Ayvansaray'dan geçtim dün

Şöyle bir Ayvansaray'dan geçtim dün. Hani şu eski İstanbul'un ruhunun yeni İstanbul'dan kaçıp saklandığı yerlerden. Ufak bir tur attım iki tarafı iki katlı birbirine omuz vermiş eski İstanbul evleriyle çevrili dar sokaklarında. Kimbilir belki de o zamanki İstanbul'u bulmak istedim umutsuzca. Ama o çoktan alıp başını gitmişti. Buraya da el atan kentsel dönüşümle başa çıkamadığını söylediler...


Büyülü bir yer burası.  Grilik hakim ama o griliği bir anda karşıma çıkan değişik renklere boyanmış kapı ve pencereler yırtabiliyor. Boyaları dökülmüş ferforjelerin arasından konserve kutusuna ekilmiş bir çiçek size gülümseyebiliyor. Her an karşınıza farklı bir şey çıkabiliyor.Mesela İstanbul'un en eski varsayılan Rum kilisesi, İstanbul surlarının taşları yunanca bir kelime fısıldıyor yıllar öncesinden kulağınıza, eski Galata köprüsünün bir kısmını çekmişler kenara, onunda söyleceği çok şey var ama sessizce duruyor sahilde küskün, üzgün eski şaşalı günlerini anımsıyor iç çekerek Haliç'te.



Ayvansaray ismini Bizans Sarayından ve kapıdan alıyor. İstanbul'un kara surları ile deniz surlarının birleştiği yerde fetihten sonra yaptırılmış bir kapı varmış vakti zamanında. Bu kapının yakınında Bizans sarayına Büyükler Sarayı (Blakhernai) olarak söylenmesinden dolayı kapıya ve saraya aynı anlama gelen Ayvansaray adı veriliyor. Bugünkü Tekfur Sarayı ise Büyükler sarayının son kalıntıları olarak bilinmekte.

Yürüyüşüme devam ederken karşıma gri demir bir kapı çıkıyor. Aya Dimitri Kilisesi.



Ayvansaray Hagios Demetrios kilisesinin 1204 yılında Bizans imparatoru Nikolas Kanabes'e ithafen yakınları tarafından inşaa ettirilmiş olduğu kabul edilmekte. İstanbul'un fethi sırasında bölge tahrip edilmesine rağmen kilise büyük hasar görmemiş. 1640 yılındaki yangında hasar görmüş. 1729 büyük Balat yangınında ise tahrip olmuş. Patrik II Paisios zamanında 1730'da yeniden inşaa edilmiş. I ve II dünya savaşları arasında dini amaçlar dışında kullanılmış ve 1946'da yılında onarılarak 1947'de tekrar ibadete açılmıştır. İstanbul'un en eski kiliselerinden biri olarak kabul edilmektedir. İçindeki kitabeler kilisenin tarihçesi hakkında bilgi vermektedir.



Çevreden biri kilisenin içinin çok güzel ve bakımlı olduğunu eğer kapıyı açtırabilirsem mutlaka bir mum dikerek dilek dilememi önerdi ama ben zili o kadar çalmama rağmen kapı açılmadı. Bazı kiliselerin güvenlik amacıyla ayin saatleri dışında kapalı tutulduğunu biliyordum ama yinede de şansımı denemeye çalıştıysamda olmadı bende yoluma devam ettim.

Ara sokaklardan ana caddeye çıkınca tam karşıma Or-Ahayim hastanesinin muhteşem binası  çıktı. Hayat ışığı manasına gelen hastahane 1898 yılında doktorların ve hayırseverlerin yardımlarıyla Sultan II Abdülhamit fermanıyla sağlık ocağı olarak kurulmuş. I ve II Dünya Savaşları, Balkan Savaşı, İstanbul'un işgali, Rusya ve Polonya'dan gelen göçmenlerin ağırlanması gibi olaylara tanıklık ederek günümüze kadar gelmiş.



Fotoğrafını çekip oradanda ayrılıyorum bu arada önüme Çanak çıktı. Mangalda kuru fasülye:). Daha önce gitmeyenlere tavsiye ederim. Mutlaka deneyin çok güzel (ballandıra ballandıra yemek anlatmayı sevmeyen hatta tv yemek programlarına sinir olan biri olarak bu kısmı burada kesmeyi uygun görüyorum.) Duvarları Erol Evgin'den Issız Adam'a mekanda yemek yiyen bir çok ünlünün fotoğrafı ile dolu. Rağbet gören bir yer olmasına rağmen fiyatlarını oldukça makul tutmuşlar.

Biraz daha evlerin arasında dolaşıp fotoğrafladıktan sonra evin yolunu tutuyorum. Dönüşte yolum Tarlabaşı'ndan geçiyor ve içim acıyor. Eğer Tarlabaşı'nın bu halini hatırlamak istiyorsanız bugünlerde fotoğraf makinanızı alıp gidin. Çekeceğiniz fotoğraflar eski Tarlabaşı'nın (Dalan talanından geriye kalan) son fotoğrafları olacaktır çünkü kentsel dönüşüm çalışmaları başlamış ve tüm hızıyla devam etmekte:( Umarım aslına sadık kalınarak restore ederler ve geçmişin ihtişamını bize yaşatırlar.

Ve işte Ayvansaray turumdan ufak enstantaneler:)



























Son bir not, Aya Dimitri Kilisesi hakkındaki bilgiler Zafer Karaca'nın 'İstanbul'da Osmanlı Dönemi Rum Kiliseleri' adlı kitabından alınmıştır.

2 bin yıllık miğfer İngiltere tarihini değiştirebilir

İngiltere'nin tarihini değiştirebilir

İngilizler, tarih kitaplarından 2 bin yıl önce topraklarını işgal eden Romalılara karşı atalarının kahramanca savaştığını öğrense de 10 yıl önce bulunan bir miğfer bu gerçeği tersine çevirebilir.

Sadece üst rütbeli askerlere verilen gümüş kaplı süvari miğferi, İngiliz kabile liderlerinin birinin mezarlığında bulundu. İngiliz arkeologlara göre, göz alıcı el işlemelerine sahip olan miğfer, tarihe bakış açısını önemli şekilde değiştirebilir.

Leicestershire kentinin eteklerinde bulunan ve parçaları 10 yıl süren ve 1 milyon dolara mal olan çalışmaların sonunda bir araya getirilen miğfer, işgal yıllarında bazı İngilizlerin Romalıların safında savaşmayı tercih ettiğinin kanıtı olarak görüldü.

Miğferin sergilendiği İngiltere Müzesi’nde yürütülen araştırmanın başkanı Dr. J.D Hill, “Bu miğfer, İngilizlerle Romalılar arasındaki ilişkiyi yeniden değerlendirmemiz gerektiğini gösteren çok önemli bir keşif. Bundan sonra Romalılarla ilgili tüm tarih kitaplarında bu miğferden bahsedilecek” dedi.

ASLANLARIN EŞLİK ETTİĞİ TANRIÇA

Haberin devamını okumak için linki tıklayınız....

Yaşadığınıza dair dağıtabildiklerinizdir hayat...


HANIMLAR !!! Unutmayın... Bir toz tabakası, altındaki ahşabı korur. 
  
  'Bir 
ev  mobilyaların üzerine 'seni seviyorum' yazabildiğinde gerçek bir ev  olur .'  
  
  Yıllardır her hafta sonu, 'aman biri çıkıp geliverirse' diye  en az sekiz saatimi her şeyin mükemmel görünmesine harcıyordum. 
  En sonunda anladım ki, hiç kimsenin çıkıp geldiği filan yok; hepsi dışarıda hayatlarını yaşayıp eğleniyorlar !

 ŞİMDİ,  insanlar ziyarete geldiğinde, kendimi evimin durumunu izah etmek zorunda hissetmiyorum; 
 
İnsanlar, benim daha çok dışarda hayatımı yaşarken ve eğlenirken ne yaptığımla ilgililer.
 
 Bunu hala keşfedemediyseniz, lütfen tavsiyelerime kulak verin.
 
 Hayat kısa, tadını çıkarın !

  Mecbur hissediyorsanız temizlik yapın .......
 
 
 ama onun yerine bir resim yapmak, bir mektup yazmak daha iyi değil mi,  kurabiye ya da bir kek pişirmek, bir tohum ekmek toprağa, istemek ve gereksinim duymak arasındaki farkı keşfetmek ? 



 
Mecbur hissediyorsanız temizlik yapın,  ama bilin ki çok zamanımız yok . . . . 
 
 içilecek bir kahveyle, yüzülecek bir nehir, tırmanılacak bir dağ, 
dinlenecek bir müzik, okunacak bir kitap, dedikodu yapılacak arkadaşlar, sürdürülecek bir hayat .  
Mecbur hissediyorsanız temizlik yapın, 
 
 ama bilin ki dünya gözlerinizi kamaştıracak güneşle dışarıda,   saçlarınızın arasında gezecek rüzgarla, karla, sizi ıslatacak yağmurla... Bu gün bir daha yaşanmayacak.


 Mecbur hissediyorsanız temizlik yapın
  ,  ama hep aklınızda bulunsun,  
yaşlılık bir gün gelecek ve bu çok da hoşunuza gitmeyecek . . . 
 
 Ve bir gün bu dünyadan gittiğinizde - ki hepimiz mecbur gideceğiz - geride daha çok toz bırakacağız !
 

  Bunu hayatınızdaki kadınlarla paylaşın.
 
 Topladıklarınız değil, nasıl bir yaşam yaşadığınıza 
dair dağıtabildiklerinizdir hayat...  
  

 -Alıntı-

Yorgun geçen bir günün ardından gelen sakinlik



Gözlerinizi kapayın ve dinleyin....Cayetano size bir peri masalı anlatıyor Fairy Tales


Nehmes Bastet'in lahdi temizlik sırasında bulundu

 

Mısır’da Krallar Vadisi’nde çalışmalar yapan İsviçreli arkeologlar, tesadüfen, bir kadın şarkıcıya ait yaklaşık 3 bin yıllık bir lahit keşfetti.

Tanrı Amon Ra’nın şarkıcısı Nehmes Bastet’e ait olduğuna inanılan lahit, İsviçreli arkeologlar tarafından, Kral Üçüncü Tutmosis’in lahdine giden yoldaki rutin temizlik sırasında keşfedilen bir kuyuda bulundu.

Böylece Krallar Vadisi'nde ilk kez hanedan üyeleri dışındaki kişilerin de mezarlarının bulunduğu ortaya çıkmış oldu.

Kuyuda ayrıca çok değerli tarihi eserler de keşfedildiği, arkeologların çalışmalarını sürdürdüğü belirtildi.

Mısır Tarihi Eserler Bakanı Muhammed İbrahim, El Ahram gazetesine yaptığı açıklamada, arkeologların, kuyuda siyaha boyanmış ve üzeri hiyeroglif metinlerle süslenmiş bir sanduka ile üzerine ölenlerin isimlerinin ve unvanlarının kazındığı ahşap panolar bulunduğunu söyledi.

KEDİ TANRI BASTET TARAFINDAN KORUNUYORMUŞ

Haberin devamını okumak için linki tıklayınız...

Kardan kalanlar




















Güneş yavaş yavaş kaybolurken ağaç dallarının arasından, kar da düşen damlalar eşliğinde son selamını verdi doğayla yaptığı valse. Ve son kar kalıntıları yerini su birikintilerine bırarırken gülümseyerek el salladı ardında bıraktıklarına gelecek sefere diyerek:)

Doğum Günün Kutlu Olsun Nazım


Bulut mu olsam

Denizin üstünde ala bulut
yüzünde gümüş gemi
içinde sarı balık
dibinde mavi yosun
kıyıda bir çıplak adam
durmuş düşünür.

