BÖĞÜRTLEN ŞARABI

'Çikolata' nın yazarı Joanna Harris'in Böğürtlen Şarabı'nı tatmak isterseniz mutlaka okuyun...

Jay Makintosh'un çocukluk anıları belleğinden silinmemiştir. O unutulmaz büyüleyici günlere dönebilmenin özlemini çekmektedir. Çoktan kayıplara karışmış bir dostun vermiş olduğu bir şişe şarap Jay'e eski günlerin ve başka bir dünyanın kapısını açar.

'Şarap konuşur. Bunu bilmeyen yok. Etrafınıza şöyle bir bakın. Sokak köşesindeki kahine; düğün şölenine davetsiz gelen konuğa; kutsal soytarıya sorun. Konuşur. Vantrilok gibi sesini duyurur. Bir milyon sesi vardır. Dili çözer, açıklamak niyetinde olmadığınız, hatta belki bilmediğiniz sırları dışarı sızdırır. Bağırır, atıp tutar, fısıldar. Büyük şeylerden, müthiş planlardan, trajik aşklardan ve korkunç ihanetlerden söz eder. Kendi kendine yavaşça kıkırdar. Haykıra haykıra güler. Kendi yansımasının karşısında ağlar. Çoktan tarih olmuş yazları ve unutulmaları yeğlenen anıları geri getirir. Her şişe başka zamanlardan, başka yerlerden bir nefestir' diyerek devam ediyor...

Altın Kitaplar'dan Meral Gaspıralı'nın çok güzel çevirisiyle...Sağlığınıza :)

İKİ HASTALIĞIM VAR BENİM

İki hastalığım var benim.
Biri yoksulluk, biri aşk
Yoksulluğa katlanırım ama
Dayanamam aşk ateşine

Biliyorum yoksul olduğumu;
Ne adımı hatırlatın bana,
Ne hangi gün olduğunu.
Bir yere götürmez bizi bütün bu acılar.
Sen hamsileri yıka
Ben şarap koyayım.
Çıplak ve sarhoş
Biz zenginiz yatakta


(Antik Çağda Anadolu Şiiri Antolojisi ' adlı kitaptan alınmıştır. Derleyen Alova)

MAYA

Seninle gül gibi yaşarız
Geçinip gideriz diye düşünüyorum
Sen benim yaralarımı temizlersin ben oltaları,
Perşembe pazarından aynalar alırız
Renkli gösteren
Gemilere bakarız.
Sen süvariye aşık olursun, ben karısına.
Tekneye atlar Lisbon boğazına gideriz.
Oltaları sallandırır yeni aşklar bekleriz.
En fazla iki şarkı ezberleriz.
Gelene gidene söyleriz.
Kaptan karısına döner.
Oltamızı toplar bir yan şehre döneriz.

Salih Ecer
('Beni Yutkunmaya Sevk Eden Bir Erkeklik Hali Sezdim' adlı kitabından) 

VEFA TOROSLU'DAN DENİZ FENERLERİNİN HİKAYESİ



Karanlığın sessiz tanıkları, denizcilerin kader arkadaşları... Vefa Toroslu, Türkiye’nin dört bir yanını gezip deniz fenerlerini fotoğrafladı. Önce bir sergi açtı, sonra çektiklerini kitaplaştırdı. “Deniz Fenerleri” sadece taş yapıların tarihlerini değil, aynı zamanda yıllardır içinde barındırdığı insan hikayelerini etkileyici bir dille anlatmayı başarıyor.

Denizcileri, gemicileri ve deniz meraklılarını bilgilendirici birçok bilginin bulunduğu “Deniz Fenerleri” kitabı bir kılavuz niteliğinde. Dört kısıma ayrılmış olan kitabın ilk bölümü “Genel Olarak Deniz Fenerleri”... Burada fenerlerin sınıflandırılmasından karakteristiklerine kadar birçok konuda bilgi veriyor.

Kitabın ikinci bölümü ise dünyadaki deniz fenerlerine bir bakış atar nitelikte. Tabii ki bu bölümde tanıtılan ilk fener İskenderiye. “Kesin olarak varlığı bilinen ilk deniz feneri dünyanın antik çağdaki yedi harikasından biri olan İskenderiye Feneri’dir. Fener, Mısır’da İskenderiye Limanı’nın Pharos Adası üzerine yapılmıştır. Romalılar Mısır’ı ele geçirdikten sonra burada Batlamyus olarak anılan bir devlet kurmuşlardır.”

“Deniz Fenerleri” adlı kitapta İskenderiye dışında, İtalya’dan, İngiltere’den, Fransa’dan, Amerika’dan Almanya’dan birçok fener de anlatılıyor.

Toroslu kitabında ağırlıklı olarak Türkiye’de bulunan günümüz fenerlerine ve tarihi fenerlere yer vermiş. Osmanlı döneminde ilk inşa edilen fener Fenerbahçe’den anlatmaya başlayan Toroslu, o zamanlarda 12 bölgede toplanan fenerleri detaylandırmış. Daha sonrasında ise Cumhuriyet döneminde inşa edilen fenerler anlatılıyor kitapta.

“Deniz Fenerleri”nde en çok sayfa Tarihi Deniz Fenerleri bölümüne ayrılmış. Vefa Toroslu’nun gezip, fotoğraflandırdığı fenerlerin hepsinin tarihçesi de kitapta bulunuyor. Kerpe’den Şile’ye, Hopa’dan Çanakkale’ye, İzmir’den Aydın’a kadar tüm fenerler, tüm ihtişamlarıyla kitapta karşınıza çıkıyor.

Kaynak: Vatan

CARLOS RUIZ ZAFON MELEĞİN OYUNU





İSPANYA’DA DON QUIXOTE’TAN SONRA EN ÇOK SATAN RÜZGÂRIN GÖLGESİ YAZARINDAN,
ULUSLARARASI BESTSELLER LİSTELERİNDE 1 NUMARA OLAN YENİ BİR KİTAP DAHA…
Barselona’da berbat bir pansiyonda yaşamakta olan genç David Martín, gecelerini, yaşadığı kentin yeraltı dünyası hakkında öyküler yazarak geçirmektedir. Takma bir isimle yazdığı polisiye romanlar ve öykülerle hayatını kazanan David’in günün birinde, önünden geçmekte olduğu eski bir ev, nedenini bilmediği bir içgüdüyle ilgisini çeker ve David kısa bir süre sonra bu eve yerleşir. David’in kilitli bir odada bulduğu fotoğraflar ve mektuplar evin bir önceki sahibinin esrarengiz ölümüne ışık tutmaktadır. Genç yazarın içinde yaşadığı evin gizemlerle dolu öyküsü zaman içinde etkili bir zehir gibi kemiklerine kadar işler. Genç yazar bir gün, Andreas Corelli adındaki esrarengiz bir yayıncıdan bir mektup alır. Adam, ona müthiş bir teklif yapmaktadır. Ondan, o güne dek benzeri olmayan, kalpleri ve akılları yerinden hoplatacak güçlü bir roman yazmasını ister. David çalışmaya başladığı zaman, romanı ile yaşadığı evi saran gölgeler arasında bir bağ olduğunu fark eder...