DÜN BİR FİLM SEYRETTİM - MY HOUSE IN UMBRIA

                                                                                                                                  
Birbirlerini daha önce hiç görmemiş dört kişi. İtalya Umbria'da yaşayan görmüş geçirmiş İngiliz yazar Emily Delahunty, İngiliz ordusundan emekli general, Alman gazeteci Werner ile genç ve güzel tercüman sevgilisi, yanlarında ufak kızlarıyla Amerikalı bir aile aynı trene binerler. Kompartımanda birbirleriyle sohbet ederlerken inecekleri istasyona doğru ilerlerleyen trende aniden meydana gelen patlama hayatlarının dönüm noktası olur. Kimi sevdiklerini kaybetmiş, kimi de ağır yaralı olarak gözlerini hastanede açar.



Hastaneden çıktıktan sonra general, patlamada sevgilisini kaybeden Werner ve anne babasını kaybeden küçük Aimee, Emily'nin Umbria'daki evinde kalmaya başlarlar. Yaşadıkları travmayı üzerlerinden atmaya çalışırken birbirlerine destek olurlar. Yapılan araştırmada trenin terörist saldırıya uğradığı ve bombanın başka bir yere sevkiyatı sırasında yalnışlıkta trende patladığı saptanır. Şüphelilerin trende olduğu belirlenir ve polis bilgi almak için Emily'nin evine gidip gelmeye başlar.

Bu arada evin sakinleri günlük hayatlarına devam etmekte ve kazanın yaralarını sarmaya çalışmaktadırlar. Aimee kaza sırasında duyma yetisini kaybeder. Günleri çok resimler ve çevrede geziler yaparak geçirmektedir. Geceleri gördüğü kabuslaru ise onu kucaklayarak sakinleştirmeye çalışan Emily'nin sayesinde atlatmaya çalışmaktadır. Tam bu sırada Amerika'da yaşayan ama kızı hiç tanımayan amca ortaya çıkar. Aimee'yi yanına almak için Umbria'ya gelir. Bu soğuk, karıncaları inceleyen itici profesörden Aimee ve Emily hiç hoşlanmaz ama yapabilecekleri bir şey yoktur. Aimee ne kadar istemesede dönmek zorundadır. Emily bu dönüşün küçük kız için bir yıkım olacağını görmesine rağmen ona bir şey belli etmemeye çalışırken bir taraftan da göndermemenin yollarını arar. Ve Aimee ile aralarında şöyle bir konuşma geçer:

'Belki bir daha buraya hayatım boyunca gelemeyeceğim, umarım benim hikayemde senin romanlarındaki gibi mutlu sonla biter' der Aimee.

'Benim hayatıma bak...Fas'taki hayatım, buradaki hayatım. Hayat harika bir kitap okur gibi, bir sonraki bölümde ne olacağını bilemezsin' diye karşılık verir Emily küçük kıza.

Karısı istemediği için çocuğu olmayan amca da Aimee'yi almaya çokta gönüllü değildir. Sonunda Emily amcayla öyle bir konuşma yapar ki ertesi gün uyandığında amcanın Amerika'ya yalnız döndüğünü ve Aimee'nin kaldığını görür.



Aimee'nin hikayesi tam da istediği gibi Emily'nin romanlarındaki mutlu sonla noktalanırken Werner'in bir takım kişilerle tartıştığı görülür ve ertesi gün eve tekrar gelen polis Werner'in merkeze gelmesini ister. Genç gazeteci treni havaya uçurmaktan suçlanmaktadır. Tartıştığı kişilerin arabasına biner ve bir daha görünmez.

Eşsiz güzellikteki bahçede çiçeklerle uğraşırken General Emily'ye 'Carpe Diem' der. 'Carpe Diem, Günü yakala, hediyeyi kucakla ve hala şansın varken dünyadan zevk al'

Ve film biter...

Eğer görmediyseniz mutlaka görmenizi tavsiye ederim 'My House in Umbria'yı. Büyüleyici manzaralarla süslenmiş duygu yüklü bir film.



    'Bazen hepimizin hergün geçtikçe yazılan bir hikayede olduğumuzu düşünüyorum' My House in Umbria

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder