BU YAZ OKUNACAK KİTAPLAR 2013 :)

Bu yaz okunacak kitaplarımı alıp bir kenara koydum. Başlamamak için zor tuttum kendimi. Ara sıra gidip kapaklarını araladım sonra hiişşşt kapat o kapağı diyerek elime vurup kapadım. 

Okuduğum kitabı bitirdikten sonra "Stephen May'in Yaratıcı Yazarlık" kitabına başladım ve başlamamla iki günde bitirmem bir oldu. Genelde çok sevdiğim kitapları elimde süründürme huyum vardır. Uzattıkça uzatırım okumayı, beğendiğim sayfaları döner döner okurum, notlar alırım öyle ki kitabın her yerinden rengarenk kağıtlar fışkırır. Bu seferki mecburi bir bitiriş oldu. Merdivenden uçup iki gün yatakta kalmak zorunda kalıncaaaa kitapta bitti :).




Yazmak isteyen herkese tavsiye edeceğim bir kitap Yaratıcı Yazarlık. Optimist Yayınlarından çıkmış. Yazmak isteyenlere ufak tüyolar veriyor. Yazmak için neler gerektiğini, nasıl başlanacağını, karakter yaratmayı, olay örgüsünü, yan olaylar, finale adım adım nasıl varılacağı hakkında örneklerle bilgiler veriyor. Hikaye, şiir, roman, radyo oyunu, dizi senaryosu yazmak isteyenlere de yol gösteriyor. 

Niçin yazıyoruz, fikir üretme ve ilham alma, romana giriş, karakter yaratmak, olay örgüsü gibi başlıklar altında yazar adaylarına ulaşıyor. 

Bu günden sonra bir değişiklik yapıp kitapların fiyatlarını da yazacağım. İnternette fiyatları kontrol etmekte fayda var yinede bazen çok güzel indirimler yapıyorlar.

Yaratıcı Yazarlık  Stephen May  Optimist Yayınları  Figen Yanık çevirisi      29.50 YTL

Sıradaki kitabım ortasına geldim bile bitmek üzere...Tam bir yaz kitabı. "Nilüfer Kuyaş'tan  Ada'daki Ev." Ada'daki Ev ilk çıktığında kitapçıda görmüş ama almamıştım. Nedeni ise kitap naylonun içindeydi ve iç sayfalarını okumak mümkün değildi. Bu işe çok kızıyorum.  Okuyucu kitabın içinde ne olduğunu okuyarak alma hakkına sahip olmalıdır bence sadece arka kapak yazısına mahkum kalmamalıdır. Tabii sözüm bu işi yapan yayın evlerine...Arka kapak yazısında ise şöyle bir cümle vardı : Kuyaş ilk romanı Yeni Baştan gibi bu kitabında da Türkiye'nin siyasi çalkantılarla dolu bir dönemine bakıyor. İşte bu laf beni diken diken ediyor yine mi bir 12 Eylül kitabı diye. Tamam çok kötü, sarsıcı bir dönemdi ama bazen şu 12 Eylül olamasaydı bazı yazarlar yazacak bir şey bulamayacaktı galiba diye düşünüyorum ve mümkün olduğunca o dönemi yazan romanlardan kaçıyorum artık. O kadar çok okudum ki bıkkınlık geldi içinde Türkiye'nin siyasi çalkantılarla dolu dönemleri geçen kitapları. Sanki sakin dönemi varmış gibi :)
Neyse 12 Eylül, politika, çalkantılı dönemleri bırakıp Ada'daki Ev'e gelelim. Dediğim gibi tam bir yaz kitabı. Sevgilisinden ayrılan Esra'nın Amerika'ya gitmeden önce kendini dinlemesi için bir arkadaşının vasıtası ile adada ev kiralamasıyla başlıyor roman. Sayfalar çevrildikçe hepsi birbirinden renkli kahramanlarla tanışmaya başlıyorsunuz. Kahramanların hayatları, Esra'nın ailesi ve geçmişi ile hesaplaşması, karar aşamasında yaşadıkları su gibi akıp gidiyor. Henüz bitirmedim ama kitabı çok sevdim. Umarım başladığı gibi biter hayal kırıklığı yaşatmadan. 
Ada'daki Evi de tavsiye ediyorum. Zevkle okunacak bir kitap. 

Ada'daki Ev   Nilüfer Kuyaş  Can Yayınları  27.50,-YTL (halen devam ediyorsa D&R'da 5,-YTL)







Bir sonraki kitap Dan Brown'dan geliyor. Cehennem. Bir çoğunuz okumuşsunuz dur belki. Çıkar çıkmaz alıp okuyanları biliyorum. Ben aldım ama yaza sakladım. Bu kez cehennemin kapıları Istanbul'a açılıyormuş. Açıldı mı yoksa ? Bakalım okuduğumda anlayacağım ne olduğunu. Galiba  tipik bir Dan Brown romanıymış...

"Ben gölgeyim.
 Acılar kentinden kaçarım.
 Sonsuz kederin içinden uçarım."

Cehennem    Dan Brown    Altın Kitaplar   Petek ve İpek Demir çevirisi     28,-YTL

"Doğan güneş karardığında, geçmiş, çıplak bir kılıç gibi kesinleştiğinde, Japonya artık bir anı değil, kabus olduğunda, Kaiken zamanı gelmiş demektir."

Ve son kitabım yukarıdaki satırlardan da anlayacağınız üzere Jean-Christophe Grangé'den Kaiken. "Yağmur" diye başlıyor aynı bu gece gibi.."Tüm zamanların en boktan haziran ayı" diye devam ediyor romanına.

Dan Brown'la neredeyse birer hafta ara ile çıktılar. Önce Cehennem raflardaki yerini aldı sonra Kaiken. Hangisini önce okurum bilmiyorum ama Grangé her zaman için tercihimdir. 

Kaiken      Jean-Christophe Grangé  Doğan Kitap  Tankut Gökçe çevirisi    23,-YTL.





İşte bu yaz kitap tercihlerim. Nerede olursa otobüste, uçakta, trende, belki bir karavanda ya da bir kamarada, gündüz plajda, öğleden sonra hamakta, gece yıldızların altında...
Her zaman keyifle :)

İyi tatiller dileklerimle...




BAĞ BAHÇE BİRAZ ORADAN BİRAZ BURADAN :)

Bu bahar evimin balkonunda yine bir sürü çiçek yetiştirdim. Bol bol sulandılar. Rengarenk açtılar, buram buram koktular. Balkonuma dadanan bir karga tarafından da bol bol yolundular :) Günün birinde o kargayı yakalamaya and içerek çiçeklerimin bakıma devam ettim. Günün birinde etrafta dolaşan yoluk bir karga göreceğinize emin olabilirsiniz :) (Böyle yazdığıma bakmayın benim gibi hayvan delisi elime geçirsem bile oturur beslerim çiçeklerimi yolacağını bile bile)

Geçenlerde bahçe düzenlemelerine bakarken bakın neler buldum. Birbirinden güzel saksılar...Bahçeye de çok güzel uyarlar doğrusu. Bir kaç tanesini deneyeceğim. Özellikle sandalyeli olanla bisikletli olanı...İşte saksılarrrrr:)





Eski botlarınızı atmayın




Sütçüüüü




Ve favorilerim bisiklet ve sandalye



Bostan için ideal 


Hurdacıyı ziyaret etmek gerek


                                            Bunlar bahçe duvarının üstünde geleni geçeni seyretsin



Bir park biliyorum koskoca
kentin yitmeğe başladığı yerde;
şimdi giriyor sınırından balta,
diyorlar: Parsellenecek işte.

Rainer Maria RILKE, İyi Ruhlara Adak(Sf.63)


(Kitap Kulübü'nden alıntıdır)

FLY ME TO THE MOON :)


DOLUNAY'A BİR BİLET :)







Bu gece 2013 yılının en güzel dolunayına şahit olacakmışız. Ay bu gece dünyaya en yakın gecesini geçirirken normale nazaran %12 daha büyük ve %30 daha parlak gülümseyecekmiş  yeryüzüne. 24 Haziran saat 03:00'den itibaren ise en net görüntüsüne kavuşacakmış. Bu geceki dolunayı bilim adamları "süper ay" olarak adlandırıyorlar. Anlaşılan bu gece gökyüzünde muhteşem bir görsel şölen var. Dolunaya bir bilete ne dersiniz bu gece? Belki de iki bilet...Kaçırmayın derim. İyi seyirler :)

An gelir,
Önce bir insan durur,
Sonra bir sokak,
Ve bir şehir,
Bir bakmışsınız
Paldır küldür
Yıkılır bütün bulutlar...

Atilla İlhan



''Kimileri bin türlü kötülük edip tek bir hesap 


  vermeden yaşıyor, kimileri tek bir yanlışla 


                   mahkum oluyor... ''


- William Shakespeare -

KAPKARA BİR GÜNE UYANMAK...


"Özgürlük ve demokrasi kelimelerini sürekli duyduğunuz dakika şüphe edin. Gerçekten özgür memleketlerde kimse size özgür olduğunuzu sürekli vurgulamaz."

Jacque Fresco


Yok,kaç gündür elimi süremiyorum. İçimden gelmiyor bir şeyler yazmak. Kapkara bir güne gözlerim ve boğazım yanarak uyanıyorum günlerdir. Daralıyorum, boğuluyorum. Sıkıntı içinde gündemi takip ediyorum. Bir yandan hedefleri uğruna günlerdir birilerine bir şeyler anlatmak için çabalayan gencecik insanlar ve onlara canı gönülden destek verenler, diğer yandan hava da uçuşan yalanlar, tehditler, penguenler, sonu gelmez boş kafalı bir sürü insanı saatlerce ekran başına kitleyen mide bulandırıcı diziler, kalitesiz programlarda yarış halinde olan TV ler. İstinaları ayrı tutuyorum tabi kii. 

Kimse kimseye günaydın demek istemiyor çünkü günü aydınlatan hiç bir şey yok .Nereye kadar sürecek  bu olaylar, kim barışçıl bir şekilde kimsenin kılına zarar gelmeden, ki bugüne kadar olamadı maalesef, dur diyebilecek ve son noktayı geçmişe, çevreye, insana saygılı bir şekilde koyabilecek? İstediğim ve beklediğim bu. Umarım olur.  Daha fazla kan dökülmesini daha fazla can yanmasını istemiyorum artık. 

Türkiye'nin hayatlarımıza eklediği bu  son hikayenin de en kısa zamanda sorunsuz ve mutlu bir şekilde bitmesini istiyorum. Çok mu şey istiyorum acaba? 




Ve bu videoyu youtube da paylaşan Can Kartal'a...Ellerine sağlık...Her kimsen, nerede yaşıyorsan...

Son olarak Gezi  Parkındaki gençlerin ailelerine yazdığı mektubu paylaşmak istiyorum sizlerle...

Genç çapulcular ailelerine seslendi

Genç çapulcular ailelerine seslendi

Gezi Parkı eylemcileri Facebook'ta ailelerine hitaben bir yazı yazdı. 'Genç çapulcular' ailelerine "Her şeyin çok daha sertleşebileceğinin farkındayız. Fakat kararlıyız, bilinçliyiz, özenliyiz. Panik yapmıyoruz" dedi.

Ailelerinden Gezi Parkı'nın acil ihtiyaç listelerini takip etmelerini isteyen 'genç çapulcular', "Lütfen en çok bizim çektiğimiz videoları izleyin, bizim yazdıklarımızı okuyun. Onlar yalan söylüyor, çarpıtıyor; biz her şeyi olduğu gibi aktarıyoruz. (İlk defa sizlere her şeyi anlatıyoruz)" ifadelerini kullandı ve metni, "Sizleri çok seviyoruz. Birbirimizi de çok seviyoruz. Histeri derecesinde seviyoruz. Hepimiz on numara çocuklarız, arada manita yaparsak şaşırmayın. Biz sizi ararız, şarjımızı idareli kullanalım. :)" diyerek sonlandırdılar.
Genç çapulcular imzalı metin şöyle:

Haberin devamını okumak için linke  tıklayınız...

Aydınlık güzel sabahlara uyanmak dileği ile....







''Ve diyorum ki:
Anlatacak bir şeylerin varsa yarınlara
Okunmamış bir kitap
Söylenmemiş bir söz
Yapılmamış bir resim gibi
Sevgi üstüne, barış üstüne, kardeşlik üstüne
Durma kardeşim...''

Goethe




ATİLLA BİRKİYE'DEN HELAL OLSUN O GENÇLERE...




PAZARTESİ YAZILARI

HELÂL OLSUN O GENÇLERE

Bir şeyleri anımsadık birdenbire. Orhan Veli’nin şiirindeki gibi her şey birdenbire oldu. Önce birkaç ağaçla başladı mesele. Bir grup genç, çadır kurup nöbet bekledi. Ağaçları kestirmeyeceklerdi. Derken acımasız bir polis saldırısı. Onlar da direndi bu saldırılara; öyle bir direndiler ki sonradan çöpleri bile topladılar. Derken bir dayanışma seli aktı İstanbul’un dört bir yanından Taksim’e, o kanlı Meydan’a! Ne kanlar aktı o Meydan’da bugün kadar, demokrasi için, özgürlük için…
Gezi Parkı’nın gönüllü nöbetçileriyle dayanışma çığ gibi büyüyordu.  Birkaç ağaçtı başlangıç ama bu tepki bir birikim sonnucuydu. Necatigil’in şiirindeki gibi yayı daha germe kıracaksın; yay aşırı gerildi ve kırıldı. İstanbullular, ağacına, haklarına, özgürlüklerine, yaşam biçimlerine, kentlerine sahip çıkıyordu. Direndiler, günlerce uykusuz kaldılar, biber gazı yediler, insanlık dışı hareketlere mâruz kaldılar, cop yediler, plastik mermi yediler… bütün kenti gaz kaplamıştı ama yine de Meydan’ı ele geçirdiler. Yediden yetmişe, çok farklı siyâsî görüşü olanlar, dünya görüşü olanlar, olmayanlar yan yanaydı.
Polisin dehşetengiz şiddetini anlamak olanaksız. Ama burası Türkiye, çok anlaşılır bir şey. Yıllardır böyle değil mi? Kimse buna dur demedi; demesi gerekenler demedi. Polis acımasızdı ama kimlerden emir alıyordu. O emiri verenler kimlerden emir alıyordu, vb. Başbakan’ın, İçişleri Bakanı’nın sözü mü geçmiyordu yoksa bu olanlar onlar için normal miydi? Hükümet uyuyor muydu? Meclis’in büyük bir kısmı! Cumhurbaşkanı niye edilgendi? Ama bu olanlar ayıp ve insanlık dışı. Bu saldırılarda utanç verici sahnelere tanık olduk; bizim televizyon kanallarımız kendi varlıklarını inkâr edercesine es geçti ama bir-iki yerel kanal ile yabancı kanallar görüntüleri bize ulaştırdı; tabii ki dünyaya da. Bu iletişim çağında başını nasıl kuma gömeceksin!
Türkiye’nin birçok kentinde, İstanbul’la, Gezi Parkı’yla dayanışma eylemleri yapıldı. Oralarda da polis copu, bol bol biber gazı, zırhlı araçlar vb. vardı. Oralarda da acımasızlık, şiddet vardı! Niye? Her şey bir kenara bu acımasızlık niye?
Günlerdir gençlerin başını çektiği isyan sürüyor, direniş sürüyor; güneş, yağmur demeden. O biber gazlarına karşın, polisin acımasızlığına karşın, uykusuzluğa, yorgunluğa karşın sürüyor. Çok farklı görüşteki insanlar, yediden yetmişe bir araya geldi ve direndi. Haklıydılar. Kimisi hastanelik oldu, kimisi komaya girdi, kimisi gözaltına alındı; ama yılmadılar.
Yarın ne olur bilinmez; teorik olarak bildiğimiz ancak pratiğini asla tahmin edemeyeceğimiz bir tepkiyi/dayanışmayı/eylemi İstanbul halkı gösterdi. 31 Mayıs, İstanbul için önemli bir tarih, Türkiye için de; birdenbire kabardı halk, kendiliğinden, direktif falan almadan, birtakım odaklarca yönlendirilmeden, sağduğuyla, sezgiyle, bizi insan yapan saf özelliklerle…
Ama o bir grup gençti bunu başlatan. Bu kabarmanın nedeni, onların kararlı, cesur, akılcı eylemleriydi. 31 Mayıs’ı “tarih” yaptılar. Helâl olsun onlara, helâl olsun. Onlar şunu gösterdi bizlere. Bir yazardan esinlenerek söyleyeyim:
İstanbul ulan burası, İstanbul!

00.00, 3 Haziran 2013 Pazartesi, Kabataş-İstanbul