KAÇIŞ...



Kaçışlardaydım bir haftadır. İnternetin olmadığı, cep telefonun bile zar zor çektiği medeniyetin çok fazla erişemediği, İstanbul'dan fazla değil, 6 saat uzakta, kuytu bir köşede sessiz sakin, esen rüzgarın ve dalgaların sesini dinleyerek huzur bulduğum bir yerlerde. Geceleri şehirde asla göremeyeceğim pırıl pırıl yüzlerce yıldızları saatlerce seyrettiğim, yarasaların hızla uçuşlarını yakalamaya çalıştığım, elektrik direğinin üstüne tüneyen baykuşla bakıştığım, çarşamba günü bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında sırılsıklam olana kadar yürüdüğüm, bembeyaz deli dalgaların sesini dinleyerek deniz kabukları topladığım huzur köşemde.

Şehirden uzak ve mutlu...Ben...

Şimdi ise rotamı başka bir yöne çevirdim. Lavantalar ülkesine...Bir zamanlar bohemliğin ve aristokrasinin sonuna kadar yaşandığı, tüm dünyada sanatın ve edebiyatın merkezlerinden biri olarak kabul edilen bir ülkeye...Georges Perec ile Bir Paris Semtinin Tüketilme Denemesi yapıp Simone de Beauvoir ile Les Deux Magots'da kahve yudumlamaya...

Ben yine Kaçtım...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder