İÇİNİZDEKİ ÇOCUĞA ÖĞRETİN...

Kızlarınızı iyi yetiştirin.

Kendi kendilerine yetmeyi öğretin.


Namuslu olmanın yürekten geçtiğini öğretin.


İstediğini giymeyi öğretin. İnsanın ahlakının sadece kendi beyninde olduğunu öğretin.


Kıskanılmanın sevilmeyle aynı olmadığını öğretin.


Kıskanılmanın güzel, saygısızlığın kötü olduğunu öğretin.


Beni çok kıskanır, dışarı çıkarmaz, şunu bunu giydirmez diyen adamla gurur duymamayı bunun 



aslında kendine hakaret olduğunu öğretin.

Arayıp neredesin; kiminlesin vs. diyen adama seni tanımadan önce nasıl davranacağımı bilmiyor muydum haddini bil demeyi öğretin.



Oğullarınızı iyi yetiştirin.


Karşı cinse saygı duymayı öğretin.


Gece yarısı evine dönen kadının "aranmadığını" öğretin.


Bir kadının omzuna arkadaş olarak da sarılabileceğini öğretin.


Dokunmaktan korkmamasını öğretin.


Sevmenin değer verme olduğunu öğretin.


Sahip çıkmayla sahibi olmanın farklı olduğunu öğretin.


Bulunmaz Hint kumaşı olmadıklarını; olsalar bile burun silinen mendillerin de kumaştan yapıldığını; hiç kimseyi küçük görmemeyi öğretin.



Ama bunları önce kendi içinizdeki çocuğa öğretin...



-Alıntı-

Ünlü yazarların gizli yaşamları

İspanyol romancı ve deneme yazarı Javier Marías, Yazınsal Yaşamlar için kaleme aldığı ilginç önsözünde bu kitabın kendisi için ne anlama geldiğini şu sözlerle özetliyor: "Geçen zamanla birlikte farkına vardım ki, yazdığım tüm kitaplardan zevk almama karşın, en çok bu kitabımı yazarken eğlenmişim. Belki de nedeni 'yazılmış' olmalarının yanı sıra, bu 'yaşam'ların okunmuş da olmalarıdır."

 Isak Dinesen’in gerçek imgesi çok uzun zamandan beri zarif, gizem dolu, hayaleti andıran yaşlı bir kadındı, ta ki sinema, bu imgenin yerine aşırı romantik, belki hafifçe aptal, ıstırap içinde bir sömürge aristokratını yerleştirinceye dek. Barones Blixen romantik ve aristokrat olmadığından değil yine de onun bu rolü oynadığını söylemek daha doğru olur en azından Isak Dinesen’den beri; yani Afrika’da geçen uzun ve başarısız yılların ardından Danimarka’ya dönüp bu ve başka mahlaslarla kitap yayımlamaya başladıktan sonra.
“Yaşlandıkça maskeler takıyoruz, yaşımıza göre maskeler ve gençler göründüğümüz gibi olduğumuzu sanıyorlar ama bu doğru değil.” ‘İhtiyar Isak Dinesen’ adlı anlatıdan…
Javier Marías, birçok ülkede büyük ilgi gören Yazınsal Yaşamlar’da, ünlü yazarların kısa yaşam öykülerini sevecen ve saygılı, ama bir hayli de alaycı bir yaklaşımla sunuyor.
Faulkner ve Conrad’dan James Joyce ve Henry James’e, Arthur Conan Doyle ve Robert Louis Stevenson’dan Turgenyev ve Thomas Mann’a, Rainer Maria Rilke ve Malcolm Lowry’den Rimbaud ve Oscar Wilde’a, Mişima’dan Laurence Sterne’e, pek çok yazarı, gerçeklerden sapmadan nerdeyse birer roman kişisine dönüştürüyor; onların gizli dileğinin de bu olduğu inancıyla.
‘Gelip Geçen Kadınlar’ bölümünde, sıradışı yaşamlarıyla ilgi odağı olmuş ya da büyük yazarlara esin vermiş kadınlar anlatılırken kitabın sonundaysa Marías, kendi kartpostal koleksiyonundan seçtikleri eşliğinde, en sevdiği yazarların pozlarını, havalarını ve yüz ifadelerini eğlenceli bir bakışla yorumluyor. Yazınsal Yaşamlar, gerçek bir edebiyat şenliği.

