ARGOL ŞATOSU'NDA

                                                                

Argol Şatosu'nda Julien Gracq'ın 1937 yılında yazdığı ilk romanı. Issız, görkemli bir ormanda bir o kadar görkemli eski bir şatoda Albert ve arkadaşları Hermenien,kadın, beden simgesi Heidi arasındaki ilişkilerini anlatıyor roman.

Sürrealist bir yazarın kaleminden çıkan romanda alışılagelmişin dışında bir anlatım tarzı var. Sayfalar ilerledikçe insanın da içi kararmaya başlıyor. Sıkıcı bir ıssızlık, sessizlik ve durağanlık hakim. Konu ne kadar sıkıcıysa betimlemelerde o kadar canlı. Kullandığı edebi dil romanı hem sıkıcı hemde okunamaz hale getiriyor. Betimlemeyle birlikte konuya biraz hareket katsaydı zevkle okunabilir bir roman olabilirdi ama beni sıktı okurken. Bitsin de kurtulayım dediklerimin arasında yerini aldı. Yazmayı sevenler için betimlemeleri nedeniyle okunabilecek örnek kitap diyebilirim ama yalnızca roman okumak isteyenler için vakit kaybı.

Bugüne kadar hep sevdiğim kitapları yazdım ama bugünden sonra sevmediğim, okuduktan sonra kütüphanenim en diplerine kaldırdığım kitaplarıda yazmaya karar verdim. Ve ilk olarak Argol Şatosu'nda ile açılışı yaptım. İçinizde bu kitabı okuyanlar var ise yorumlarınızı gönderirseniz sevinirim.

Kitaptan ufak bir tadımlık:

"Küçük kilise muhteşem bir harabe görüntüsü sunuyordu. Dua yerinin dinmez bir acıyla zaman tükeninceye dek gözyaşı döktüğü kilisenin zarif, taş kemer parçaları ihanete uğramış bir kahramanın beyaz kolları, bacakları gibi darmadağın olmuş, siyah çimenlerin içinde çeşitli yerlere devrilmişti. Yaprakları tuhaf bir biçimde dantelli savruk bitkiler, sert dikenli böğürtlenler, gri yulaf demetleri taşlara takılıyordu. Orman küçük kiliseyi her yanından, boğucu bir manto gibi sararak koyu yeşil yapraklarının altında belli belirsiz, uyuyan su kıpırtısızlığı gibi devinimsiz bir alacakaranlıkta dalgalanıyordu. Burası öyle sıkı sıkı kapalıydı ki içindeki hava ancak uzun süre kapalı kalmış bir odadakinden biraz fazla akım sağlayabilirdi. Donuk bir bulut olarak duvarların çevresinde dalgalanan, içine yosunun ve kurumuş taşların yüzyıllarca dayanan kokusu sinmiş olan bu hava, değerli kutsal kalıntıların içinde bekletildiği, hoş kokulu bir merheme dönüşmüştü. Ama bu sırada, zamanın, akışını sanki bir mucizeyle durdurduğu bu düş evreninde, demir bir saat, tehlikeli silahlarını çekiyordu. Bu ıssız yerlerde boş bir zaman ölçüsünde, ruha buraların özünden hiçbir şey vermeyip yalnızca cehennem silahının patlamaya hazır olduğunu haber veren düzeneğin gıcırtılı ve düzenli sesini Albert, Hermenien ırmağın kıyısında birden ortaya çıktığında duyduğu ürkütücü, büyülü seslerin açıklaması olarak hemen benimsedi..."

Argol Şatosu'nda            Julien Gracq         Ayşe Eziler Kıran çevirisi ile     YKY'den

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder