SEVGİLİ GÜNLÜK...O NE SOĞUKTU ÖYLE...

O ne soğuktu öyle... Nisan deyince aklıma ılık hava, bahar yağmurları, tomurcuklanan ağaçlar ha bir de bitmez tükenmez polen alerjim gelir. Dün bütün gün dışarıda işim vardı. Önce Taksim Beyoğlu sonra Kadıköy. Öğlen gibi İstiklal Caddesinde idim. Yağmurun altında yürümeyi çok sevdiğim için Taksim'deki işim bitince Tünel'e doğru yürümeye başladım. Üstümde incecik kaban. Gerçi sevemem öyle lahana gibi kat kat giyinmeyi ama bu sefer gerçekten hava şartları göz önüne alındığında  abartmışım durumu. Neyse her zaman uğradığım kitapçılara gire çıka Tünel'e kadar yürüdüm. Arada ufak bir kahve molasını da ihmal etmedim doğrusu. Kabanımın kapşonuna güvenen ben şemsiye de almamıştım elime ama İstanbul'da artık en kolay bulunan ve iskeletleri boydan boya İstiklal Caddesini kaplayan 5tl,- şeffaf şemsiyelerden bir tane alıp devam ettim yoluma. Hava muhalefeti nedeniyle olsa gerek çok fazla kalabalık yoktu. Her zamanki gibi bolca Arap turist kaplamıştı ortalığı. Çöl sıcağından sonra ilaç gibi gelmiştir bu hava onlara desem de hepsi hastadır şimdi. Bünye alışkın değil ne de olsa.



Neyse Tünel'den Karaköy yoluyla Kadıköy'e vardım ama ne varıştı o öyle. Motordan çıkanlar daha doğrusu çıkmaya çalışanlar rüzgarın etkisiyle ilerleyemiyorlardı. Don Kişotlar Yel Değirmenlerine karşı durumları. Uçuşan uçuşana...Yağış bir yandan ama benim şemsiyem var ya bana bir şey işlemez gerçi işlemiş işleyen iliklerime kadar sırılsıklam olmuşum daha ne olsun derken Kadıköy'ün o karanlık sokaklarına doğru yürümeye başladım. Derken olan oldu...Şemsiyem o çok güvendiğim şemsiyem beni yel değirmenlerinden koruyacak olan o güzelim şemsiyem iskelete dönüşüverdi. İhanetin böylesi...Bana çok ama çok ağır geldi bu durum. Bulduğum ilk çöp tenekesinin içine diğer şemsiye iskeletinin yanına tıkıştırıverdim kendisini. Kafamda sadık kapşonum işlerimi bitirdim ve evime döndüm. Hemen sıcak bir kahve yaptım alelacele, açtım CD'yi, uzattım ayaklarımı sehpaya...Fly me to the moon dalga dalga eve yayılırken günün özetini geçti gözlerimin önünden...

"Yağmurda yürüme sevdasıyla ıslanmış hem de sırılsıklam iliklerine kadar üstelik  5tl'ye almış olduğu şemsiyesi de yok artık. Rüzgar aldı götürdü...Kadıköy'ün daracık karanlık sokaklarından karla karışık yağmura karışarak evine döndü."

Diye yazdım facebook sayfama...

Ve yorumlar dökülmeye başladı hemen takır takır...Ha ha ha bu sensin dimi :))) ? diye soranlar, acil ballı zencefilli çay tarifi verenler, çay hazır hemen gel birlikte içelim yazanlar, gel seni Pati ısıtsın diyenler (Pati arkadaşımın henüz 1 aylık ufacık tefecik dünya tatlısı kedisi. Ahh o sıcacık sevgisi...), şehrin çeşitli semtlerinden burası da aynen öyle yazanlar, İzmir'de donuyor, Kars buzzz gibi diyenler, kendine dikkat et, kaloriferin yanına, doğru kırmızı battaniyenin altına diye yazanlar, sen şimdi sıcak şarap içersin diyenler...

Hepinizi çok seviyorum. Böyle bir günde içimi ısıttınız...Bu sıcacık mesajların yerini ne çay, ne kahve ne de sıcak şarap tutar...İyi ki varsınız...Yazdım hepsine camıma çarpan yağmur damlalarının pıtırtıları eşliğinde...

Ben - Mary Poppins