müzik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
müzik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

BÜYÜK TEZATLIK...






Bugün Beyoğlu St. Antoine Kilisesinin önünde yakaladığım bu an hayatın tezatlığını gözler önüne sermiyor mu?

SELİM İLERİ VE AYHAN SİCİMOĞLU İLE BİR PAZAR SABAHI

Selim İleri ile güzel sohbetle başladı bu pazar günüm. Mis gibi bir Türk kahvesi eşliğinde her zamanki gibi kısacık ama doyumsuz bir sohbetti. 

Ne yalan söyleyim Selim İleri'nin Her Gece Bodrum kitabından başka kitabını okuyamadım. Ne zaman kitaplarını elime alıp okumaya başlasam içime bir hüzün çöküyor ve bırakıyorum. Mesela "Bu Yaz Ayrılığın İlk Yazı Olacak" adlı kitabını bir heves alıp bir kaç bölümden sonra kütüphaneme koymuştum. Sonra yazın okumak için bir kez daha baştan aldım ama yine olmadı. "Hepsi Alev" de aynı kaderi paylaşmıştı bir önceki kitap ile. Olmuyor bir yerlerde tıkanıp kalıyorum sonra da gitmiyor roman. Sonra okurum, yarın devam ederim, bir sonraki gün, hafta sonu derken bakıyorum ki kütüphanemde okunmayan kitapların arasına kaldırmışım bile. Hüzünlü yazıyor Selim İleri ya da bana öyle geliyor. Ya da şöyle mi demem lazım acaba; o kadar güzel yazıyor  ve satırlarında ki hüznü o kadar etkili bir şekilde okuyucusuna yansıtıyor ki kalbimin derinliklerinde hissettiğim için okuyamıyorum. Zaten gazete sayfaları insanın içini acıtan haberler dolu iken bir de kitaplarda drama katlanamıyorum çok fazla. 


Kitapları bir yana sohbetine doyum olmuyor Selim İleri'nin. Bir zamanlar pazar günü öğleden sonraları şimdi hangi kanal olduğunu hatırlayamadığım bir programı vardı. Edebiyat söyleşisi yapardı ve ben dört gözle beklerdim o programını. Eski İstanbul'u anlatırdı, kitaplardan pasajlar okurdu ve yanlış hatırlamıyorsam yeni çıkan kitapları tanıtırdı programın sonunda. Zaten İstanbul denince aklıma gelen ilk yazarlardandır İleri. 

Bu sabahta CNN Türk'te Hakan Çelik Hafta Sonu Keyfi programında anlattı eski İstanbul'u. İstanbul'un eski bozulmamış halini ondan dinlemek ayrı bir zevk benim için. Pangaltı Şişli arasındaki alışveriş hattından troleybüslere, dolmuşlara, geçmişin kültür- sanat hayatına,  6-7 Eylül olaylarından, İstanbul'un aldığı göçlere, yitip giden siluetine kadar kısa ama keyifli bir gezinti yaptırdı izleyicilerine. Saatlerce anlatsa saatlerce dinlerdim ama her güzel şey gibi çabuk bitti. Bir daha ki sefere diyerek bir sonraki çok ama çok sevdiğim programa geçtim.

Ayhan Sicimoğlu'nun Renkler programını mümkün olduğunca kaçırmamaya çalışırım. Kendi deyimi ile "hastasıyız" :) Gittiği yerlere kendine özgü anlatımıyla seyircisini de götüren Sicimoğlu bu kez benim çok sevdiğim bir şehirde Prag'ta idi. Prag'ın daracık tarih kokan korunmuş sokaklarında gezerken her zamanki gibi İstanbul'u anmadan geçmedi ve "Biz niye böyle değiliz insan üzülüyor" diye ekledi. Selim İleri'nin İstanbul sohbetinden sonra Sicimoğlu'nun bu sorusu yarama tuz bastı.


Bu soruyu ne zaman yurt dışına çıksam ben de kendime sorarım. Biz niye korumuyoruz? Tek bir cevabı var bu sorunun niyet meselesi. Ama iyi niyet. Tamam tüm dünya değişim yaşıyor bunu kabul ediyorum ama en azından Avrupa'nın hiç bir ülkesinde İstanbul'a yapılan "Vurun Kahpeye" muamelesini görmedim. Doğu Roma İmparatorluğuna ve Osmanlı İmparatorluğuna başkentlik yapmış dünyanın gözünün üstünde olduğu bu güzelim şehir bu kadar kötü bir katliamı hak etmiyor doğrusu. Gelişme tabii ki olacak ama tarih korunarak olmalı. AVM yaparak, gökdelen dikerek gelişen bir ülke daha görmedim bu güne kadar. Siz ne dersiniz? Gelişmek bu mudur ? 




YÜREĞİMİ YAKTIM BEN BU GECE BİR DENİZ FENERİYLE...



Yine ben aşık oldum, darmadağın, yağmur oldum
Kadıköy sahilinde esti ruhum rüzgar oldum

Heybeli'de biz de her gece
Çıktık mehtaba aşk var diye
Kalmamış Kalamış'ta bile
Ne bir huzur ne bir neşe

Yüreğimi yaktım ben bu gece bir deniz feneriyle
Sahile vurdum ben bu gece, dalga gibi delice

Yine ben aşık oldum, darmadağın, efkar oldum 
Kadehi kırdım işte, yandı ruhum, duman oldum...


Aydilge'den...

İyi dinlemeler :)


AYIŞIĞI SONATI

Herkesin müzik anlayışı ve zevki farklıdır. Ben her türlü müziği dinlerim. İçlerinde defalarca dinlediğim çok sevdiğim parçalarda çıkar hiç beğenmediklerimde. Kitaplar gibi müzikte hayatımın vazgeçilmez bir paçası olmuştur her zaman. 

Akşamları el ayak çekildiğinde, bir elimde kahvem diğer elimde kitabım koltuğa yayıldığımda notaların sözcüklere karışması hoşuma gidiyor. CD'den yükselen bazen hafif bir piano, bazen viyolonsel, çello tınıları gecenin sessizliğinde günün yorgunluğunu attıran terapi oluyor benim için. Vivaldi, Strauss, Mozart, Janacek, Beethowen vs. onlar konser veriyor ben dinliyorum. 

Beethowen demişken bilirsiniz en ünlü eserlerinden biri Ayışığı Sonatıdır. Bugün Ayışığı Sonatı ile ilgili bir yazı geldi bana. Ayışığı Sonatı'nın doğuşunu anlatıyordu. Gerçekten yaşanmış mı yoksa bir şehir efsanesi mi bilmiyorum ama bu hüzünlü hikayeyi paylaşmak istedim. 

''Bir gün Beethoven, bir arkadaşı ile birlikte Viyana sokaklarında dolaşmaktadır. Tam bu sırada bir apartmandan piyano sesi geldiğini duyar ve kafasını kaldırıp bakar. Apartmanın ikinci katındaki cam açıktır ve ses oradan gelmektedir. Arkadaşına, çalan kişinin muhteşem çaldığını ve onu görmesi gerektiğini söyler. İkisi birlikte ikinci kata çıkıp kapıyı çalarlar. Kapıyı açan kadın, Beethoven’ı hemen tanır ve şok olur. Beethoven, piyano sesine geldiğini ve muhakkak çalan kişiyi görmek istediğini söyler. Kadın, piyanoyu çalanın kızı olduğunu ve tanışmaktan mutlu olacağını belirterek onları içeri alır. Beethoven, piyano çalan kızın olduğu odaya girer. annesi kıza, Beethoven’ın geldiğini söyler ve kız çok heyecanlanır, hemen ayağa kalkar, fakat kız kördür. Bunu gören Beethoven, “lütfen benden birşey isteyin” der, maddi bir şey isteyeceklerini düşünerek. Kızın cevabı şu olur; “ben hiç ayışığı görmedim, bana ayışığını anlatır mısınız?”
Bunun üzerine Beethoven piyanonun başına geçerek, ayışığı sonatını, doğaçlama olarak besteler.''


İşte Beethoven'ın genç kıza anlattığı ayışığı...İyi dinlemeler...



Mozart'ın Türk Marşı ve Ceza

Mozart'ın Türk Marşı'nın Ceza yorumunu dinlediniz mi? Ben çok beğendim:) Ya siz?



Bu nasıl bir gün, bu yeni bir gün ve de bana neşe verebilecek bir gün,
Her gün tekrar doğdum, bazen soğudum, kaçtım kendimden,
Birden fazla yorucu olur, dertler artar sorunu bulun,
Kimler çözmüş ki bu sorunu, bizler bulsak da bu soruyu,
Göremiyoruz, çözemiyoruz, bir ileri iki geri yürüyoruz hep,
Kimler gelmiş geçmiş sırlar var hep hiç çözülemeyen,
Dünden kalmış ne var acaba, çok tebrikler bulup alana,