-Cumhuriyet Kitap-
 

ARGOL ŞATOSU'NDA

                                                                

Argol Şatosu'nda Julien Gracq'ın 1937 yılında yazdığı ilk romanı. Issız, görkemli bir ormanda bir o kadar görkemli eski bir şatoda Albert ve arkadaşları Hermenien,kadın, beden simgesi Heidi arasındaki ilişkilerini anlatıyor roman.

Sürrealist bir yazarın kaleminden çıkan romanda alışılagelmişin dışında bir anlatım tarzı var. Sayfalar ilerledikçe insanın da içi kararmaya başlıyor. Sıkıcı bir ıssızlık, sessizlik ve durağanlık hakim. Konu ne kadar sıkıcıysa betimlemelerde o kadar canlı. Kullandığı edebi dil romanı hem sıkıcı hemde okunamaz hale getiriyor. Betimlemeyle birlikte konuya biraz hareket katsaydı zevkle okunabilir bir roman olabilirdi ama beni sıktı okurken. Bitsin de kurtulayım dediklerimin arasında yerini aldı. Yazmayı sevenler için betimlemeleri nedeniyle okunabilecek örnek kitap diyebilirim ama yalnızca roman okumak isteyenler için vakit kaybı.

Bugüne kadar hep sevdiğim kitapları yazdım ama bugünden sonra sevmediğim, okuduktan sonra kütüphanenim en diplerine kaldırdığım kitaplarıda yazmaya karar verdim. Ve ilk olarak Argol Şatosu'nda ile açılışı yaptım. İçinizde bu kitabı okuyanlar var ise yorumlarınızı gönderirseniz sevinirim.

Kitaptan ufak bir tadımlık:

"Küçük kilise muhteşem bir harabe görüntüsü sunuyordu. Dua yerinin dinmez bir acıyla zaman tükeninceye dek gözyaşı döktüğü kilisenin zarif, taş kemer parçaları ihanete uğramış bir kahramanın beyaz kolları, bacakları gibi darmadağın olmuş, siyah çimenlerin içinde çeşitli yerlere devrilmişti. Yaprakları tuhaf bir biçimde dantelli savruk bitkiler, sert dikenli böğürtlenler, gri yulaf demetleri taşlara takılıyordu. Orman küçük kiliseyi her yanından, boğucu bir manto gibi sararak koyu yeşil yapraklarının altında belli belirsiz, uyuyan su kıpırtısızlığı gibi devinimsiz bir alacakaranlıkta dalgalanıyordu. Burası öyle sıkı sıkı kapalıydı ki içindeki hava ancak uzun süre kapalı kalmış bir odadakinden biraz fazla akım sağlayabilirdi. Donuk bir bulut olarak duvarların çevresinde dalgalanan, içine yosunun ve kurumuş taşların yüzyıllarca dayanan kokusu sinmiş olan bu hava, değerli kutsal kalıntıların içinde bekletildiği, hoş kokulu bir merheme dönüşmüştü. Ama bu sırada, zamanın, akışını sanki bir mucizeyle durdurduğu bu düş evreninde, demir bir saat, tehlikeli silahlarını çekiyordu. Bu ıssız yerlerde boş bir zaman ölçüsünde, ruha buraların özünden hiçbir şey vermeyip yalnızca cehennem silahının patlamaya hazır olduğunu haber veren düzeneğin gıcırtılı ve düzenli sesini Albert, Hermenien ırmağın kıyısında birden ortaya çıktığında duyduğu ürkütücü, büyülü seslerin açıklaması olarak hemen benimsedi..."

