadıklarımızı kısacası hikayelerimizi paylaşmak dileğiyle...
PİYANO
1945 yılında Atina'dan gemiyle getirilip Galata Rıhtımı'na indirilen kuyruklu bir piyano, sahibi ünlü soprano Elvira de Hidalgo'nun ve genç, yakışıklı bir o kadar da çapkın hukukçu Cevat'ın tutkulu aşkını anlatıyor Yiğit Okur Piyano'nun satırlarında.
Elvira ve Steinway piyanosu günlerini çeşitli kadınlarla geçiren, mirasyedi Cevat'ın hayatına tesadüf eseri girer ama bir daha çıkamaz. Cevat'ın hayatındaki unutulmaz kadındır De Hidalgo.
Elvira'nın gerçek yaşam öyküsü olmamakla birlikte romanın esin kaynağıdır. Kitabın tanıtım sayfasındaki şu cümle ise dikkat çekici " Romandaki kimi kişiler gibi Piyano'da gerçek yaşamdan alınma bir kahraman; romanda bambaşka yazgısı olsa da, İstanbul'un seçkin müzikseverlerinden birinin evinde hala yaşamını sürdürüyor."
Roman 1945-1980 arası Türkiye'sinde geçiyor. 1960 devrimini, tek partide rejiminden çok partili döneme geçişi, Türkiye'nin savaş sonrası yıllarındaki toplumsal koşullarını o günlerin seçkin kesiminden insan manzaraları sunarak anlatıyor diyerek son noktayı koyuyor tanıtım yazısına.
Elvira de Hidalgo ve Cevat dışındaki karakterlere gelince, evin sağır hizmetçisi Sakine'nin ve kızı Gülpembe'nin dramatik hayat hikayesi çıkıyor karşımıza sayfaları çevirdikçe, sonra Esra giriyor satırların arasına. Onunda güzel başlayan ama şaşırtıcı devam eden bir öyküsü var, Suzi-Murat ve Cevat'ın aşk ilişkileri ve diğerleri. Sahneye biri giriyor öbürü çıkıyor ve böyle devam ediyor taa ki...
Her zamanki gibi kitaptan tadımlık cümleler:
"Tatlar geleceğe doğru arzu, hırs geçmişe doğru anıdır."
"Yaşamımın ileriki yıllarında daha da belirgin fark edecektim: hangi ulustan, hangi toplumsal tabakadan olursa olsun, kadınların çantaları aktar dükkanına benzer. Gerekli gereksiz her şey vardır içlerinde ama aradıklarını bu panayırda bir türlü bulamazlar."
"Geçmişimizin yüzyıllarını sırtımızda taşımak hem övgüdür, hem sorumluluk hemde boş bir avuntu."
Ve son olarak barmenlerle ilgi bir bölüm:)
"Barmenlerle konuşmak bir tür psikiyatridir. Bunlar doktorlardan iyidir. Kırk kez psikoloğa ya da psikiyatra gitmek yerine, bir akşam saatini barmenle geçirirseniz, geçicide olsa, ruhsal sağlığınıza kavuşursunuz. Tabii barmenin deneyimli, usta bir zanaatkar olması koşuluyla. deneyim kadar; barmenin oynak bir zekaya sahip olması, geçici tedavi için esastır. sözcüklerle yapılan bir tenis maçıdır. Her attığınız top aynı hızla gelip sizi bulur. Siz bir daha vurursunuz, top gider gelir. Ya da tek kaleye şut çekersiniz. Barmen kalecidir. Bazen hatır için gol yer, bazende sözde plonjonlarla topu çıkartır, ama en iyi şutlayacağınız şekilde topu tekrar size atar."
Piyano Yiğit Okur Can Yayınları
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder