Güzel kalan yaralar vardır çünkü,
Limon kokulu yağmurlu kadınlar vardır..
Hiç unutmayan kadınlar vardır,
Limon kokulu..
Herşeye rağmen yağmur kalan kadınlar vardır..

Lale Müldür

KİTAP EVİ



Bu yaz okuma listemin en başına almıştım Enis Batur’un Kitap Evi’ni. Dragos’ta miras olarak bırakılan koskoca bir kütüphane ve envai çeşit kitap, adını sır gibi sakladığı vefat eden müvekkilinin isteği doğrultusunda onu yeni sahibine ulaştırmaya çalışan ketum avukat Rıza Bey ve neler olduğu anlamaya çalışan yazarımız… Sayfalar ilerledikçe benim okuma ritüelimi alt üst ettiler.

Genelde çok sevdiğim kitaplar çabuk bitmesin isterim. Uzattıkça uzatırım, elimde süründürdükçe süründürürüm, bitmez tükenmez çaresiz bir aşk yaşarım sonu gelmesin isteği ile. Herkesin ayrı bir okuma şekli vardır. Benim ki de böyledir işte.

Evde, gemide, uçakta, sahilde, gecenin sessizliğinde ya da şu anda olduğu gibi esen rüzgârın yaprakları birbirine kavuştururken çıkarttığı sese baykuşun geceyi bölen çığlığının karıştığı, uzaktan gelen dalgaların onlara eşlik ettiği yıldızlı gökyüzünün altında başka dünyalara, başkalarının hayatlarının içine sızmaktır benim için kitaplar ve okumak.

“Okumanın ayrılmak, içeriye çekilmek olduğunu söylememiş miydim, ılıman, korunaklı bir diyardasınızdır; karanlık, sert, ürkütücü bir yazının harfleri gözünüzden önünden akıyor olsa bile. Ondandır, ışığınızı söndürüp başınızı yastığa koyduğunuzda, sizi kuşatan gerçek dünyanın yerini daha gerçek bir dünyanın alacağını bilirsiniz. Böyle okumamışsanız hiç, siz henüz yaşamamışsınız demektir.”

Diye anlatıyor okumayı Enis Batur satırlarında. Evren bir kenarda durdu sayfalar ilerledikçe ve 132 sayfa bir çırpıda bitti. Hele ki “kitap mecnunu evrensel bir ademdir..” cümlesi ile başlayan bölümü okuyunca tamam dedim ben ve benim gibileri ne güzel anlatmış.

“Dilini hiç tanımadıkları, alfabelerini sökemedikleri ülkelere gittiklerinde bile kitabevlerine girmeden, vitrinlerini uzun uzun incelemeden yapamazlar örneğin. Gece yürüyüşlerine çıktıklarında ışığı yanan bir pencerede, duvarı kaplamış bir kütüphane görür görmez durur, bakar, sonra da imgelemlerinin bir kenarında içeride yaşayanın yüzünü olsun tanımadıkları birinin hikâyesini kurmaya koyulurlar. Pencere zemin kattaysa, düpedüz mütecaviz kesilir, sırtlarından kitapları teşhis etme alışkanlığının sağladığı beceriyle kütüphanenin gen haritasını çıkartmaya çalışırlar.”

Buyrun işte ben J  Ben kendimi buldum Kitap Evi’nin satırları arasında daha ne olsun . Şaka bir yana kitapseverlerin kesinlikle okuması gereken bir kitap bu ufacık tefecik, kısacık içi dolu kitapçık. Dragos’ta ağaçlar içinde bir köşkteki binlerce kitabın barındığı, bahçesinde ufacık bir çalışma kulübesi olan ve benim hayallerimi süsleyen bir kütüphaneyi anlatan, okuyucusunu sıkmadan su gibi akıp giden Kitap Evi’nde okumayı sevenlerin çok şeyler bulacağına eminim.

Acaba diyorum, bir gün avukat Rıza Bey beni de arar mı? J

KİTAP EVİ    ENİS BATUR    SEL YAYINLARI