Argol Şatosu'nda            Julien Gracq         Ayşe Eziler Kıran çevirisi ile     YKY'den

Beraberdir adalılar!

Beraberdir adalılar!

“Sami Solmaz’ın gözüyle Adalılar Sergisi” Yunanistan İstanbul Başkonsolosluğu –Adalar Müzesi işbirliğiyle 25 Ocak’ta Sismanoglio Megaro binasında...

“Beraberdir adalılar! Dil, din, mezhep, ırk bilmezler. Aynı teknede gibidir onlar, beraber giderler balığa, yangına, düğüne, içmeye… Anakara karışmazsa yüzyıllarca daha yaşarlar burada, ada’da…” Serbest gazeteci ve fotoğrafçı Sami Solmaz’ın Beyoğlu’nda İstanbul Yunan Konsolosluğu’na ait Sismanoglio Megaro binasında gerçekleştireceği sergisinde tarihten izler barındıran ada topraklarında yaşayan insanlara dair çektiği kareleri sanatseverlerle paylaşıyor.
 
Haberin devamını okumak için linki tıklayınız...

ÇİZMELİ KEDİ NEŞELİ AYAKLARI YEDİ:)

İki gündür çocuk filmlerine gidiyorum. Malum sömestr dönemindeyiz. Yeni bir film, yeni bir eğlence, yeni bir kitap sömestri geçirecek aktivite lazım:)

İlk filmimiz Çizmeli Kedi idi. Çizmeli Kedi'nin El Mariachi versiyonu:) Sevimli kedimiz bir aksiyon filmiyle çıkmış seyircilerinin karşısına. Yıllar öncesinden tanıdığı üç kağıtçı yumurta Humpy Dumpty ve hırsızlar kraliçesi seksi Kitty Yumuşak Pati ile altın yumurtlayan kazın peşine düşüyorlar. Humpy Dumpty binbir dümenle Çizmeli Kedi'yi bu maceranın içine sürüklüyor ve sonrasında içinde aşk, macera, dram,aksiyon karışımı müzikleriyle, esprileri ile nasıl geçtiği anlaşılamayan bir 90 dakika başlıyor. Çizmeli Kedi'nin koskocaman gözleri ve Kitty ile yaptığı dans görülmeye değer. Eğer görmediyseniz tavsiye ederim. Filmin 3D olması ki artık bütün çizgi filmler üç boyutlu yansıyor beyazperdeye filmi daha da zevkli hale getiriyor. TV'de çizgi film seyretmesini sevmeyen ben Çizmeli Kedi'yi severek izledim. Bu arada 2012 yazında Madagaskar geliyormuş:) Fragmanı gösterildi. Madagaskar ve Buz Devri... Benim kült animasyonlarım...Hele ki Madagaskar'daki penguenler ve Buz Devri'ndeki meşe palamutunun peşindeki sincap Scrat:))



Bugün ise Neşeli Ayaklar 2'ye gittik. Neşeli'den çok Sıkıcı Ayaklar deselermiş isim çuk otururmuş. İlk yarı baydı da baydı sıkıntıdan patladık. İkinci yarı nispeten daha iyiydi ama Çizmeli Kedi Neşeli ayakları yedi:) Filmde sözden çok müzik var. Şarkıyla ve danslarla filmi geçiştirmeye çalışmışlar ama olmamış. Ortaya çocukları bile sıkan sevimsiz bir film çıkmış. Çizmeli Kedi'yi ne kadar öneriyorsam Neşeli Ayaklar'ı da o kadar önermiyorum. Çocuklar bu filmde geçirecekleri zamanı daha farklı bir film veya aktiviteyle değerlendirebilirler.
Seçim sizin... İyi seyirler, iyi eğlenceler:)