KADIKÖY'Ü NEDEN Mİ SEVİYORUM...

Ne demiş şair satırlarında...

"Bir güzellik yap kendine...
....Şımart kendini olabildiğince..."

Beni bu şehirde şımartan yerlerden biridir Kadıköy...Kitapçısıyla, sahafıyla, balıkçısıyla, baharatçısıyla, iskeledeki gazetecileri ve rengarenk çiçekçileriyle, sokak aralarındaki ufak kafeleriyle, ufacık butikleriyle, sayamadığım karşıma çıkan çeşitli sürprizleriyle...

Ve hayvanlarıyla...Evet yanlış okumadınız hayvanlarıyla...

Şu hemen hemen her mağazanın kapısında yatan müşterileri karşılayan kedi ve köpekleriyle...

Hayvan dostu bir semt olduğu için de farklıdır Kadıköy benim için.

Çok acele işim yoksa ilk uğradığım yer Nezih ve Alkım olur...

Nezih'te oturup kitapları incelemek, bir kaç sayfa okumak ritüellerim arasındadır. Alkım'da aynı idi "bir zamanlar" diyeceğim çünkü son gittiğimde yapılan yeni düzenleme ile bana inşaat alanı hissini verdi. Eskiden kitabımı alıp içindeki kafede mis gibi Türk kahvesi eşliğinde zevkle okurdum. Eski büyüsünü kaybetti gözümde ama tabii ki ben yine de uğramadan geçemem oraya.


İşte Nezih'in Köpeği...Genelde kapısında yatar :)

Çarşıda ilerlediğinizde yukarıdaki manzara ile sık sık karşılaşırsınız. Hemen yanındaki Özgür Kırtasiyenin tepelerde dolaşan kedisi de hayvan sevenlerin gözünden kaçmaz. Kitap ayraçlarının üzerinde gezinmeyi pek sever kendileri...



Beni verdiği pozlarıyla en çok güldüren Garanti Bankasının kedisidir. O ne hava öyle...O ne sahiplenme öyle :) 



Biraz ötede Penti'nin kedisi yatar kapısında...

Bahariye'ye doğru çıkarken Tefal'in köpeği çıkar karşıma. Uzanmış yatıyor sereserpe...Olmaz ki! Böyle de yatılmaz ki! der geçerim yanından. Her ne kadar başını okşamak geçse de içimden keyfini bozmak istemem. 



Ve son olarak ta OXXO'nun kedisi...Vitrinde ışıkların altında sıcacık uyuyakalmış :)




Kadıköy'den hayvan manzaralı bu kadar olsun şimdilik :) Sırada başka güzellikler var...



MUTLU YILLAR....








               İSTEDİĞİMİZ HER ŞEYİ GÖNLÜMÜZCE YAŞAYACAĞIMIZ KOSKOCA BİR YIL         

                                                                    DİLİYORUM...

SAĞLIK, MUTLULUK, HUZUR, BAŞARI...HEPSİ BİZLERLE OLSUN...

2016 BARIŞ DOLU BİR YIL OLSUN...

YÜZÜMÜZDEKİ GÜLÜMSEME HİÇ EKSİLMESİN...

YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN !!!

ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN





Hayatıma dokunan tüm öğretmenlerime...

Bir çocuk için en  büyük mucize küçükken iyi bir öğretmene denk gelmekmiş.

Öğrenim hayatım boyunca hep mucizelerle karşılaştım ben.

Sizlerin ışığı doğrultusunda ilerledim...Hayatıma yön verdim...

Sayenizde hayallerimin peşinden koştum...Hiç bir şeyin tesadüf olmadığına inandım...

Tarih öğretmenim sayesinde geçmişin koridorlarında dolaştım, edebiyat öğretmenim sayesinde yazmanın büyülü dünyasını keşfettim...

İlkokuldan üniversiteye...

Hepiniz ayrı bir değer kattınız bana...

İyi ki varsınız...

Öğretmenler Gününüz Kutlu Olsun...









BASİT BİR ES





Yine bir tren yolculuğu hikayesi anlatacağım size. Aslında anlatan ben değilim Enis Batur anlatıyor bu hikayeyi ama ben de okurken kendi hayallerimi kattım içine...Yaşadıklarımı desem belki daha doğru olur. Hayallerim, anılarımdan ufak kesitler ve kendimden çok şey bulduğum Basit Bir Es...

Böyle olunca da ufacık tefecik kitap devasa bir kitaba dönüştü. Zaten yazarın yapmak istediği de buydu sanırım...

Kitabın ilk sayfasında, Italo Calvino'nun bir cümlesini okuyoruz. Enis Batur, Basit Bir Es'te Calvino'nun çok sevdiğim kitaplarından biri olan Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu kitabından esinlendiğini inkar etmiyor.

Bir kış sabahı taşra istasyonundan binen yolcu yazarın karşısındaki tek koltuğa oturuyor ve çantasından yazarın yıllar önce yazdığı kitabı çıkarıp okumaya başlıyor.

Ufak bir kasabanın kırmızı taş tuğladan örülmüş istasyonunda duran trene sadece bir kaç yolcu biniyor. Açılan kapılardan içeri  buz gibi dondurucu hava giriyor. Her yer bembeyaz kar. İnen yolcular ağızlarından duman çıkararak hızlı adımlarla gözden yok oluyorlar. Hareket memuru upuzun kalın paltosunun cebinden çıkarttığı düdüğü çalarak treni bir sonraki istasyona uğurluyor. Trenin içi sıcacık, börek çörek kokusu yayılmış etrafa. Yolculuk uzun sürecek. Kitabınızı çıkartıyorsunuz ve başlıyorsunuz kaldığınız yerden okumaya. Kah okuyorsunuz kah geçtiğiniz uçsuz bucaksız yerleri seyrediyorsunuz. Sonsuz bir beyazlığın içinde tıkır tıkır sallanarak ilerliyor tren. Karşınızdaki adamı bir yerlerden gözünüz ısırıyor ama çıkaramıyorsunuz. Tekrar kitaba dönüyorsunuz...

İşte ben böyle hayal ettim okurken...

Bu arada çeşitli yolcu profilleri görüyorsunuz...Tipik yolcu demek daha doğru olur :). Bunları şöyle   anlatıyor yazar;

"Yaşlı kadın, genç delikanlı farketmez, yolboyu susmayı beceremeyen insanlarla dolu bir dünyada yaşıyorduk. Bıraksanız herşeyini anlatmaya hazır, bıraksanız herşeyi sormaya yatkın, safkan başbelası yolcular serseri mayın, çarpacak birilerini ararlardı."

Bu kez daha fazla tadımlık yazmayacağım kitaptan. Zaten 76 sayfa yazmaya kalksam romanın yarısını burada okumuş olursunuz. Altlarını çizdiğim bir sürü cümle,işaretlediğim bir dolu paragraf var. Bu kez bana kalsın ama size tavsiyem mutlaka okuyun Basit Bir Es'i...

Bol kitaplı, sağlıklı günler diliyorum...

Sevgiyle kalın...