"Ve hala kalkmadı, çocukluğumun üstüne yağan kar.

El ayak çekildi, oda sessiz...Uyudu minderinde kedi.
Issız sokakta korkan biri ıslık çalarak geçip gitti"


Gecenin sessizliğinde güzel bir müzik, mis gibi Türk kahvesi ve Oya Uysal'ın güzel dizeleriyle Özgür Edebiyat Keyfi :)



KADINLAR GÜNÜ

  8 MART KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN


Her gün dövülen, öldürülen, tecavüze uğrayan kadınlarımız varken ve biz ülke olarak bu sorunu hala çözememişken, kadınımızı, kız çocuklarımızı koruyamazken nasıl kutlu olabilirse öyle olsun :(

BÖCEK GİBİYİM BU ARALAR...




Böcek gibiyim bu aralar. Kafka’nın böceği. Sabahları yataktan zorla kalkıyorum. Kalkmak uyanmak istemiyorum. Gözümü bir açıp bir kapıyorum. Saatle büyük bir savaş başlıyor aramda. Ben kapıyorum o başlıyor. Ben kapıyorum o inatla devam ediyor. Uyandıracak illa. Kafamda gün boyu yapılacak işler. Kalkmasam da bütün gün uyusam, çeşit çeşit rüyalar görsem, ara sıra uyanıp kitabımdan birkaç satır okusam sonra yine gözlerim kapansa ve kitabı bir yana koyup tekrar uyumaya devam etsem.

Çalan hiçbir şeye cevap vermesem. Ne telefona ne kapıya hatta cep telefonumu kapasam hiç açmamak üzere. Dünya yansa da umurumda olmasa. Bir elinde ayna bir elinde cımbız umurunda mı dünya misali. Hatta rüyalarımda sadece istediklerimi göreyim. Ben yazayım çizeyim onları. İçlerinde benim seçtiğim insanlar, mekânlar ve konular olsun. İstemediğim yüzler karışmasın rüyalarıma. Sevdiğim filmlerden fragmanlar, sevdiğim kitaplardan satırlar karışsın aralarına.

Mis kokulu çiçeklerle dolu bahçede bir köpekle koşup oynasam, bir kedinin mırıltıları arasında başını okşasam, avaz avaz bir şarkı söyleyip yunuslarla yüzsem hatta biraz daha abartıp Galata Kulesinin üstünden Kadıköy’e uçsam.

Görünmez olsam. Kimseye fark ettirmeden limandaki bir gemiye binip günler, haftalar, aylar boyunca uçsuz bucaksız denizlerde yol alsam. Geceleri pırıl pırıl yıldızları seyretsem güvertede bir köşede. Tuzlu su damlacıkları çarpsa yüzüme. Gemilerin o eşsiz parfümü pas-deniz karışımı kokusu gelse burnuma ve bir deniz feneri kıyıya yaklaştığımız müjdelese yanıp sönen ışığı ile. Ya da uçan bir halının üstünde ülkelerin, şehirlerin üzerinde süzülsem. Kimsenin giremediği kapalı kapılar ardına karışsam. Duyulmaması, görülmemesi gerekenleri görsem duysam. Sır küpü olsam hepsini içimde saklamasam.

Biraz hayal, biraz rüya, biraz gerçek olsun istediklerim. Büyüklerine gerek yok. Ufak ve mutlu hayaller yeter bana saatimin bozulması gibi mesela, fur elise’yi bir daha asla duymamak gibi mesela, bütün gün uyuyabilmek gibi mesela… J



NIVEA yürekleri ağza getiren bir şakayla yeni Stress Protect deodorantı tanıttı

Havaalanında yaşanabilecek en büyük terslik veya en korkutucu deneyim ne olabilir dersiniz? Uçağınızı kaçırmak mı, bavulunuzu kaybetmek mi yoksa hava koşullarından dolayı günlerce havaalanında kalmak mı?

NIVEA, yolcular üzerinde uyguladığı Stres Testi’yle, onlara soğuk terler döktürmüş ve yeni Stress Protect deodorant için eğlenceli bir viral reklam hazırlamış. Videoyu izleyenler, en stresli deneyimlerini #StresTesti etiketiyle Twitter’da paylaşmaya başlamış bile.



 
 Bir bumads advertorial içeriğidir.

Şubat ayında dünya çapında 5 milyondan fazla izlenme ile en çok paylaşılan viral videolardan olan Stres Testi, NIVEA’nın yeni ürünü Stress Protect deodorantı tanıtıyor. Videoda, farklı insanlar havaalanında uçaklarının kalkmasını beklerken, bir anda tehlikeli bir kaçak olarak arandıklarını öğreniyorlar ve ne yapacaklarını şaşırıyorlar.

Günlük hayatımızda karşılaşabileceğimiz heyecan, korku, stres gibi duygu değişimlerinin neden olduğu terleme ile yeni NIVEA Stress Protect deodorantın ne kadar iyi başa çıktığını, esprili bir dil ile anlatan videoyu izleyince, soğuk terlere karşı önlem almanın önemini kesinlikle hissedeceksiniz.


EDİP CANSEVER'DEN TOMRİS UYAR'A...






Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç
yağmurlar altında gördüm, kadeh tutarken gördüm de
bir kıyıya bakarken, bakarkenki ağlayan yüzünle
ve yaraşırsa ancak monet’nin
kadınlarına yaraşan giysilerinle
gördüm de 
ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
öyle kısaydı ki adımların, diyelim bir yaz tatilinde
bir otel kapısının önünde, tahta bir köprünün üstünde
bir demet çiçekle paslanmış bir kedi arasında
öyle kısaydı ki adımların
şöyle bir bardak yıkayışının vaktiyle
ölçülür ve denk düşerdi ancak
ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
yok bir yanıtın nereye diyenlere
bir buz titreşimi gibi sallantılı ve şaşkın
ve çabuk bir merhaban vardır bir yerden gelenlere
o bir yerler ki, diyelim çok uzak olsun
sen gelmiş gibisindir oralardan, otobüslerden
yollardan, deniz üstlerinden topladığın gülüşlerle
ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
seni görünce dünyayı dolaşıyor insan sanki
hani etiler’den hisar’a insek bile
bir küçük yaşındasın, boyanmış taranmışsın
çok yaşında her zamanki çocuksun gene
ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
mart ayında patlıcan, ağustosta karnıbahar
mutfağın mutfak olalı böyle
bir adın vardı senin, tomris uyar’dı
adını yenile bu yıl, ama bak tomris uyar olsun gene
ben bu kış öyle üşüdüm ki sorma
oysa güneş pek batmadı senin evinde
söyle
ben seni uzun bir yolda yürürken gördüm müydü hiç.

Edip Cansever