Bulut mu olsam,
gemi mi yoksa?
Balık mı olsam,
yosun mu yoksa? ..
Ne o, ne o, ne o.
Deniz olunmalı, oğlum,
bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla…

Nazım Hikmet Ran

13.Cuma

Birçok kişi 13.Cuma'yı uğursuz kabul eder. Hatta bazı ülkelerde bile bugün için alınmış tedbirler vardır. Bir sürü filme, romana konu olmuştur. Peki ama neden uğursuzdur 13. Cuma. Nette araştırırken HaberTürk'den Özgür Uğur'un haberini gördüm ve paylaşmak istedim. İşte 13. Cuma'nın uğursuz sayılmasının nedenleri.

Sizce de öyle mi?

Eğer 13.Cuma'nın uğursuzluğuna inanıyorsanız aman dikkat! Kapınızı pencerenizi sıkı sıkıya kapatın bugün ne olur ne olmaz. Belki gecenin bir yarısında Jason'u karşısınızda buluverirsiniz:)


13. Cuma neden uğursuz kabul edilir?
Twitter'da trend konular listesine giren 13. Cuma korkusu, dünyanın en yaygın batıl inançlarından biri. 13 sayısının uğursuzluğuna olan inanç, herkesçe malum. Cuma günü ise bazı kesimlerde uğursuz kabul edilir. İşte bugün, ayın 13'ü olması ve Cuma gününe denk gelmesi, 13. Cuma inanışını yeniden gündeme getirdi.
Peki 13. Cuma neden uğursuz kabul ediliyor? Tarihi ve mitolojik kaynaklar ne diyor? Bu inanış ilk ne zaman ortaya çıktı? Hangi insanların yaşamlarını ne kadar etkiliyor? Hep birlikte inceleyelim...
"TRAFİK KAZALARI ARTIYOR"
“13.Cuma Sağlığınız İçin Zararlı Mı?” başlıklı 1993’te yapılmış bir tıp araştırmasının özetinde; 13.Cuma’yı çevreleyen sağlık, davranış ve batıl inançlar arasındaki bağlantıların gözden geçirildiğinden bahsediliyor. Araştırmayı yapan kişi 6.Cuma ve 13. Cuma günlerinde gerçekleşen kazaların listesini birkaç sene boyunca tutmuş. Elde edilen sonuçlara göre insanlar 13.Cuma’da araçlarıyla dışarı çıkmayı tercih etmezken hastanelerde araba kazaları yüzünden bulunan insan sayısı, diğer Cuma günlerinde olan kazalara göre çok daha fazla. Böylece çıkartılan sonuç da şu: “13.Cuma kimileri için uğursuzdur. Araba kazalarından hastaneye gitme olasılığı %52’lere kadar çıkabiliyor. O gün evden çıkmamak tavsiye ediliyor.”

İsterseniz gelin öncelikle 13 sayısının neden 'uğursuz' kabul edildiğine bir göz atalım...

Dünyada 13 sayısının uğursuz olduğu inancı çok yaygın. Bazı ülkelerde evlerin kapılarına 13 numarası verilmiyor. Bu inanç bir fobi, yani bir çeşit korku hastalığı olarak da kabul ediliyor ve adına da "triskaidekaphobia" deniliyor. Triskaidekafobi Yunanca’da "üç ve on, fobi" sözcüklerinden oluşuyor. Sözcüğe, yazılı kaynaklarda ilk kez 1911 yılında I. H. Coriat’ın "Abnormal Psychology" adlı yapıtında rastlandı.

Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesinden önceki son yemeğinde toplam 13 kişi bulunuyordu; İsa ve 12 Havari. Sonraları 13 sayısını çağrıştıran bu sayının geçtiği herşey lanetli, kötü, korkunç olarak nitelendirilmeye başlandı. İbraniler’e göre 13 sayısının uğursuz olmasının nedeni İbrani alfabesinin 13’üncü harfinin "mavet" (ölüm) sözcüğünün ilk harfi olan "m" olmasıydı. Hammurabi kanunları listesinde ise 13 sayısı atlanmıştı. Kimi ülkelerdeki bir çok otel müşterisi 13 numaralı odada kalmayı reddeder; bu nedenle kimi otellerde oda numaraları 12, 12A, 14 olarak devam eder.

Kimi toplumlarda ise 13 sayısının uğuruna inanılıyor. Örneğin Meksika’da, Keltik ve Germen toplumlarında bu sayı genelin tam tersine önemli, kutsal ve şans getiren bir sayı olarak görülüyor. İslam dünyasında da genel inanışın aksine 13 rakamına ayrı bir değer veriliyor. Müslümanlar için önem taşıyan bazı önemli tarihlere ait rakamların toplamının 13 çıkması bunun nedeni olarak gösteriliyor. Örneğin Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in doğduğu yıl olan 571 tarihide bu örnekler arasında yer alıyor.

13. CUMA KORKUSU

Kelimenin kökenine bakacak olursak 13. Cuma’dan korkmaya “paraskevidekatriaphobia” deniyor. Bu da Yunanca Cuma anlamına gelen Paraskeví (Παρασκευή), 13 anlamına gelen dekatreís (δεκατρείς) kelimelerinin fobi anlamına gelen phobía (φοβία) kelimesine eklenmesiyle ortaya çıkıyor.

En Yaygın Batıl İnanç

Hristiyan inanışına göre haftanın altıncı günü olan Cuma ve 13 sayısı, eski zamanlardan kaldığı söylenilen bir üne sahiptir. Bazı kaynaklara göre Amerika’daki en yaygın inanış 13.Cuma inanışı. Bazı insanlar o gün işe gitmezken bazıları restoranlarda yemek yemiyor, bir çoğu da böyle bir günde evlenmek istemiyor. Bu batıl inanışın ne kadar eski olduğunu söylemek mümkün değil çünkü kökeni konusunda ancak tahminlerle bulunulabilir.

Efsaneye göre 13 kişi yemek yemek için aynı sofraya oturursa içlerinden biri bir sene içinde ölür. Pek çok kentte 13.Cadde ya da 13.Bulvar gibi yerler yoktur. Çoğu binanın 13.katı olmaz. İsminize 13 mektup gelmişse şeytanın şansı sizin olur. Bir cadılar toplantısında 13 cadı olur.

İnsanların 13 sayısını talihsizlikle neden ve nasıl bağdaştırdıkları tam olarak bilinemese de bu batıl inanışın oldukça eski olduğu söyleniyor. Fakat bu konuyla ilgili pek çok teori var. Örneğin bunlardan birinde 13 korkusunun sayı sayma becerisinin başlangıcıyla ilgili olduğu söylenir. İlkel insanlar 10 parmakları ve iki elleri olduğundan 12’ye kadar sayabiliyor ve 13 ile gerisinden, gizeminden korkuyorlardı. Tabii bu teorinin eksik bir tarafı da var: İlkel insanların ayak parmakları yok muydu?

CUMA GÜNÜ NE YATAK YAPIN NE DENİZE AÇILIN
Cuma gününe dair batıl inançlara gelince ise eğer Cuma günü yatağınızı değiştirirseniz, gece kabus görürsünüz. Cuma günü başlayacağınız bir yolculuk size kötü şans getirecektir. Eğer Cuma günü tırnaklarınızı keserseniz, onları kederden kesersiniz. Eğer Cuma günü bir gemi denize açılırsa kötü şansa sahip olur. Tıpkı 19. yüzyılda Cuma günü denize açılıp bir daha hiç haber alınamayan H.M.S. Friday gemisi gibi.

İngiltere Cuma denize açılmanın uğursuzluğuna dair batıl inancı kırmak için H.M.S. Friday gemisinin omurgasını Cuma günü çattı, mürettebatını Cuma günü seçti, Jim Friday adlı bir kaptan atadı ve Cuma günü denize açılmasını sağladı. Ve anlaşılan o ki bütün bunlar kötü bir fikirdi...

