SAHİLDE:)

İzmir Özdere maceramız bundan yaklaşık bir ay önce başladı. Hadi bu yaz bir yerlerde ev tutalım dedik ve ev aramaya başladık. Sonunda Özdere'de ev bulduk. Kaporayı gönderdik ve 1 Temmuz'u beklemeye başladık. Sonunda işte geldik burdayız:)).

İlk gelişimizde evle ilgili şoku yaşayıp, şansımızın yaver gitmesiyle tuttuğumuzdan daha büyük ve daha güzel bir eve yerleştikten sonra rahat bir nefes aldık. 

Bu konuyla ilgili çıkartılacak ders : Internette yazlık ev kiralayanların % 90'u yalan beyan veriyor. Hem karşılıklı tel konuşmalarında hemde internet sitelerinde. 170 m diye 50 m kare çıkabiliyor. Kiralık ev diye koyulan ilanlarda bazen ev olmuyor. Bir yerlerden ev resimleri koyup kapora istiyorlar adres istendiğinde veremiyor çünkü öyle  bir ev yok ortada:). Böyle ilanla da karşılaştık:))  Görmeden beyana göre ev tutulmaz  bu ülkede. Vaktin varsa git, gör, kirala. Vaktin yoksa, işin şansa kalmış.  

Neyse artık alıştık ve sahildeyiz. Özdere tipik torun bakan emeklilerin mekanı. İzmir'den 80 km uzaklıkta. Mavi bayraklı denizi, geniş bir plajı var. Denizi derin, küçük çakıllı ve tertemiz. İlk geldiğimizde su çivi gibiydi. İki gün sonra denizde havada  ısındı. Güneşle köşe kapmaca oynamaya başladım. Deniz kenarında şemsiyenin altında, balkonda nar ağacının gölgesinde:) Gün boyunca hiç durmadan öten cırcır böcekleri, geceleri yerini saat bire kadar şarkı söyleyen piyanist şantöre bırakıyor. Hava sıcak çok sıcaaakkk:) Arasıra gelen esinti bile durumu kurtaramıyor.

En sevdiğim şey ise denize girip çıktıktan sonra, şemsiyenin altında, elimde kitabım-Pucca :), karşımda puslar içinde Samos Adası ve önünden geçen gemiler, kulağımda kulaklıklarım Radio Samos'dan oynak Yunan şarkıları:). Sıcaktan bunalınca Ege'nin serin sularına gir, çık. Geçen midye dolmacı, mısırcı, gevrekçi sayesinde açlığını gider güneşlenmeye devam et. Akşam üstü eve dönüp, duş aldıktan sonra yemek öncesi buzz gibi bir birayla yapılan sohbet iyi gidiyor doğrusu.



Akşam güneş tüm kızıllığı ile batıyor. Samos'un ışıkları yanıyor. İnsanlar sahil yolunda bir aşağı bir yukarı, ellerinde dondurmalar, çekirdek çitleyerek geziyorlar. İzmir'in 4. büyük sosyete pazarı burada kuruluyor. Geceleri İzmir-Özdere minibüsleri pazara insan taşıyor ama Kadıköy pazarı buraya göre jet sosyete pazarı kalıyor:)). Şehirlerarası yolda ise koskoca bir tabela var: İzmir'in 4.Büyük Sosyete Pazarı diye. Tabelanın kapladığı alan pazardan daha büyük:)).

İşte böyle bir yer Özdere. Masmavi denizi, sakinliği ile tipik sıcak bir tatil kasabası. Yanınızda internetiniz, severek okunacak yaz kitaplarınız ve sohbet edecek birileri varsa zevkle kalınabilecek bir yer...Haydi sağlığınıza:))


SEFERİHİSAR SLOW CITY:)

İki gün Çanakkale'den sonra sabahın dördünde kalkıp yollara düştük yine. Şimdiki rotamız İzmir Özdere. Yollar sakin, ıssız denecek kadar az araç var. Güneş karanlığı yırtmaya başladığında yollara düşen kızıllığın içinde Ege'ye doğru ilerliyoruz. Tepelerde gördüğümüz rüzgar enerjileri Don Kişot'un yeldeğirmenleriyle savaşını hatırlatıyor.

Ufak bir kahvaltı molası haricinde yollarda durmadan Özdere'ye varıyoruz. Buraya ilk gelişim. denizin güzelliği haricinde hiç bir özelliği olmayan tipik bir yazlık kasaba. Eve yerleşiyoruz.Ufak bir temizlik ve alışveriş faslından sonra doğru denize. Buzzzz gibi sulara girip çıkıyoruz:). Devamı az sonra:  Özdere Özel'de:) 
Buraya kadar gelmişken çevreyi gezmeden olmaz diyerek adı son zamanlarda çok duyulan Seferihisar'a gidiyoruz. Hani gazetelerin slow city diye ballandıra balladıra anlattıkları Seferihisar'a. Ve merak kediyi öldürürmüş lafınını kanıtlıyoruz hep birlikte:) Merkezi zaten fast city. Ufacık yerdeki trafiği görünce İstanbul'un trafiğine şükrediyor insan. Aklına esen aklına estiği yerde arabasını bırakıp gidiyor. Fırına ekmek almaya giren bir bayan sürücü tarafından yaklaşık 10 dak. beklemek zorunda kaldık. Arabanın içinde insan olduğunu göre göre arkamıza bizi kitleyecek şekilde park etti ve gitti. 10 dakika sonra elinde ekmeklerle gelip özür dilerim diyerek de çekti gitti. Buranın düzeni düzensizlik üzerine kurulmuş. Merkezini bırakıp sahil kısmına gidiyoruz. Burada da tipik yol çalışması var. Ufacık bir yer bir de yol çalışması yapıyorlar. Yol çalışması yapanlar ve müşteri bekleyen kahve sahipleri haricinde etrafta kimse yok. Kafelerinde yerel bir yiyecek göremedik. Her yerde olan balık çeşitleri, gözleme, tost vs. gibi şeyler var. Otlu gözleme getirebiliriz dediklerinde Ege otları olabileceği düşündüm. Hangi otlar diye sorduğumda ıspanak ve pazı cevabıyla yıkıldım:)) Ufak marinası olan sıkıcı ve bomboş bir yer burası. Bir gazetede çıkan  habere göre evleri pansiyona çevireceklermiş. Turist çekmek için ellerinden geleni yapıyorlar ama bana göre amaçlarına ulaşmak için daha yapmaları gereken çok şey var. 

Citta Slow (Yavaş Şehir) olmak için bir takım kriterler var. Dünyadaki ilk slow city İtalya'da Chianti şehri oluyor ve daha sonraki yıllarda 40 şehrine daha yayılıyor. İngiltere, İspanya, Portekiz, Avusturya, Norveç, Polonya gibi ülkelerin de bazı şehirlerine bu ünvan verilmiş.

Yavaş ve sakin şehir olmak için neler gerekiyor? İlk olarak trafiğe el atmışlar. Bu kentlerde ulaşım bisikletle sağlanıyor. Mümkün olduğu kadar otomobil kullanılmıyor. Araba yolu yerine bisiklet yollarına yer veriliyor.

Alışveriş merkezleri yok:) Bu sevdiğim özelliklerinden biri. Benim gibi alışveriş merkezlerinin kapalı ortamından nefret edenler için ideal bir kural. Alışveriş merkezlerinin yerine ihtiyaçlar ufak yerel dükkanlardan sağlanıyor.

Citta slowları ziyaret edenler 4-5 yıldızlı oteller yerine pansiyonlarda konaklıyor.

Lokanlarında yerel ürünler ve yemekler sunuluyor.

Güneş enerjisi gibi sürdürülebilir enerji kullanılıyor.

Küçük kentlerin tarihi ve doğal yapısı sıkı kurallarla korunarak bir yaşam sağlanıyor.

Ama hareketsizlik ve boşluk Slow City olarak adlandırılmış Seferihisar'da.