PERA MEZARLIKLARI






Beyoğlu'nda Garibaldi binasının restorasyonu sırasında 8 adet mezar bulundu haberi tüm gazetelerde ve TV lerde yer aldı. Bu durum sadece Garibaldi binasında değil Beyoğlu'nun bir çok yapısında karşılaşılabilecek bir durum.

Kitaplar, Galata ve Pera Bölgesinde Küçük Mezarlık ve Büyük Mezarlık adı altında iki mezarlık bulunduğunu yazıyor. Küçük Mezarlık'ın Tepebaşı-Şişhane-Kuledibi'ni kapsayan alanda Büyük Mezarlık'ın ise bir yandan bugünkü Gezi'nin olduğu yerden Ayaspaşa-Gümüşsuyu'dan Fındıklı'ya kadar uzanan yerde diğer taraftan da Pangaltı yönüne uzanan alanda bulunduğu belirtilmektedir. Yapılan araştırmalar 18-19 yy da bu bölgenin mezarlık alanı olduğunu ortaya çıkartmıştır.

Yani bugün İstanbul'un eğlence ve alışveriş merkezi olan Beyoğlu'nun büyük bir bölümü bir zamanlar mezarlıkmış. Büyük mezarlığın bulunduğu bölge Edmond De Amicis'nin "İstanbul (1874)" kitabında ifade ettiği gibi Museviler hariç her dinden insanın mezarlarının bulunduğu selvi, akasya ve akçaağaç ormanı gibiymiş. İki mezarlığın da ortadan kalkması 1930'lu yıllara kadar uzanmış. Düşününce insan ürperiyor değil mi? Binaların altı, metro...Yok ben düşünmeyim en iyisi...



Bu arada İstanbul'un ve Galata-Pera'nın geçmişini merak edenlere çok güzel iki kitap önerebilirim.

Bunlardan ilki Prof.Dr. Nur Akın'ın 19.yy İkinci Yarısında Galata ve Pera kitabı. Galata ve Pera'nın  19yy ikinci yarından 20yy başına dek olan kültürel, sosyal yapısını anlatıyor.

İkincisi ise  Edmond De Amicis'in İstanbul (1874) kitabı. Amicis İstanbul'da kaldığı dönemdeki gözlemlerini anlatmış.

Galata ve Pera'yı zaman zaman okurum ve her defasında da yanlış zamanda dünyaya geldiğimi düşünürüm. İstanbul'un İstanbul olduğu zamanlarda yaşamak varmış ruhunun yok edildiği şimdide değil.








İYİMSERLİĞİN SIVI HALİ...






Bahar geldi artık...Her ne kadar kışı sevsem de sabahları ılık güneşli bir havaya uyanmak güzel oluyor...Özlemişim.

Dışarıda mis gibi bahar havası hüküm sürerken ben aralık ayının soğuk bir gününde Barcelona'nın sokaklarını arşınlıyorum. Derken Sempre & Oğullarının vitrinine bakmak için bir an duraklıyorum. Hani şu insanların yaşamları boyunca kendilerini bekleyen kayıp  kitabı sormak için içeri girdikleri kitabevinin önünde. İçeri giriyorum.

Birden birilerinin mırıldandığını duyuyorum "İşte o gün bugündür. Bugün şansımız dönecek." diyor iyimserliğin sıvı hali olan ilk kahvesini içerken...

Bu kitap, içindeki kitapçı dükkanı ve günün ilk kahvesi...Daniel, Martin, Fermin, Bea, Isabella... Bunların hepsi aynı çetenin üyesi...Çete başları da Carlos Ruiz Zafon...Beni baştan çıkartmak için kafa kafaya vermişler...Güzel çevirisi ise kitabı ruhundan hiçbir şey kaybettirmeden dilimize çeviren Füsun Doruker ise onlarla işbirliği halinde...

Rüzgarın Gölgesi, Meleğin Oyunu şimdi de Cennet Mahkumu...Araya bir de gençlik kitabını sıkıştırmıştım Sisler Prensi...

Carlos Ruiz Zafon, okumaktan her zaman zevk aldığım bir yazar...İyimserliğin sıvı hali eşliğinde...

Güzel bir kitap okumak isteyenlere tavsiye ederim...Cennet Mahkumu...

Kitaplar eşliğinde mutlu, güneşli günler diliyorum...

Kalın sağlıcakla,,,