YAMAÇTA

'Genç boşanma avukatı Clarin ve dul kalmış eski diller uzmanı Loos bir otelin terasında tanışırlar ve şarap eşliğinde iki akşam sürecek koyu bir sohbete dalarlar. Birbirlerini tanımamalarına karşın, aşk ve ölüm üstüne, hayatta önemli buldukları her şey üstüne derin bir tartışmanın içinde bulurlar kendilerini. Düşünceleri sürekli çatışır, dost mu düşman mı olduklarına bir türlü karar veremezler, birbirlerinden hem büyülenirler hemde nefret ederler.' yazıyor Markus Werner'in Yamaçta adlı kitabının arka kapağındaki tanıtım yazısında.

Roman avukat Clarin'in hafta sonunu fırsat bilerek kendi deyimi ile bir iş tatili için şehir dışındaki evine gitmesi ve akşam yemeği için gittiği otelde boş masa bulamadığı için eski diller uzmanı Loos'un masasına oturması ile başlıyor. İki adam şarap eşliğinde yemeklerini yerken birbirleri ile sohbet etmeye ve kendi hayatlarından bahsetmeye başlıyorlar. Loos geçen yıl aynı tarihlerde bulundukları otelde kaybettiği karısını, Clarin ise terk ettiği sevgilisini anlatıyor. Ertesi akşam tekrar aynı yerde buluşup yemek yerler. Üçüncü akşam ise Clarin saatlerce Loos'u beklemesine rağmen Loos gelmiyor. Loos'u beklemekten sıkılan Clarin resepsiyona başvurduğunda otelde bu isimde birinin kalmadığını öğreniyor ve hikaye buradan hız kazanarak okuyucuya sürpriz bir son hazırlıyor.

İşte kitaptan dikkatimi çeken giden satırlar;

"Hisler üzerinde kimsenin tasarruf hakkı yoktur"

"Siz hiç içlerinde, derinlerde bir yerde güvensizlik duymayan bir ebeveyn tanıyor musunuz? Neredeyse her şeyi yanlış yaptığı düşüncesine kapılmayan veya geriye bakarak, her şeyi yanlış yaptığını görmeyen
 bir anne tanıyor musunuz. Klinik olarak diyebilirim ki: Annelerin, ebeveynlerin kendilerini başarısız kimseler olarak görmeleri haklarıdır, onların meyvelerine bir bakın: bir sürü davranış bozukluğu, bir sürü istikrarsız , sallanan, hedefleri olmayan, oradan oraya sürüklenen  bir kitle."

"İnsan bir kereliğine parasız bir seyirci olarak cadde şenliğine oturmalı ki, heyecanlı ve ümit veren gençlerin çokluğunu görebilsin."

"Her kolleksiyoncu gibi o da bir tutkundu ve dünyanın mutsuzluğu için belge topluyordu."

"Uzun zaman önce eski bir halkın, yeni doğanları ağlayarak karşıladığı ve onu bekleyen tüm kötülükleri birer birer saydığı gelenek hakkında bir radyo yayını dinlediğini anlatmıştı. Ama bu halk ölüleri sevinçle ve şakalarla gömüyordu, çünkü onlar sonunda hayatın ıstıraplarından kurtuluyorlardı."

Okumak isteyenlere tavsiye edebileceğim kitaplardan biri daha:)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder