Yalnızlık Günleri-Kar Yalnızlığı

                         

Dün geceden başlayan kar yağışı sayesinde bugün bembeyaz bir İstanbul'a uyandık. Rüzgarın etkisiyle oradan oraya savrulan kar taneleri şehri kaplayarak doğayla ele ele muhteşem bir tabloya imza attılar.Bense elimde kahvem ve okuduğum kitabımla pencerenin kenarında bu manzaranın tadını çıkartmaya baktım bugün. Biraz okudum biraz dışarıyı seyrettim. Sıcak şarap tarifleri aradım nette. Bu geceye yakışır doğrusu. Sonra Özgür Edebiyat'ın sayfasında Atilla Birkiye'nin aşağıdaki yazıyla karşılaştım."Penceremin önünden kar tanecikleri düşüp düşüp duruyordu." diye yazmış aynı benim ve sizlerin olduğu gibi. Bugüne de ancak bu yazı yakışırdı diye paylaşıverdim sizlerle:)


Bu havada evde oturanlara manzaranın zevkini çıkartmalarını dilerken akşam işten eve döneceklere de açık yollar diliyorum. Umarım herkes varacağı yerlere kazasız belasız karın zevkini yaşayarak zorlanmadan zamanında varır.

Herkese bol kartopulu bir hafta sonu:)

Son bir not bu havada yardıma muhtaç bir evsiz gördüğünüzde 0212 455 13 00 numaralı telefona bildirebilirsiniz...Kışın sert ve karlı günlerinde evsizler için barınaklar açıp buralarda barınmalarını sağlayarak ihtiyaçlarını karşılıyorlar. 

Vee tabii ki dört ayaklı dostlarımızıda unutmamak lazım. Lütfen onlar içinde bir iyilik yapın ve evinizde artan yiyecekleri dışarıdaki kuşlara, kedilere ve köpeklere götürün.  Onlarında bu soğuk havalarda bir lokma yiyeceğe ihtiyacı var. Çöpe dökmektense böylesi daha güzel...

Ve işte Attilla Birkiye'nin güne yakışan o güzel yazısı:)




Yalnızlık Günleri-Kar Yalnızlığı

Kar yalnızlığı insana pek dokunmaz. Benzemez öteki yalnızlıklara. Kar yalnızlığı iyidir hatta. Gecenin karanlığında bile birer umut zerrecikleridir, belli belirsiz düşen kar tanecikleri.
Hele gündüzse, kar yalnızlığı, tadına varılmaz! Sıcak olmalı oda. Her taraf beyaz İstanbul’da; Boğaz da beyaz. Boğaz’da beyaz.
Yoksullar gelince akla, öyle kar-kış işin tadı kaçar ama; insan bencildir, sanatçı egolu, yine dönersin kar yalnızlığına.
Gece çalışıyordum; penceremin önünden kar tanecikleri düşüp düşüp duruyordu. Ben kar yalnızlığımda sana yazıyordum. Sana! Senin kim olduğunu bilmiyorum ama, sana yazıyordum;

–görüyorsun birden “sen” demeye başladım; bir filmde görmüştüm, sonra bir kitaba da yazdım: insan “sen” demenin zamanını bilmeli; sonra, iş işten geçiyor–
birden pencereyi açtım, oysa dışarısı soğuktu; kar tanecikleri de olsa karanlıkta, hiçbir nedeni yokken açmıştım pencereyi, hiçbir nedeni yokken başımı yukarı kaldırdım, gözlerim, karanlık bulutlar arkasında beyazlığı ve tamlığı seçilebilen dolunaya takıldı.
Dolunaymış ay, dün gece sabaha kadar uyuyamadığımdan belli…
[Bu ikinci dolunay, adını duyduktan sonra. Yine bekleyişin gizemli sesi. Kim bilir, binlerce yıl önceki masalın içindesin belki…]



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder