Heybeliada - Halki


Saatin alarmı 07.00'de kalkma vaktini haber verdiğinde bugünkü rotam çoktan Heybeliada'ya çevrilmişti. Perdeyi aralayıp dışarıya baktığımda yağmakla yağmamak arasında karar veremeyen bulutlu bir havayla karşılaştım. Çantaya yağmurluk atmalı. Son bir kontrol; gözlük, fotoğraf makinası, yolda okunacak kitap, yağmurluk, cüzdan hepsi tamam.

Bostancı'dan hareket ettiğimizde şehri geride bırakmamın mutluluğu kapladı içimi. Bir kaç saatliğine de olsa karmaşadan uzaklaşmak güzel doğrusu. Aslında gezmeye değil bir iş için mecburi bir gidiş bu seferki.

Motor iskeleye yanaştığında bomboş insanda terkedilmiş hissi uyandıran ada sahiline indim. Motordan benimle birlikte inen 4-5 kişi sanki bir anda buharlaşıp yok oldular. Hangi istikamete gittiler, ne ara kayboldular anlamadım. Kediler, köpekler ve ben. Sakinlik derken bu kadarını düşünmüyordum ama oldu işte. Şaka bir yana henüz ada sezonunun açılmaması ve hafta içi olmasının avantajını yaşadım bugün Heybeli'nin bomboş yemyeşil sokaklarında.




İskelenin tam karşısından yukarıya doğru yürüdüğümde parkın içinde Hüseyin Rahmi Gürpınar karşıladı beni. Ömrünün otuzbir yılını Heybeliada'daki köşkünde geçirdikten sonra yine buraya defnedilen yazarın eserleri uçuştu kafamda: Kuyruklu yıldız altında bir izdivaç, Şıpsevdi, Gulyabani...Gürpınar'ın eserlerine dalmışken arkamdan bir ses 'hanımefendi madem adamızı gezeceksiniz size bir haritasını vereyim' dedi.  Teşekkür edip yoluma devam ettim.






Haritada ilk aradığım yer Terk'i Dünya Manastırı oldu. Burası bana her zaman mistik gelmiştir. Bambaşka farklı bir dünya. Ada'nın bir ucunda ıssız, sessiz. Bugünlük oraya gidemem çok uzak. Ama Hürriyet Gazetesinde Terk-i Dünya Manastırı ile ilgili çıkan yazıyı sizinle paylaşabilirim:)

"Çam Limanında, Sanatoryum'un bulunduğu burunun karşısındaki buruna Terki Dünya denir. Buradaki manastırda dünyadan elini çekmiş keşişler (Ta*riki Dünya'lar) oturduğu için, ta*riki dünya deyimi bozulmuş ve halk arasında Terki Dünya halini almıştır. Bir diğer inanışa göre de bu manastırda oturan keşişler ihtiyarlayınca yüksek uçurumlardan kendilerini atarak intihar ederlermiş. O sebepten Terki Dünya denilmiş.

Aşk intiharlarının yapılmasına uygun yüksek bir uçurum olduğu için de bu deyimin kullanıldığını ileri sürenler vardır. Nedeni, ne ise, bu manastırın ve yörenin halk arasındaki adı Terki Dünya'dır.

1859 yılında, Heybeli'ye yalınayak 19 yaşında bir genç geldi. Çok yakışıklı, çok zeki fakat cahil bir köylü çocuğuydu. Hristos manastırına baş vurdu. Orada Kayseri'li Efstation tarafından yetiştirildi ve 1861'de Arsenios adı ile keşiş oldu. 1865'de mürşidinden ayrıldı. Aya Yorgi manastırına başvurdu. Kudüs patrikhanesine bağlı olan bu manastır kendi topraklarında yeni bir manastır kurulmasına izin vermedi. Panayia kilisesine başvurdu. Kefalonya'lı metropolit Embariki Mazarakis'in yardımı ile bugünkü Terki Dünya burnunda kendisine küçük bir kulübe yapması için müsaade verildi. Kulübenin yapılışına çok fakir bir kimse olan Mastor Yani ve karısı da yardım etti.

Arsenios, tatlı dilli, güzel yüzlü idi. Perhizka*r bir hayat yaşıyordu. O kadar ilgi topladı ki fakir balıkçısından asiline, Papaz Okulu öğrencisinden, Papaz Okulu öğretmenine kadar herkes günah çıkartmak, akıl almak için ona geldi.

Bu ilgi üzerine Arsenios önce kiliseyi inşa etti ve hamisi Mazarakis'in arzusu üzerine kiliseyi Aziz Spridon'a ithaf etti. Sonra öteki binalar yapıldı ve sonunda Arsenios'un kulübesi büyük bir manastıra dönüştü.

Bugün kilesinin içinde duvar üzerinde, yüksekçe bir yerde şerit biçiminde büyük yazılarla kilisenin 1868'de Arsenios tarafından kurulduğu, Ayios Spridon adına bağışlandığı ve 1894 fela*ketinden sonra yeniden yapıldığı yazılıdır.

Gerçekten 1894 depreminde manastır yıkılmış ve Padişah Abdülhamit manastırın tamiri için 200 altın göndermiştir.

Arsenios pek çok yetenekli gence manevi babalık da yapmıştır. Bunların içinde üniversite profesörleri, doktorlar, avukatlar vardır.

Arsenios, kuvvetli kişiliği, geniş dünya görüşü, yüksek toleransı ile herkesi etkilemiş, manastır Müslüman, Hristiyan, kadın, erkek pek çok kişinin ziyaret ettiği, adak adadığı bir yer olmuştur.

Arsenios, çok perhiz yaptığı için tutulduğu ülser hastalığından 2 Şubat 1905'de ölmüş ve kiliseye gömülmüştür.

Ancak nedense bugün kilisede mezarı hakkında hiç bir işaret yoktur. Sadece kilisenin küçük müzesinde yağlı boya bir portresi bulunmaktadır.

Manastır, 1906'da Fener patrikhanesine bağlanmıştır. 1945 yılında da patrik Atenegoras'ın emri ile restore edilmiştir.

Halen perşembe günleri a*yin yapılmakta, Hristiyan ve özellikle Müslüman halk tarafından adak adanmaktadır. Esas yortu günü 12 Aralık'tır.

(Heybeliada, Tekin Yayınevi, 2. basım, 1985)"

Hay Allah bir anda adanın bir ucundan diğer ucuna uçtum resmen. Neyse ben yine sokaklarına döneyim. Aya Yorgi Kilisesi ve tam önündeki dallarında portakallar sarkan ağacını geride bırakarak Refah Şehitleri Caddesinden yukarı doğru yürürken bisiklet kiralama yerlerine rastladım. Adayı keşfe çıkmanın en güzel yollarından biride bisiklet.


Caddenin ortasına boylu boyunca uzanmış köpek sürüsü hızla üzerlerine gelen fayton tarafından bozguna uğratıldı. Hepsi güneşlenmelerine bir süre ara vererek ve eminim faytoncuyu bir gün yürürken ellerine geçirmeyi hayal ederek kaldırımlara kaçıştılar.




Eski evler ahhh adaların vazgeçilmez sembolü eski ahşap evleri. Kimi bakımlı, kimi bakımsız sahipsiz, hüzünlü, geçmişteki cıvıl cıvıl günlerine hasret.  




Yeni İskele Yolundan yürüyerek 'Vidalı Köşk'ün' peşine düşüyorum. Vidalı köşk yerini yıkık duvarlara, paslı korkuluklara ve adam boyu otların kapladığı boş bir arsaya bırakmış. Köşkten geriye duvarlarındaki lotus, kobra kabartmaları ve Mısır tanrılarından Ptah'ın asaları kalmış. Bülent Ovacık 'Vidalı Köşkün Peşinde' adlı yazısında böyle anlatmış Abbas Halim Paşa'nın yaptırdığı köşkün hikayesini:

"Abbas Halim Paşa'nın 1897'de yaptırdığı Köşk'ün taşları Malta'da kesildikten sonra gemiyle Heybeliada'ya getirilmişti. Köşk, tek çivi kullanılmadan, numaralı taşlar vidayla monte edilerek yapılmıştı. Batıda ‘‘Egyptian Revival’’ (Mısır uyanışı) diye bilinen üslup tercih edilmişti. Eski Mısır tapınak cephelerinde kullanılan, kesik piramit tarzındaki pilonlar, helozonik şerit kabartmalarıyla bezeli kaval silmelerle çerçevelenmişti. Cephelerdeki pencere grupları ile balkon alınlıkları, kobraların ve akbabaların kuşattığı güneş diskleri ile taçlandırılmıştı. Bu muhteşem köşk, Abbas Halim Paşa'nın vasiyeti üzerine, ölümünden 10 yıl sonra 1945'de, yapıldığı gibi sökülerek Mısır'a götürülmüştü."

Köşkü arkamda bırakıp bu kez de Ümit Tepesi'ne Heybeli'nin çok ses getiren başka bir tarihi eserine doğru ilerliyorum. Aya Triada Manastırı diğer adıyla Heybeliada Ruhban Okulu.

Yazılı belgelere göre Manastır 9yy da İstanbul Patriği Aziz Folios tarafından kurulmuş ve hristiyanlığın kutsal üçlüsüne (Aya Triada) ithaf edilmiş. 1603 yılında Bizans imparatoriçesi Katerina Komnini'nin manastıra hediye ettiği incil üzerinde 'Halki Aya Triada' ifadesi dikkati çeker. Manastır İstanbul fethinden sonrada varlığını sürdürmüş ve bir çok kez tahrip edilip, tamirler geçirerek günümüze kadar gelebilmiş. 

1844'de din adamı yetiştirmek amacıyla Patrik IV Germanos tarafından teoloji eğitimi veren bir okul olarak açılmıştır. 1844 yılında açılışından 1971 yılında kapanışına kadar Aya Triada Manastırı ile bütünleşerek din adamları yetiştirmiştir. Günümüzün patriği I. Bartholomeos'da bu din adamlarından biridir.   

Okul binası 1894 yılında meydana gelen depremde büyük zarar görerek kullanılamayacak hale gelmiş. Yeniden yunan alfabesindeki pi harfi şeklinde inşaa edilen bina görkemli mermer sütunları ve merdivenleri ile antik yunan tapınaklarını anımsatır.

Manastırın 120 binin üzerinde kitap barındıran çok zengin bir kütüphanesi vardır. Teoloji dışında sanat tarihi, arkeoloji, mimari, hukuk, Bizans ve Roma tarihi ile ilgili çok nadir kitaplar bulmak mümkündür. (Tam benlik. Aç tavuk buğday ambarında misali bir daha çıkaramazlar beni ama zaten almayacakları için bir sorun teşkil etmiyorum bu durumda:)

Daha gezilecek çok yer, tırmanılacak çok sokak, fotoğraflanacak çok yer ama bugünlük bu kadar. Gelecek sefere kadar adayı sessizliği ve sakinliği ile başbaşa bırakıp işimi bitirip şehre geri dönüyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder