Otelin derecesi -12'yi gösteriyor. Hava soğuk mu soğuk ama üşütmüyor, kesmiyor. İnsanı diri tutan mis gibi bir hava var dışarıda. Gecesi ayrı çağırıyor, gündüzü ayrı. Vakit kısıtlı hiç bir seyi kaçırmamak lazım.
Kulağıma nal sesleri gelmeye başlıyor. Burnuma sisle karışan at kokusu. Artık kullanılmayan, harabe haline gelmiş kimi pencereleri açılmış enine iki katlı binaya bakıyorum. Işığın bir oyunu mu yoksa camdan birimi bakıyor? Atını bağlamış dinlenmeye çıkmış bir faytoncu mu o? Zihnim bana oyun oynamaya başlıyor. Etrafım bir anda değişiyor. Çevremde insanlar bağırışmaya başlıyor. Nal sesleri, atların nefes almaları, faytonlara yüklenen çuvallar, aldıkları malları köylerine doğru yola çıkan insanlar. Hangi dönemdeyim acaba?
Hızla çarpan bir pencerenin sesiyle 2012'ye geri dönüyorum. Sessizlik kaplıyor etrafı, is kokusu geliyor burnuma buram buram. İyice bakıyorum çevreme. Ne faytonlar kalmış ne bağırışan faytoncular. Binaya kaldırıyorum başımı camları kapkaranlık. Sokak lambasının ışığı altında çıkıyorum ve yürümeye devam ediyorum ellerim ceplerimde.