Gönderilmemiş mektuplar





Bir sürü mektup geçiyor elime. Kimi zarfın içinde üzerine adresi bile yazılmış, kimi katlanmış öylesine kalakalmış. 

Gönderilmemiş. 

Birini açıyorum. Üzerinde 80'lerin tarihi var. 

El yazım değişmemiş, o günden bu güne hala aynı. Aynı kargacık burgacık harfler...

Göndereceğim kişiye o günlerde yaptıklarımı anlatmışım. Sorduklarını cevaplamışım, sonuna sevgilerimle yazıp imzalamışım ama göndermemişim nedense. Yıllarca çekmecede gelen mektuplarla bir kutunun içine hapsetmişim. 

Yıllar sonra bugün pandoranın kutusu açılıyor. Efsanedeki gibi kötülükler saçılmıyor dünyaya tam tersine birbirlerine arkadaşlarını, aşklarını, okullarını, şehirlerini, ailelerini, hayatlarını anlatan naif çocuklar buluyorum satırların arasında. 

Ardı ardına açılmaya başlıyor zarflar. Bir kahve yapıyorum kendime ve zaman tünelinde geçmişe yolculuk başlıyor bir anda. Siyah beyaz vesikalıklar, renkli fotoğraflar, polaroidler hepsi kendini gösterme yarışına giriyor. Kiminde gülüyorum, kiminde boğazımdan bir şeyler düğümleniyor ve gözlerimden yaşlar boşalıyor. Keşkelerim de var, iyi ki yapmışlarım da içlerinde.

"Sevgili kendim, bugün yedi yaşıma basıyorum ve bu mektubu sana, Mantık Yaşı'nda verdiğim sözleri ve ne olmak istediğimi hatırlatmak için yazıyorum..." diyen Age de Raison filmindeki Margaret'i yaşıyorum bugün. Hani çocukken kendine yazdığı mektupları bir bir okurken kendinden bile gizlediği anıları canlanan, geçmişte yaptığı tüm seçimlerden şüphe duymaya, hayatının tüm doğrularını sorgulamaya başlayan Margaret'i. 

Ve iyikilere bir tane daha ekleyerek tekrar yerlerine kaldırıyorum hepsini...

İyi ki saklamışım...











Mutluluğun gözü kördür,
Yalnızlık sağır.
Ondandır biri tökezleyerek yürür,
Öbürü uykusunda bile bağırır.

Özdemir Asaf

Autumn Leaves - Eric Clapton


Neler oluyor bu gece?






Neler yaşanıyor şehirde şu anda? Kaç kişi yeşil peri gecesini yaşıyor acaba? 

Kaç kişi İstanbul gizemleri içinde kayboluyor?

Kimler küçük aptalın büyük dünyasında hüsranla biten aşklar yaşıyor bu gece?

Kaç kişi kanser koğuşunda şifa bulmayı bekliyor ve kimler mucizeler dükkanından medet umuyor?

Kimler söylemeyeceğine söz ver diyerek mis kokulu Türk kahvesi eşliğinde dedikodu yapıyor?

Kaç kişi ayışığı sofrasında demleniyor?

Kimler neşeli bir sohbet eşliğinde böğürtlen şarabını yudumluyor?

Kaç kişi tarot ve çikolatanın zevkini çıkarıyor?

Kimler yıldızlı ve yağmurlu gecelerde ıslanmış Arnavut kaldırımlı sokaklarda el ele yürüyor? 

Kaç kişi taş bina ve diğerlerinin arasında elleri ceplerinde hızlı adımlarla evine ulaşmaya çalışıyor?

Kimler benim sinemalarımda güzel bir film seyretmenin rehavetini yaşıyor?.

Kaç kişi kesişen yazgılar şatosunda oturmuş kitabını okuyor?

Ne hayatlar yaşanıyor bu gece şehirde? 

Ne mutluluklar, ne hüzünler, ne korkular, ne heyecanlar, ne çılgınlıklar, ne zevkler?












10 Kasım



                  Aramızdan ayrılışının 74. yılında Ata'mızı 
                                özlemle ve saygıyla 
                                          anıyoruz.








BENİ GÖRMEK DEMEK, MUTLAKA YÜZÜMÜ GÖRMEK DEMEK DEĞİLDİR; BENİM FİKİRLERİMİ, BENİM DUYGULARIMI ANLIYORSANIZ VE HİSSEDİYORSANIZ, BU YETERLİDİR.”

 M.KEMAL ATATÜRK