Dolayısıyla Cuma günü ve ayın 13’ünün birleşimi şu ana kadar bütün inançlardan birçok insana uğursuzluk getirmiştir. Bu konuda daha çok sözel bir tarih olduğu söylense de 13. Cuma’nın 13 sayısının ve Cuma gününü uğursuzluklarının birleşiminden doğduğuna inanılıyor.

İnanışa göre eğer 13. Cuma'da saçınızı keserseniz, ailenizden biri ölür. 13. Cuma'da doğan bir çocuk hayatı boyunca şanssız olur. Eğer 13. Cuma'da bir cenaze kortje önünüzden geçerse, bir sonraki cenaze sizinki olur. 13. Cuma'nın uğursuzluğu ile de değişik şekillerde savaşmaya çalışanlar olmuş. Mesela Indiana'da bir kasaba 13 Ekim Cuma günü bütün kara kedilerin boynuna küçük çanlardan takmış. O gün kötü bir şey olmadığını görünce de bu geleneğe üç yıl daha devam etmişler.

İLK YAZILI METİN 1869'A AİT
13. Cuma’nın uğursuzluğuna dair ilk yazılı metin ise Gioachino Rossini’nin 1869’daki biyografisinde rastlanmıştı: “Rossini sonuna kadar sevecen arkadaşlarıyla çevrelenmişti; ve eğer doğruysa, birçok İtalyan gibi Cuma’yı ve 13’ü uğursuz olarak adlederdi, 13. Cuma gününde ölmesi de dikkat çekiciydi.”

13. Cuma ile ilgili bir başka hikaye ise Tapınak Şövalyeleri’ne ait. Nathaniel Lachenmeyer’in “13: Dünyanın En Meşhur Batıl İnancı” kitabında şöyle yazar: “Tapınak Şövalyeleri 1118’de Kudüs’te manastırın ordusu olarak kuruldu. Haçlı Seferleri sırasında Hıristiyan hacıları koruyacaklardı. Sonraki iki yüzyıl boyunca Tapınak Şövalyeleri aşırı derecede güçlü ve zengin oldu. Bu güç karşısında kendini tehdit altında hisseden ve servetlerini ele geçirmek isteyen Kral Philip, Fransa’da 13 Ekim 1307 Cuma günü şövalyelerin topluca tutuklanmasını istedi.”  Şövalyeler daha sonra yakılmıştı.

SAYILARLA 13. CUMA
Britanya'da British Medical Journal'ın ayın 6'sına denk gelen Cuma ve 13'üne denk gelen Cuma'ları karşılaştırarak yaptığı bir araştırma 13. Cuma günlerinde trafik kazalarında yüzde 52'lik bir artış olduğunu ortaya koymuş. Fakat Alman Sigorta İstatistikleri Merkezi ise 12 Haziran 2008'de bir açıklama yayınlayarak 13. Cuma'larda daha az kaza, yangın ve hırsızlık olduğunu söyledi. Bunun sebebi ise insanların korkudan evden çıkmamalarına bağlanıyor. Hollanda'da ise 13. Cuma'da araç sürmek daha güvenli. Çünkü normalde ortalama 7.800 kaza olurkan 13. Cuma'da 7.500 kaza bildirilmiş.

Kuzey Carolina'daki Stressle Başa Çıkma ve Gobi Enstitüsü'nün araştırmasına göre ise Amerika'da her yıl 17 ila 21 milyon kişi bugünden korktuğu için gündelik işlerini yerine getiremiyor.

KAYNAKLAR: AA - NTV

Bir Kış Günü Adada:)

                                                               Bomboş Sokaklar



                                                             Ve Evler                                                             







Nostaljik Bilet Gişesi



                                                      Bisikletler Nerede Sahipleri?



Hava soğuk mu?




                                            Heybeliada Eski Panorama Hotel

Büyükada'dan geçtim bugün


Büyükada'dan geçtim bugün. Bomboştu sokakları. Yazdan geriye pek bir şey kalmamıştı. Tek tük insanlar ve adanın zevkini çıkaran kediler, köpekler.

Sabah erkenden bindim motora. İşe okula gidenlerle bir de benim gibi günübirlik işi olanlarla demir aldı İstanbul'un onuncu adası Vordonisi'nin yanından prens adalarına doğru. İçeride kimi gazete okuyor, kimi yanındakiyle konuşuyor, kimi içini ısıtmak için çay kahve içiyordu. Bense Cadı'nın ilk sayfalarında adanın sokaklarında dolaşmaya başlamıştım bile. İlk durak Heybeliada. İnenler, binenler ve yola devam. Motora eşlik eden martılar donuk mavi kış denizinin üstünde süzülüyor. Pike yapıyor sonra aniden yükseliyor. Uzaktan güzeller ama yaklaşınca çirkin denizin nazlı kızları.



Aheste aheste iskele yaklaşıyoruz. Son durak herkes yerini yeni yolculara bırakarak iniyor ve adanın sokaklarında kayboluyor. İnsanın içini titreten bir soğuk kaplamıştı ortalığı. Gözüme açık bir kafe kestiriyorum. İşim bitsin şurada bir çay ve poğaça iyi gider diye geçiriyorum aklımdan. Biraz yürüyorum, bir kaç fotoğraf çekiyorum terk edilmiş caddelerde. Kediler köpekler oynaşıyor ayaklarımın dibinde. Çarçabuk hallediyorum işimi. Doğru kafeye. Camın kenarındaki koltuğa yayılıyorum. Sabahın tek müşterisine hizmet kusursuz. Duruma bakılırsa belkide günün ilk ve son müşterisiyim bugün. Bir bardak çay ve poğaça lütfen.
Karşıdaki otelin yosun tutmuş çatısında martılar etrafı süzüyorlar. Aşayiş berkemal rahat edebilir ada halkı dercesine. Hımmm taze sıcacık poğaça ve çay iyi gidiyor. İçim ısınıyor.
Elimi çantama atıyorum bakalım Ümran ne durumda bıraktığımdan beri. İyi saatte olsunlar neler karıştırıyor acaba? Biraz okuyorum. Adanın kiliselerinde, manastırında gezinirken aklıma uğultulu Hristos Tepesindeki (Manastır Tepesi) Rum Yetimhanesi geliyor. Geçtiğimiz mayıs ayında Fransız Kültür Merkezi'nde yetimhaneyi konu alan Enis Batur'un yazılarıyla taçlanmış Hayalet adlı sergiye gitmiştim. Dönemin ünlü mimarı Alexandre Vallaury tarafından yapılan devasa ahşap binanın ilk günlerinden son zamanına insanın hem içini acıtan hemde ürperten fotoğrafları sergilenmişti. Bina ilk önce otel olarak tasarlanmış fakat izin alınamamış. Daha sonra yetimhane olarak kullanılmış bir süre Kuleli Askeri Lisesine'de ev sahipliği yaptıktan sonra tamamen terk
edilmiş. Şimdi değil belki ilkbahar veya yazın geldiğimde ufak bir gezinti fena olmaz manastıra doğru.



Saatime bakıyorum. Eh vakit gelmiş. Motorun anakaraya kalkmasına az kalmış. Topluyorum çantamı, kitabımı iskeleye doğru inmeye başlıyorum. Yazın kalabalıktan adım atılmayan meydan bugün bana kalmış. Sakinliğin tadını çıkarıyorum. Yetimhaneyi, bomboş sokakları, bir resim karesinde donakalmış gibi duran faytonları Prinkipo'da bırakıp motora biniyorum İstanbul'a doğru. Heybeli'den birkaç fotoğraf daha çekip  istemesemde karışıyorum şehrin koasuna gözüm arkada adaların sakinliğinde kalarak.