Henry Miller: "Yazarken yapılacak son şey rahat etmektir"

Henry Miller: "Yazarken yapılacak son şey rahat etmektir"
İlk kitabı Yengeç Dönencesi'ni 42 yaşındayken Paris'te yayınladıktan sonra sansür, pornografi, ve müstehcenlik ile boğuşmak zorunda kalan Henry Miller, roman yazma sürecini ve roman sanatına dair düşüncelerini anlatıyor.




Öncelikle, gerçek anlamda yazmaya nasıl başladığınızı bize anlatır mısınız? Yazmadan önce Hemingway gibi kalemlerinizi sivriltir misiniz, yoksa 'motor' dedirtecek bir şeyiniz yok mu?

Hayır, genel olarak yok. İşe genelde kahvaltıdan sonra başlıyorum. Makinenin önüne otururum, eğer yazacak bir şey bulamazsam bırakıyorum. Ama hayır, bir hazırlık aşamam yok.

Daha iyi çalıştığınız günler ya da belli zaman dilimleri var mı?

Sabahları tercih ediyorum ve sadece iki ya da üç saat ayırıyorum. Bu işin çok başlarındayken gece yarısından sonra yazmaya başlıyordum. Paris'e gittikten sonra farkettim ki sabahları çalışmak gece yarılarından sonra çalışmaktan daha iyi. Sonra daha uzun çalışmaya başladım. Sabah çalışmaya başla, öğle yemeğinden sonra kısa bir uyku çek, kalk ve tekrar yaz, bazen gece yarılarına kadar yaz şeklinde devam etti çalışma tempom. Son 10-15 yıldır çok çalışmanın gerekli olmadığını anladım. Kötü bir şeymiş aslında, suyu boşa akıtıyorsunuz.


Haberin devamını okumak için linke tıklayınız...Sabit Fikir'den

Henry Miller: "Yazarken yapılacak son şey rahat etmektir"

Her güne bir şarkı, bir kitap

Kitap okurken müzik dinler misiniz?


Ben bazen dinlerim. O günkü ruh halime göre değişir müzik türüm. Bazen klasik, bazen slow, bazen...


Genelde klasik müzik dinlerim çello veya viyolonsel...Vivaldi olabilir veya Jordi Savall...Kitap okurken sözsüz müzik dinlerim ki aklım sözlere takılmasın kitabın büyüsü bozulmasın. 


Vatan Gazetesi'nin Tuna Kiremitçi ile hazırladıkları her güne bir şarkı, bir kitap dizisini okuyunca aklıma ilk gelen kitap nedense (yine her zamanki gibi nedensiz:) George Perec'in Bir Paris Semtinin Tüketilme Denemesi adlı kitabı geldi. Bu kitapta bence güzel bir akordeonla okunur diye geçirdim içimden. Mesela bir musette:)



Dr. Jivago güzel bir piyano dinletisiyle, Maeve Binchy'nin İtalyanca Aşk Başkadır'ı güzel bir napoliten parçayla, Yıldızlı ve Yağmurlu Geceler'i sirtaki ile, İstanbul Bir Masaldı İstanbul Kanatlarımın Altında ile, Borges, Fuentes, Marquez tutku ve aşkın müziği tango ile, Mine Kırıkkanat'ın Destinası ve Bilge Karasu'nun Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı Bizans müziği ile, Merlyn Kelt müziği ile...Daha yüzlerce yazılabilir ama ben burada kesiyorum ve Vatan Gazetesi'ndeki Tuna Kiremitçi'nin yazısını paylaşıyorum...


İyi okumalar ve dinlemeler:)


VATAN KİTAP - Vatan Gazetesi VATAN KİTAP - Gazetevatan.com

Bugün Pazar



Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
...
kımıldamadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet,
ne karım.
Toprak, güneş ve ben...
Bahtiyarım...

Nâzım Hikmet Ran
Ufak şeylerden zevk alabilmek; 
Lüks yerine zarafet aramak; 
Saygı istemek yerine değerli olmak;
Zengin olmak yerine kimseye muhtaç olmamak;
Sıkı çalışmak, sessizce düşünmek ve dürüst konuşmak;
Yıldızları, kuşları, bebekleri ve bilgeleri açık kalple dinlemek;
İşte benim senfonim!

 William Ellery Channing

80 yıl süren unutkanlık!



Hayatta en kızdığım şeylerden biridir okumak için alınan kitabımın geri verilmemesi. Genelde ödünç alınan her kitabın başına gelen bir şeydir bu. Alınan kitap kolay kolay iade edilmez. Çok nadir insanlar ki ben bunları kitaba saygı duyan insanlar olarak adlandırıyorum aldıklarını iade ederler. Hatta bazıları var ki aldığı kitabı okumaz bile. Eve gelince koyar bir kenara sonra akibeti belli olmaz zavallının. Bir seyyar satıcının el arabasında mı sonlanır yoksa çöpte mi bilinmez. Bazıları da kitabı alıp okur size iade eder ama aldığınızda kitabı okumuş mu güreş mi tutmuş anlayamazsınız. Yepyeni verdiğiniz kitabı savaş alanından çıkmış gibi darmağan alırsınız. Ve benim gibi kitabı çok seven biriyseniz kitabın o halini görünce nasıl olsa paramparça olmuş diyerek geri kalan parçalarınıda siz kafasında paralamak isterseniz. İşte buna benzer olayları çok yaşadığım için kütüphaneme kırtasiyeden aldığım 'Dışarıya Kitap Verilmez. Lütfen İstememeye Çalışın.' yazısını koydum. Yazıyı farkeden artık istememeye çalışıyor. Bu da benim cimriliğim diyemeyeceğim tecrübe yenilen kazıkların bileşkesiymiş. Tecrübelerim sonucu bu yazıyı oraya koydum:)

Neyse bugün Radikal'de okuduğum bir haber ise bu konuda pes dedirtecek türdeydi. İrlanda'da bir kütüphaneden 1932 yılında alınan kitap tamı tamına 80 yıl sonra iade edilmiş. Ben bir yıl sonra dönse razıyım adamlar 80 yıl sonra kütüphaneye geri vermişler. Alanlar mı yoksa kitabı herhangi bir yerde bulupta mı kütüphaneye vermişler o belli değil ama 80 yıl sonra da olsa iade edilmiş. Eh ne deyim artık. Darısı benim kitapların başına ama ben hayattayken olsa fena olmaz doğrusu:))

İşte Radikal'deki haber...

80 yıl süren unutkanlık!
İrlanda’nın Navan kentindeki bir kütüphaneden 1932’de ödünç alınan bir kitap, 80 yıl sonra iade edildi. Önceki gün kimliği belirsiz bir kişi tarafından kapının altından gizlice ittirilen kitabın gecikme cezası ise hafta başına 1 cent’ten 4 bin 160 euro olarak hesap edildi. 1994’da yapılan sistem değişikliği nedeniyle önceki kullanıcının kim olduğu konusunda herhangi bir bilgiye sahip olmadıklarını söyleyen kütüphane yetkilileri, 1932’de Dublin’de düzenlenen bir Hıristiyanlık Kongresi öncesi kitabın alındığını tahmin ediyor.