ESKİ İSTANBUL KAHVEHANELERİ VE KAKTÜS CAFE

Kahve Öyküleri'ni okuduktan sonra Milliyet'te gördüğüm Cem Sökmen'in "Eski İstanbul Kahvehaneleri" kitabını paylaşmadan yapamazdım.Cem Sökmen kitabında Osmanlı'nın son döneminde aydınların, akademisyenlerin, yazarların şairlerin buluşmaları noktaları kahvehaneleri, çayhaneleri ve kıraathaneleri anlatmış. Şu anda çoğu tarihe karışmış mekanları ünlü ziyaretçileri ile kaleme almış. Okumak lazım. Hem de Pierre Loti'de nefis bir Türk kahvesi eşliğinde keyifle:)

Yazarların, şairlerin buluşma yeri kahvehaneler derken bugün okuduğum bir haber beni Beyoğlu'ndan bir adım daha uzaklaştırdı. Daha önceki yazılarımda bahsettiğim Kitap Kulübü'müzün buluşma mekanlarından biri yılların Beyoğlu KAKTÜS kafesi mart ayında kapısına kilit vuruyormuş. İnsanların rahatsız edilmeden rahatça oturduğu yerlerden biri daha tarihe karışıyor. Benim vazgeçilmez uğrak yerlerimden biriydi...Kaliteli yerlerin ömrüde kısa oluyor. Öğrencilik günlerimden beri güzel günlerim geçmişti koyu yeşile boyalı önceleri tablo asılı, sonra aynalı iç mekanında ya da önündeki minik bahçesinde zarif ferforje masalarında. Kah kahve içmiştim, kah serinlemek için limonata yazın sıcak günlerinde, kah sıcak şarap soğuk karlı kış günlerinde...

Belki bir mucize olur ve müşterilerine kapılarını kapatmazsın. Veda etmek zor ama her gittiğimizde bizi en iyi şekilde ağırladığın için ve güzel dakikalar geçirttiğin için teşekkürler KAKTÜS CAFE...

Ve işte Cem Sökmen'in "Eski İstanbul Kahvehaneleri..."

KAHVEHANE DEYiP GEÇMEYiN

KAHVEHANE DEYiP GEÇMEYiN
Cem Sökmen, ‘Eski İstanbul Kahvehaneleri’nde Osmanlı’nın son döneminde ve genç Türkiye’de aydın, akademisyen, yazarlarla şairlerin buluşma noktası ‘kıraathane’, ‘çayhane’, ‘kahvehane’ gibi mekanları anlatıyor

İnsan hayatının en önemli parçalarından birini içinde yaşadığı sosyal ve kültürel ortamla teması oluşturuyor. Bu teması sağlayan mekanlar da toplum ihtiyacına cevap vermesinin yanında toplumun sosyo-kültürel dokusunu da içine sindiriyor. Her bir müdavimine, kendi istekleri oranında nispetinde pay veren bu mekanlar yaşadıkları döneme de şahitlik ediyor. Dolasıyla bu mekanlar her dönemde farklı biçimlerde karşımıza çıkabiliyor. Bugün modern-popüler kültürün bir eseri olarak birbirinden alımlı, birbirinden çekici gece kulüpleri, barlar, kafeler, alışveriş ve kültür merkezleri ya da konferans salonları var. Peki 100 yıl önce nasıldı? Mesela Osmanlı’da ya da Cumhuriyet sonrası dönemde insanlar ‘sosyalleşme’ ihtiyacını nasıl karşılıyordu?
Cem Sökmen’in hazırladığı, Ötüken Yayınları’ndan çıkan ‘Eski İstanbul Kahvehaneleri’ bu soruya güzel bir cevap veriyor. Osmanlı’nın son döneminde ve Cumhuriyet’ten itibaren genç Türkiye’de aydın, akademisyen, yazar ve şairlerin buluşma noktası olan ‘kıraathane’, ‘çayhane’ ve ‘kahvehane’ gibi mekanları anlatıyor. Her biri İstanbul’un ‘kültür merkezi’ haline gelen bu mekanları, müdavimlerini ve özelliklerini okuyunca insanı; bu mekanlarda çay ya da kahve yudumlarken bir şairin sohbetini dinleme arzusu sarıyor...





Sarafim Kıraathanesi: 1857 yılında Ermeni Sarafim Efendi tarafından kurulan bu mekan, Beyazıt’ın Okçular Caddesi üzerinde yer aldığı için ‘Okçular Kahvesi’ olarak, dikdörtgen şeklinden dolayı da ‘Uzun Kahve’ olarak anılmış. Sarafim, Osmanlı’da ‘Kıraathane’ olarak anılan ilk mekan. Çünkü gazete ve dergilerin arşiv olarak saklandığı ilk kahvehanedir. Dönemin meşhur gazeteleri Takvim-i Vakayi, Ceride-i Havadis, Tercüman-ı Ahval ve Tasvir-i Efkâr başta olmak üzere imparatorluğun farklı bölgelerinde basılan gazetelerin bulunduğu Sarafim, zamanla yazar ve yayıncıların kitaplarını sattığı bir yer halini de almış. Hatta öyle ki bir dönem Sarafim Efendi kendisi de kitap basımı yapmış. Ahmet Rasim, Hâlit Ziya, Namık Kemal ve Ebuzziya Tevfik Bey Sarafim’in en bilinen müdavimlerinden...  
Küllük Kıraathanesi:
Tam olarak hangi tarihte kurulduğu bilinmeyen Küllük, 1950’li yılların sonuna kadar Beyazıt’ta bir nevi ‘kültür merkezi’ olarak hizmet verir. Beyazıt Camii’nin Marmara Denizi’ne bakan köşesinde bulunan Küllük, yol genişletme çalışmalarının kurbanı olur. Reşat Nuri, Yahya Kemal, Peyami Safa, Necip Fazıl, Neyzen Tevfik, İlhan Berk, Mehmet Kaplan, Orhan Veli, Cahit Sıtkı ve daha nice aydın, yazar, şair Küllük’ü mekan tutanlardan... İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin eski hocalarından Prof. Süha Gökey’in anlatımına göre, Faruk Nafiz ve Behçet Kemal 10. Yıl Marşı’nı burada yazmış. 



Marmara Kıraathanesi: Beyazıt’ta 1958’de açılan ve 1984 yılında kapanan bu kıraathane, Küllük yıkıldıktan sonra kendine yeni mekan arayan müdavimlerine ev sahipliği yapar. Dönemin siyaset ve edebiyat gündemi bu mekandan takip edilir. Son Osmanlı kuşağı aydınlaryla  Cumhuriyet’in genç aydınları arasında da bir köprü görevi gören Marmara Kıraathanesi, Sezai Karakoç, Fethi Gemuhluoğlu, Mükremin Halil Yinanç, Ergun Göze, İsa Yusuf Alptekin, Arif Nihat Asya gibi isimlerin de arasında bulunduğu çok sayıda aydın ve yazara mekan olur.
Acemin Kahvesi: Küllük’ün yıkılmasının ardından müdavimlerinin bir kısmı da Acemin Kahvesi’ni mesken tutar. Ali Nihat Tarlan, Münir Nurettin Selçuk, Mükremin Halil Yinanç ve Ahmet Kabaklı bu müdavimlerden sadece birkaçıdır.  
Adliye Kıraathanesi
: Sultanahmet’teki bu mekan Nizamettin Nazif, Aziz Nesin, Peyami Safa, Vâlâ Nurettin, Çetin Altan, Yaşar Nabi, Doğan Nadi, Burhan Felek, Doğan Avcıoğlu, Yaşar ve Abdi İpekçi gibi birçok ismi ağırlar. Hasip ve Edip adlı iki kardeşin işlettiği bu mekan, ‘öğrenci kahvesi’ olarak da bilinirmiş. Vedat Türkali’nin ‘Güven’ adlı romanında adı geçen mekanlardan olan kıraathane uzun yıllar yazar, aydın ve öğrencilerinin buluştuğu yer olmuş.
İhsan Kıraathanesi:
Bab-ı Ali Yokuşu’ndaki bu mekan, hem buluşma yeri hem de ‘gözetleme kulesi’ olarak kullanılırmış.  Bab-ı Ali olarak da bilinen valiliğe girip çıkanları, gazeteciler hep buradan takip edermiş. Dönemin acar gazete muhabirleri Hikmet Feridun Es, Fuat Duyar, Mekki Sait, Burunsuz Tevfik, Burhaneddin Ali ve Tahsin Banguoğlu burada toplanır, haber konuşur ve haber peşine koşarlarmış. 
İkbal Kıraathanesi:
Kuruluş tarihi bilinmeyen Milli Mücadele döneminin ünlü mekanlarından İkbal, 1965 yılına kadar faaliyet göstermiş. Nuruosmaniye caddesi ile Vezirhanı’nın kesiştiği noktada bulunan kıraathane, Orhan Kemal, Ahmet Haşim, Mustafa Nihat Özön, Osmal Cemal Kaygılı gibi yazar ve edebiyatçıların merkezi olmuş. Yusuf Ziya Ortaç’ın ‘akademi’ olarak tanımladığı bu mekan, Fuad Köprülü, Orhan Seyfi Orhon, Celal Sahir ve Ömer Seyfettin gibi isimlerin de uğrak yeriymiş.

Hacı Reşit’in Çayhanesi: 1880’lerden itibaren aydın ve ediplerin buluşma noktası olan mekan II. Balkan Savaşı yıllarına kadar varlığını sürdürmüş. Muallim Naci, Balıkhane Nazırı Ali Bey, Nabizade Nazım Reşit’in Çayhanesi’nin öne çıkan müşterileri... Çayının lezzeti dillere destan olan Reşit, aynı zamanda bir şairdir ve kahvenin duvarları da çay için yazılmış beyit ve dörtlüklerle bezelidir. 

Fevziye Kıraathanesi:
Müzisyen, bestakâr ve musikişinasların mekanı olan Fevziye’de, Tanburi Cemil, Hacı Arif Bey, Hacı Karabet, Kanuni Şemsi gibi dönemin usta bestakâr ve müzisyenleri buluşur, sanatların icra ederler. Bir ‘konser mekanı’ haline gelen Fevziye, yüksek müzik zevki olan Osmanlı beyzadelerinin kapısını aşındırdıkları, bazen oturacak yer bile bulamadıkları bir yerdir.

Halk Kıraathanesi: Felsefecilerin ağırlıkta olduğu akademisyen ve aydın zümresinin merkezi bu mekan, lise öğretmeni Turgut Bey tarafından kurulur. Felsefe Cemiyeti toplantıları için bu mekanı kullanır.

Eftalikus Kahvesi:
1870’li yıllarda Cafe D’Europe adıyla İstiklal Caddesi’yle Sıraselviler Caddesi’nin keşiştiği köşede (bugünkü dönercilerin olduğu yerde) açılır. 1881’den itibaren üç ayrı Rum tarafından işletilen yer, Cumhuriyet döneminde Ahmet Atalay’a geçer. Kahvenin adı ‘Ulus’ olarak değiştirilse de müdavimleri tarafından Eftalalatos ya da Eftalikus olarak anılmaya devam eder. Sait Faik’in eserlerinde adı sıkça geçer.
Lebon Pastanesi:
İstiklal caddesinde 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında Fransız Büyükelçiliği’nde görevli Edouard Lebon tarafından kurulur. 100 yıllık tarihi içerisinde şairleri, paşaları, asilzadeleri ağırlayan Lebon, Peyami Safa ve Orhan Pamuk’un kitaplarında da yerini alır. 
Musa Kesler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder