KIŞ UYKUSU



Tebrikler Nuri Bilge Ceylan ve Kış Uykusu'nda emeği geçen herkese...





Son günlerde yaşadığımız acı olaylardan sonra kaskatı buz kesmiş yüreğimi ısıttınız. Bir nebze de olsa başarınızla gülümsetebildiniz...

Bu ülkede bireysel de olsa güzel şeyler olduğunu gösterdiniz...

Teşekkürler...








ODASINDA KALMAYI BAŞARABİLENLERE...PARİS SIKINTISI...




"La Bruyere bir yerlerde, "Yalnız olamamanın büyük mutsuzluğu!" der, kendi kendine katlanamamaktan korkarak kalabalıkta kendilerini unutmaya koşanları uyandırmak ister sanki. 
Bir başka bilge, yanılmıyorsam Pascal, "Neredeyse tüm mutsuzluklarımız odamızda kalmayı bilememiş olmamızdan geliyor başımıza," der, böylece, içe kapanış hücresinde, mutluluğu deviniminde, bir de yüzyılımın güzel diliyle konuşmam gerekirse, kardeşçil diye adlandırabileceğim bir fuhuşta arayanları getirir aklımıza."

Paris Sıkıntısı - Charles Baudlaire

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları... 

19 MAYIS



19 MAYIS ATATÜRK'Ü ANMA GENÇLİK VE SPOR BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN...




BU KEZ İÇİMİZ KAPKARA VE BURUK OLSA DA...

KÖMÜR KARASI SOMA...

Kapkara, kömür karası bir güne uyandım bu sabah yine. Göğsümün tam ortasında taşıdığım bir ağırlıkla. Gün boyu kalkmadı oradan daha ağırlaştı haberleri seyrettikçe. Nefes almakta zorlandım ve halen de öyleyim....Şu ana kadar resmi rakamlara göre 274 (?) madencimizi kaybettik. 274 baba, eş, ağabey, kardeş, oğul...Kaç eve ateş düştü ve bizlerinde yürekleri dağlandı onlarla birlikte...Çığlıklar yükseldi Soma'dan tüm dünyaya ama ne fayda. Giden geri gelmiyor, getirilemiyor maalesef. 

Soma Madeni...Hayatımın ilk yıllarını geçirdiğim yer...Hayal meyal hatırlıyorum tek katlı ufacık lojmanımızı, üzerleri sürekli tozla kaplı çam ağaçlarını ve bana o zamanlar devasa gelen iş makinalarını. Şehre indiğimiz, galiba arkasından binilen, hafızamın bir oyunu değilse, kapalı ahşap kasa belki de kamyondan yapılma o tozlu topraklı yollarda gaçırdıyarak ilerleyen otobüsü ve insanların birbirleriyle yol boyunca sohbetlerini. 

Babamın akşamları eski bir jiple eve bırakılışını camın önünde dört gözle beklerdim tüm madenci çocukları gibi. Ben bunun nasıl bir his olduğunu yaşayarak öğrendiğim için, şimdi o beklenen babaların artık evlerine dönemeyeceklerini ve o çocukların artık dört gözle bekledikleri babalarına sarılamayacağını bilmek üzüntümü kat be kat arttırıyor.  

Bugün anılarımın üzerine kapkara kömür tozları yağdı. Gözyaşlarım sel oldu aktı ama ne fayda. Kötü haberlerin gelmesini engelleyemedi. Her haberleri açışta biraz daha kahroldum, öfkelendim, söylendim...Yüreğimi dağladınız Soma Madencileri...Dualarım sizinle, kalbim sizinle...Keşke bir faydası olsa...

Nur içinde yatın, mekanınız cennet olsun. 




1964 yılı Soma Madeni...O zamanlar daha mı modernmiş acaba? 

DUALARIMIZ SİZLERLE...






"Yüz karası değil, kömür karası Böyle kazanılır ekmek parası" 


"Kızım okuyup hemşire olacak. Oğlan ne iş olsa yapar nasılsa. Siyah keten bir pantolon istiyordum, aldım. Bundan sonra kazancım çocuklarım için."
Bir madencinin hayatı....Okumak isteyenler için...

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/26412904.asp

ÇOCUK ÖLÜMLERİ Mİ DEDİNİZ ?




Bugün karşılaştığım basit ama çok şey anlatan olay son zamanlarda çocukların başına gelenlerin sadece ve sadece ailelerin ilgisizliğinden kaynaklandığının en güzel örneği idi. 

Akşam üstü okuldan eve servisle dönen kızımı almak için bahçeye inerken asansör kapısında aynı binada oturduğumuz ama tanımadığım bir hanımla karşılaştım. Ben çıktım o bindi. Çıkış kapısına doğru ilerlerken elinde topla 2-2.5 yaşlarında bir çocuk girişte duruyordu ve kadının asansöre bindiğini görünce arkasından anne diye çığlık atarak ağlamaya başladı. Ben de dönüp çocuğa "senin annen mi?" diye sordum. Çocuk kafasını sallayarak "evet" dedi. Bende dur bekle seni almaya gelecektir dedim ve çocuğun yanında beklemeye başladım çünkü girişte sadece ikimiz vardık. Beklemenin nedeni ise çocuğun yalnız olması ve bazen binaya tamire gelen kişilerin bodrum katı kullanması idi. Güvenlikli bir site ama sonuçta yalnız bir çocuk vardı ortada.

Bir süre sonra çocuk biraz sakinleşti o sırada kapıdan bir elinde çocuk arabası bir elinde cep telefonu ile konuşarak içeri bir adam girdi. Çocuk dönüp "baba" diye işaret etti. Bende dönüp annesi çıktı yalnız kaldı ağlıyordu dedim. Adam hiç umursamadan tel ile konuşarak asansöre bindi ve gitti. Neyse ki bu kez çocuğu almayı ihmal etmedi.

Bu kadar vurdum duymazlık bana çok ama çok fazla geldi. Ufacık çocuğunu, tanımadığı beni gördüğü halde asansöre binip giden kadının nasıl bir anne olduğunu ve peşinden gelen babanın da nasıl bir baba olduğu hala düşünüyorum. Acaba diyorum bir kez daha kendileri ile karşılaştığımda yaradana sığınıp çocuğu niye dünyaya getirdikleri sorsam mı kendilerine ?


Boşuna değil son zamanlarda çocuk felaketlerinin ardı arkası kesilmiyor. Küçük ama mide bulandıran bu yaşadığım dakikalar bana nedenini çok güzel anlattı.