BAYAN PEREGRINE'NİN TUHAF ÇOCUKLARI




"Hepimiz kendi masallarımıza tutunuruz; ta ki onlara inanmanın bedelini ağır ödeyene dek."






Bayan Peregrine'nin Tuhaf Çocukları'nı ilk aldığımda kitaptaki fotoğraflar ilgimi çekti. Hele ki eskicilerden toplanmış - on koleksiyoncunun kişisel arşivi -  bu fotoğrafların hepsinin orijinal ve üzerinde oynamamış olması konuya ayrı bir değer kattı diyebilirim.  

Konusunu kısaca şöyle özetleyebilirim...

Bugüne kadar büyükbabasının anlattığı tuhaf hikayelerle büyüyen 16 yaşındaki Jakob büyük babasının aynı hikayelerdeki gibi garip bir şekilde ölümüne şahit olur. Bu durum onda büyük bir travmaya neden olur. Ölümünden sonra yaşlı adamın eşyaları arasında daha önce hiç görmediği fotoğraflara rastlar. Bu arada halası Jakob'a bir kitap hediye eder. Aslında büyükbabasından gelen bir hediyedir. Jakob kitabı açar, içinden büyükbabaya yazılmış bir mektup çıkar. Bu mektup maceranın başlangıcıdır. Terapistinin de onaylamasıyla kuşlar üzerinde araştırma yapmak isteyen babasıyla birlikte adaya doğru yola çıkarlar. Adada Jacob'u Bayan Peregrine'in büyülü ve bir kadar da hüzünlü dünyası beklemektedir.




Jacob Bayan Peregrine'in yetimhanesinde tuhaf çocuklarla ve olaylarla uğraşırken bende burada kendi dünyama daldım. Romanın ada da geçmesinden olsa gerek bazı betimlemeler beni adalar da dolaştırdı. İlk önce Heybeliada Terk-i Dünya Manastırına oradan da Büyükada'daki Rum Yetimhanesine götürdü. Okurken ben de kendi hayallerimin, kendi romanımın içinde dolaştım. Mesela çocukların sergiledikleri oyunda kullandıkları "külüstüre dönmüş bir trombon" beni Büyükada yetimhanesinin içindeki kırık dökük piyanonun başına götürdü. Adanın bir ucunda bulun Peregrine'nin yetimhanesi ise Terk-i Dünya Manastırına... 

Kitabın güzel bir kurgusu var...Ben ilk çıktığında okumuştum. Biraz zaman geçti üstünden. Oldukça zaman geçti demek daha doğru olur :) 

Halen okumadıysanız okumanızı tavsiye ederim. 


"Dünyanın her tarafında tuhaf ruhlar var." dedi, "her ne kadar sayımız eskisine göre epeyce azalmış olsa da. Hala hayatta olanlar, tıpkı bizim gibi saklanıyorlar."







BAYAN PEREGRINE'İN TUHAF ÇOCUKLARI   RANSOM RIGGS     İTHAKİ YAYINLARI

KADIKÖY'Ü NEDEN Mİ SEVİYORUM...

Ne demiş şair satırlarında...

"Bir güzellik yap kendine...
....Şımart kendini olabildiğince..."

Beni bu şehirde şımartan yerlerden biridir Kadıköy...Kitapçısıyla, sahafıyla, balıkçısıyla, baharatçısıyla, iskeledeki gazetecileri ve rengarenk çiçekçileriyle, sokak aralarındaki ufak kafeleriyle, ufacık butikleriyle, sayamadığım karşıma çıkan çeşitli sürprizleriyle...

Ve hayvanlarıyla...Evet yanlış okumadınız hayvanlarıyla...

Şu hemen hemen her mağazanın kapısında yatan müşterileri karşılayan kedi ve köpekleriyle...

Hayvan dostu bir semt olduğu için de farklıdır Kadıköy benim için.

Çok acele işim yoksa ilk uğradığım yer Nezih ve Alkım olur...

Nezih'te oturup kitapları incelemek, bir kaç sayfa okumak ritüellerim arasındadır. Alkım'da aynı idi "bir zamanlar" diyeceğim çünkü son gittiğimde yapılan yeni düzenleme ile bana inşaat alanı hissini verdi. Eskiden kitabımı alıp içindeki kafede mis gibi Türk kahvesi eşliğinde zevkle okurdum. Eski büyüsünü kaybetti gözümde ama tabii ki ben yine de uğramadan geçemem oraya.


İşte Nezih'in Köpeği...Genelde kapısında yatar :)

Çarşıda ilerlediğinizde yukarıdaki manzara ile sık sık karşılaşırsınız. Hemen yanındaki Özgür Kırtasiyenin tepelerde dolaşan kedisi de hayvan sevenlerin gözünden kaçmaz. Kitap ayraçlarının üzerinde gezinmeyi pek sever kendileri...



Beni verdiği pozlarıyla en çok güldüren Garanti Bankasının kedisidir. O ne hava öyle...O ne sahiplenme öyle :) 



Biraz ötede Penti'nin kedisi yatar kapısında...

Bahariye'ye doğru çıkarken Tefal'in köpeği çıkar karşıma. Uzanmış yatıyor sereserpe...Olmaz ki! Böyle de yatılmaz ki! der geçerim yanından. Her ne kadar başını okşamak geçse de içimden keyfini bozmak istemem. 



Ve son olarak ta OXXO'nun kedisi...Vitrinde ışıkların altında sıcacık uyuyakalmış :)




Kadıköy'den hayvan manzaralı bu kadar olsun şimdilik :) Sırada başka güzellikler var...