Yıllar önce gittiğimde bir daha buraya gelmem demiştim kendi kendime. Kaldığım otel ki o zaman Kuşadası'nın en iyi otellerinden biriydi (isim vermek istemiyorum) verdikleri odada bütün gece havalandırma sesinden uyuyamamıştım, denizine ise betondan giriliyordu ama çok tercih edilen bir yerdi işte. Plajlarında insanlar birbirinin üstünden atlayarak denize ulaşıyor, denizde de kalabalıktan hazır ol vaziyetinde duruluyordu. Sevdiğim tek yer Kervansaray olmuştu. O zamandan bu yana aşağı yukarı 15-16 yıl geçti ve o zamanlar bir daha gitmem dediğim yer gözüme bir başka gözüktü. Gelişmiş, canlanmış. Bu kez plajlarına gitmeye vaktim olmadı ama merkezde gezmek yetti de arttı bile. Limandaki gemilerin giriş çıkışını seyretmek, elde dondurma sokaklarda turlamak, Kervansaray'ın kapısından içeri göz atmak (üzülerek söylüyorum ki eski büyüsü kalmamış) için girdiğimde sükut-ü hayale uğradım. Avluda şemsiyelerin altında duran masalar bomboştu ve sevimsiz bir havası vardı. Dışarının canlılığına inat içeride çalışanlardan başka kimse yoktu. Kervansaray'a yakışan ve burayı farklı kılan üst kattaki odaların kenarındaki isimler ise hala duruyordu.
Çok fazla kalamasamda turistiyle, tertemiz caddeleri, sokaklarıyla, ah o gemide bende olsaydım dedirten yolcu gemileriyle güzel bir kaç saat geçirttirdi bana Kuşadası.
Şimdilik bu kadar, başka sayfada görüşmek üzere hoşçakalın, sevgiyle kalın:)