KIŞ ORTASINDA

2020 yi güzel bir kitapla uğurladım demiştim..Paylaşmadan geçmek istemedim Isabel Allende'nin 

Kış Ortası'nı. Çok keyifle okuduğum bir kitap oldu hatta Allende'nin en sevdiğim eseri diyebilirim. 

Evelyn, Lucia ve Richard'ın  New York'ta şiddetli bir kar fırtınasında kesişen hayatlarını anlatıyor roman. 

Hastalanan kedisini veterinere götürmek için aceleyle yola çıkan Richard çalıştığı evin ihtiyaçlarını almak için alışverişe giden Evelyn'nin aracına çarpıyor. Araçtan inip yardım teklif ediyor ama Evelyn kabul etmeyince elindeki kartını arabanın içine atıp yoluna devam ediyor. 

Eve geldikten bir kaç saat sonra kapısı çalıyor. Karşısında Evelyn'i görünce sigortayı araması gerektiğini söylüyor ama kızdan herhangi bir tepki gelmeyince ve iletişim kurmakta zorlanınca alt kattaki arkadaşı Lucia'yı çağırıyor. Ve üçünün bir araya gelmesiyle hikaye başlıyor..

Evelyn'in zorlu Guatemala günlerini, Lucia'nın Şili'de ki yaşantısını ve Richard'ın Brezilya'dan New York'a savrulan hayatı öğrenmeye başlıyoruz satırlar ilerledikçe..

Albert Camus'un "Kış ortasında anladım ki içimde yenilmez bir yaz varmış." cümlesi ile de son noktayı koymuş Allende..

2020 de Can Yayınları'ndan çıkmış. İnci Kut'un çevirisi ile okurları ile buluşmuş. 

Bakalım her yıl olduğu gibi bu yıl 8 Ocak'ta hangi hayatlara dokunacak Isabel Allende..Bekliyoruz.. 

Sağlıkla ve mutlulukla... 






YENİ YIL YENİ UMUTLAR KEYİFLİ OKUMALAR

Öncelikle herkese tüm dileklerinin gerçekleşeceği sağlıklı huzurlu bereketli musmutlu bir yıl diliyorum.

2021 uğuruyla gelsin hepimize 🙏 




Yılı Isabel Allende'nin güzel bir kitabıyla uğurladıktan sonra yeni seneye Tess Gerritsen ile başlıyorum.

İlk cümlesi beni benden aldı. İlk paragraf demek daha doğru olur..Öyle de bitsin diyorum..

"Eski kitapları dökülmeye yüz tutmuş sayfaların ve zamana yenik düşmüş deri ciltlerin kokusunu kapı aralığından bile alabiliyorum. Kaldırım döşeli bu çıkmaz sokakta önlerinden geçtiğim diğer antikacı dükkanlarının..." 

O kitapçıya girip, o sokaklarda dolanmaya başladım bile.. 



KAHVESİZ GÜN AYMAZ

 Hayat kahveden sonra başlar ☕ 

Bir fincan keyifle içilen kahveden güzeli var mıdır? Yanındaki lokum mudur? 

Üstüne kapatılan fal mıdır? 

Yanında okunan iki satır mıdır yoksa karşılıklı sohbet midir ona bu tadı veren? 

Hepsi bir aradadır bence...

Kahvesiz gün geçmez, içilmeden gün aymaz 🌞 gece batmaz🌛

Günaydın o zaman ☕

Gününüz aydın olsun...Sağlıklı ve mutlu olsun...🌸🌺🌼🍂🍁🐞🦋






STEPHEN KING YAZMA SANATI

Yazarların yazma hikayelerini çok severim, merak ederim demek daha doğru olur belki de. Stephen King çok okuduğum bir yazar değildir ama kitaplarından senaryolaştırılan filmlerini izlediğim olmuştur. Hayvan Mezarlığı gibi..




Bu yaz kitaplarım arasında yazma serüvenini anlattığı Yazma Sanatı adlı kitabı vardı..Ve şöyle başlıyor...

"Bu bir otobiyografi değil. Daha ziyade bir çeşit curriculum Vitae, bir yazarın nasıl biçimlendiğini anlatma çabam. Burada bir yazarın nasıl yaratıldığını anlatmaya çalışmadım; yazarların şartlar ve iradeyle yaratabileceğine (bir zamanlar inansamda da) inanmıyorum. Mevcut donanım orijinal paketin içinde geliyor. Ancak bu kesinlikle olağan dışı bir donanım değil; ben birçok insanın yazar ve hikaye anlatıcı olarak bir yeteneğin güçlendirilip geliştirilebileceğine inanıyorum. Buna inanmasam, böyle bir kitap yazmak büyük bir zaman kaybı olurdu."

Güzel başladı..Zevkle okunacak gibi görünüyor...📖


STEPHEN KING           YAZMA SANATI         ALTIN KİTAPLAR            Çeviri GÖKÇE YAVAŞ


JORGE AMADO'YA SELAM OLSUN




'İnsanın anayurdu çocukluğudur' demiş Jorge Amado...
Ondandır deli denize olan tutkum ve karşımdaki Kaybolan Adalar 🎏🎐



www.hikayelerimvar.com







FLANÖZ

Montreal, Viyana,  Budapeşte, Prag, Belgrad, Paris, Londra, Berlin...Yurtiçi, yurtdışı derken Flanözle geri dönüş yapmam en doğrusu olur diye düşündüm Bir Hikayem Var'a...Uzun oldukça zaman oldu yazmadığım...

Valizimde her yolculukta olduğu gibi bir sürü anı bir o kadar fotoğraf illaki okunacak kitaplar ve  fotoğraf karelerine dökülemeyecek kadar kısacık anlardan oluşan ama beynimde yer eden güzellikler vardı. Tabii her zaman her şey güllük gülistanlık değildi..Ayağımın takılıp düştüğüm zamanlarda oldu işten güçten bunalıp imdat diye bağırdığım zamanlarda...Ve böyle de devam etmekte sağlık olsun yeter ki..İşte biter gezi de olur kitapta okunur anlar da yakalanır...



Flanöz dedim...İçinizde okuyanlar  vardır. Kitabı ilk gördüğümden ne yalan söyleyim okur muyum acaba diye düşündüm..Bir kaç sayfayı karıştırdıktan sonra  sanki biraz sıkıcı geldi bıraktım aldığım rafa...Gittim yerine Marie Claire dergisini aldım. Oturdum bir kafeye sayfalarını karıştırıyorum.."Sidik kokan sokakları seviyorum" diye bir başlık..Iyyk dedim kim sever ki sidik kokan sokakları caddeleri diye sorgularken karşıma Lauren Elkin çıktı...Flanöz'ün yazarı...

Sayfalar ilerledikçe bu benim dedim. Beni, kendini,sizleri ve bizler gibi binlerce insanı anlatmış. Kendimden çok şey buldum.

"Şehri sokakları gezinerek, karanlık köşelerini araştırarak, binaların ön cephelerinin ardına göz atarak, gizli avlulara girerek tanıyordu."

"Bırakın yürüyeyim. Bırakın kendi hızımda ilerleyeyim. Bırakın hayatın içimde etrafımda dolaşmasını hissedeyim. Bana heyecanlı olaylar verin. Bana beklenmedik dönemeçleriyle köşe başları verin. Bana tekinsiz kiliseler, güzel vitrinler ve uzanabileceğim parklar verin."



"Caddelerde hayaletleri ararım hep. Paris'ten o kadar insan gelmiş geçmiş; onlardan geriye kalan bir şey var mı? Şehrin bazı bölgeleri orayı terk etmeyecek kadar yaşlı ruhlar tarafından ele geçirilmiş gibidir hala..."

"Mekanlar olayları hatırlatır."

Tadımlık bir kaç satır Flanöz hakkında az da olsa fikir vermiştir diye düşünüyorum...

Gezmeyi, görmeyi, bakmayı, tüm yaşadıklarını içine sindirmeyi ve yürümeyi seven herkese...

Flanöz'ü okumadan geçmeyin derim..

Sevgiyle kalın..😍





KELİMELER..

Kelimelerle oynamayı severim.

Kimi aşüfte nereye çeksen oraya gider ele avuca sığmaz, kimi ağır başlı olduğu yerde çakılır kalır. Alıp başka yere koymaya kalkarsın ıhh inat eder ayak direr sonunda gittiği yerde eğreti durur. Olmaz, uymaz. İntikamını alır kendince.

Sevgi sözcükleriyle dolu cümleler de kurulur,  katı açılmamış küfürlerle dolu en edepsizinden  cümleler de..

Bazıları kifayetsiz kalır. Kaleminiz işlemez..Durur..Boğazınızda 40 düğüm. İnsanın içini de kanatır, acısını da dindirir.

Bazen tek bir hece yeter derdimizi anlatmaya, bazende sıra sıra dizersin sadede gelmezler.

Ağzından çıkan kelimeye dikkat et der büyükler. Sihirlidirler..Kelimelerin güçleri vardır. Seni rezil de eder vezir de. Öyle bir çarpar ki neye uğradığını şaşırırsın. Koruyucudur aynı zamanda yeter ki kullanmayı bil.

Bazen hatırlayamazsın, beyninin kıvrımlarında saklanır çıkmazlar ya da en olmadık yerde aklına bir kelime gelir seni uzaklara taşır..Belki geçmişteki bir sevgiliye. Hikaye olur dökülür kağıda.

Yazmayı sevenler için çok önemlidir kelimeler. Bir yandan can dostudur diğer taraftan en azılı düşmanı. Yazmak bir tür deliliktir kelimeler ise en azılı deliler. Sayfalarca yazar bir hareketle buruşturup hepsini çöpün dibine atarsın. Harflerle rakamlar birbirine karışır. Çığlıkları duymazsın bile. Birden tüm değerini kaybeder her şey.  Akreple yelkovan isyan eder.

"Cam kırıkları gibidir bazen kelimeler
ağzına dolar insanın
sussan acıtır
konuşsan kanatır." demiş Oğuz Atay.

İşte öyledir kelimeler..Oynamayı sevdiğim..








ÖZLEDİM




Bu aralar yapmayı özlediğim o kadar çok şey var ki. Biraz bahar biraz da yoğun koşturmanın verdiği yorgunlukla evde oturmayı özledim mesela. Şöyle yanıma kahvemi alıp ayaklarımı uzatıp kitap okumayı. Hem de öyle böyle değil. Sabahtan akşama kadar çalan telefona ve kapılara aldırmadan gün boyunca satırların arasında yok olmayı. Şu aralar Paul Auster'in Cam Kent'ini okumaya çalışıyorum İstanbul'un ufak bir kafesinde verdiğim kısacık molalarda.

Güzel bir film seyretmeyi özledim mesela ama geçenlerde şöyle bir göz gezdirdim ne var ne yok sinemalarda diye. Hani geçte olsa belki giderim diye..Pek kayda değer bir şey bulamadım doğrusu. Belki ilerideki günlerde.

Evimin yakınlarında zaman zaman yürüyüşe gittiğim parkı özledim. Ağaçlar çiçek açmıştır şimdi. Ya köpekler..Onları da özledim. Mama götürdüğümde beni gülen yüzleriyle karşılamalarını.. 🌳🌿🌼🌺🌸🌷🌹

Kitapçıları arşınlamayı özledim mesela. Her defasında sadece yeni çıkanlara bir bakiim ama almayacağım diye kapısından girip elim kolum kitap dergi dolu çıkmayı..

Yazmayı özledim. Öykülerimi yazdığım defterlerimi ve rengarenk kalemlerimi. Çalışma masamın üstünde öyle boynu bükük duruyorlar şu aralar. Oysa yazacak anlatacak o kadar çok şey birikti ki..

Arkadaşlarımla dedikodu yapmayı da özledim. Kahve falı uydurmayı da :) ☕

Ilık geçen bir kışın ardından yağmayan karı da özledim mesela.. Kimsenin canını yakmadan şöyle inceden inceden bile yağmadı bu sene buralarda..Kısmet seneye artık..⛄☃

Sağlık olsun her şey olur..:) Er ya da geç...

Musmutlu rengarenk bir bahar geçirmemiz dileği ile...🌷🌸🌹🌺🌼🍀🌿








MARİNA

Biri bana sis veya ay ışığının altında ahmak ıslatan gece yağmurları ya da şehrin eski dar sokakları, yıkıntıları, malikanelerinden sokağa yayılan piyano sesi ve soyu tükenmekte olan insanlar hangi yazarın kaleminden çıkmıştır diye sorsa hiç düşünmeden Carlos Ruiz Zafon derim..

Rüzgarın Gölgesi, Meleğin Oyunu, Cennet Mahkumu, Sisler Prensi'den sonra şimdide Marina kitapçılarda..

Marina aslında yazarın 1996-97 yıllarında yazdığı ilk kitaplarından. On yıllık kötü bir baskı sürecinden sonra okuyucularıyla buluşmuş. Türkiye'de ise 2018 de Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından ilk basımını yapıldı.



Roman 1979 eylülünde  yatılı okulda okuyan Oscar Drai'in okuldan kaçarak Barcelona'nın eski sokaklarına karışmasıyla başlıyor.  Yedi gün yedi gece boyunca kimse Oscar'dan haber alamıyor. Oscar şehrin eski mahallelerini keşfederken harabe bir malikanede babasıyla birlikte yaşayan Marina adlı garip bir kızla tanışıyor. Kız onu bir mezarlığa götürüyor. Birlikte pazar ayinin izlerlerken bir mezarın üzerine tek bir gül bırakan siyah pelerinli kadını görüp  takip etmeye başlıyorlar.

Yarattığı karakterleri, büyülü mekanları, başarılı kurguları ve anlatım dili ile yazdığı öykülerin üstüne yıldız tozları serpen bir yazardır bana göre Zafon...

Bu aralar yoğun koşturmamın arasında ufak kahve molalarıyla kaçamak yapmamda yardımcı oluyor Marina...Biraz gotik biraz gizem...Kafa dağıtmaya birebir...
















BEYAZ GECELER




"Evlerle de tanışırız.Yürürken sanki hepsi beni selamlamak için sokakta sıraya dizilir ve bütün o pencereleriyle bana bakıp benimle sohbet ederlerdi: "Merhabalar sağlınız nasıl? Ben Tanrı'ya şükür gayet iyiyim, mayısta bir kat çıkacaklar," ya da "Nasılsınız? Yarın bir onarım göreceğim de", ya da "Az kalsın cayır cayır yanacaktım, öyle korktum ki." Aralarında sevdiklerim,yakın dostlarım vardı; bunlardan biri, bu yaz bir mimarın elinden geçecekti. Her gün özellikle evin önünden geçmeliydim ki, ustalar yanlış bir iş yapmasın, Tanrı saklasın!...Ama o açık pembe, güzel mi güzel, sevimli evin başına gelenleri asla unutmayacağım.Ufacık, taş bir evdi, bana hep dostça bakardı; hantal komşularının yanındaki mağrur duruşunu görünce, evin yanından geçerken bile yüreğime mutluluk doluyordu. Bir gün, geçen hafta, yine o yoldan geçerken dostlarıma baktım ve birden acı bir haykırış duydum:"beni sarıya boyuyorlar!" Şeytanlar! Barbarlar! Hiçbir şey ellerinden kurtulamamıştı: ne sütunlar, ne saçaklar; kanarya gibi sapsarı olmuştu dostum. Sırf bu olay nedeniyle sarıdan hiç hoşlanmam, zaten o günden beri de Sarı İmparatorluk'un rengine boyanarak güzelliğinden edilmiş o zavallı dostumu görmeye içim el vermedi"



Dostoyevski'nin bu satırlarını okurken İstanbul'un  Galata, Balat, Üsküdar gibi semtlerinde kalan eski evlerin arasında dolaştım. Kimi restorasyona kurban gitmiş veya gitmek üzere kimi de kentsel dönüşüm canavarının ağzında 😟 Tarihi eser kapsamına girenler ise ayrı bir içler acısı. Neyse ki arada derede paçayı kurtarmış olanlar var da zaman buldukça gidip aralarında eskiyle özlem giderebiliyoruz. Yok olanların yerlerine dikilenlerden bahsetmek bile istemiyorum 😒Hepsi birbirinden soğuk estetik faciası..Çok mu acımasızım ? Hayır hiç sanmıyorum...Eminim benim gibi düşünen bir çok kişi vardır. Ne desem ne yazsam faydası yok biliyorum zaman hızla ve acımasızca akıyor. Her ne kadar şehrin geçmişine tevellüdüm yetmese de ben eski İstanbul'u istiyorum..