Murathan Mungan'dan Bir Kaç Satır...



Mardin'de ben taşların dilini öğrendim. Gökyüzünün yakınlığını ve uçsuzluğunu. Sapakları, açmazları, dorukları, yalnızlıkları. Uzun yaz geceleri dışarıda avluda yan yana serilmiş yataklara yatar, yıldızları sayarak uyurduk. Bizler serin fısıltılarla uykuya dalarken, parmaklarımız yıldızlarda kalırdı. Yıldızlar bir daha hiç o kadar parlak olmadılar.

Murathan Mungan

Paranın Cinleri

#bimilyonneden: Nedensiz Mutluluk :)

Bazen moralin bozulur, bazen hiçbir şey seni mutlu etmez.

Bazen tam tersidir, her şey ama her şeyden mutlu olursun. Hatta o kadar mutlu olursun ki, etrafına da mutluluk bulaştırırsın. İşte tam öyle bir sabahtayım. Bi uyandım, kendiliğimden bi mutluluk yapışmış üstüme! :)

Önce ‘Bonino’ ile oynadım. Kendisi kedim olur, sonra bütüncül mutluluğumu ona da bulaştırdım.

Sonra Twitter’da şöyle bir şeye denk geldim. #bimilyonneden hashtagiyle herkes daha iyi bir dünya için milyonlarca şey yazmış. Ben de yazdım. :) Bence siz de yazın!

Hadi hoppa, daha iyi bir dünya için bi milyon neden var. Eminim var! :)

Bir bumads advertorial içeriğidir.

Destinée - Kader


Öğretmenler Günü



Tüm Öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü Kutlu Olsun...





Ahhhh ahhh koşturmayla geçen bir günün sonunda face'e gelen Cahit Külebi'nin şiiri sanki beni anlatıyor...Öyle yorgunum ki hiç sorma...Öyle halsizim ki hiç sorma...

Bu durumda gel de paylaşma:)



Bir gece habersiz bize gel
Merdivenler gıcırdamasın
Öyle yorgunum ki hiç sorma
Sen halimden anlarsın
Sabahlara kadar oturup konuşalım

Kimse duymasın
Mavi bir gökyüzümüz olsun
Kanatlarımız dokunarak uçalım
İnsanlardan buz gibi soğudum
İşte yalnız sen varsın
Öyle halsizim ki hiç sorma
Anlarsın

Cahit Külebi



'vaktinden önce anlamanın şaşkınlığı mı
vaktinde anlamanın sevinci mi
ya da biraz geç kalmanın
o gereksiz tedirginliği mi
hangisi?


ama belli ki sonundayız her şeyin;
en sonunda."

Edip Cansever

Eşikteki Ayakkabılar






Kapımı çalarsan bir gün; 
Eşikteki ayakkabılara aldanıp, 
Evimin içini kalabalık sanma. 
Atmaya kıyamayan annem, 
Bütün ayakkabılarımı 

Dizmiş yalnızlığıma.

Sunay Akın

Görgü Tanığı İncir





Görgü tanığını incir olur mu demeyin hiç. Olurmuş. Son günlerde ki koşuşturmamın arasında günlerce elime alamadığım, geceleri biraz okuyayım diyerek elime aldığım ama yorgunluktan gözlerimin kapanması sonucunda elimden bırakıp rüyalar alemine daldığım, bu kez vakitsizlikten günlerce elimde süründürdüğüm Görgü Tanığı İncir sonunda bitti. 

Ben 2012'de İstanbul'un sokaklarında işlerimi bitirmeye çalışırken müfettiş ve meraklı karısı Erzébet'te 1910 Viyana'sında tanınmış bir ailenin kızı olan Dora'nın ölümünü araştırıyorlardı. 

Roman Viyana'nın varlıklı ailelerinden birinin kızı olan Dora'nın cesedinin parkta bulunmasıyla başlıyor. Cinayeti araştıran polisler cesetin yanında insan dışkısı buluyorlar. Cesetin yanında bulunan insan dışkısı onlara çingeneleri işaret eder. Dora'nın yapılan otopsisi sonucunda en son bir incir yediği ortaya çıkıyor. Müfettiş ve ekibi bir yandan aileyi, yakınlarını ve arkadaşlarını sorgularken diğer yandan da başka deliller peşinde koşuyorlar. Bu arada müfettişin meraklı karısı Erszébet gizlice kocasının not defterinde yazanları okuyor ve cinayeti kendi yöntemleri ile çözmeye çalışırken işin içine gizemli söylenceleri, büyüyü ve batıl inançları da karıştırmadan edemiyor. Uzunca bir uğraşın sonunda cinayeti çözerler ve katil ortaya çıkar.

Kitabın yazım tarzını beğenmesemde 1910 Viyana'sı, gizemler, büyüler, batıl inançlar ve hikaye hoşuma gitti. Jody Shields, Freud'un hastası Dora'yla ilgili notlarından yararlanarak ufak bir değişiklikle yazmış romanı. İntiharı cinayete dönüştürerek...

Her zamanki gibi kitaptan ufak bir tadımlık...

"Çingenelerin onları bir zamanlar köle olarak satan Macarlarla uzun ve çatışmalı ilişkileri var. Bir Macar'a bir bardak su ve çingene ver, sarhoş olsun diye eski bir deyim var. Çingenelere Macarca'da Cigany ya da çingenelerin ilk Mısır'dan geldiğine inanıldığı için Farao nepek, yani firavunun halkı denilirdi. 

Müfettiş çingeneleri bir konu hakkında ilk kez sorguya çektiğinde doğuştan yalancı olduklarını görünce hayrete düşmüştü.  Durmadan abartılı bir şekilde yalan söylüyorlardı. Gerekli olmadığı zaman bile yalan söylüyorlardı. Hiçbir zaman doğrudan cevap vermiyorlardı. Gaje'lere yani kendinden olmayanlara bu şekilde davranıyorlardı."

"Kural ihlallerini, anlaşmazlıkları, haddi olmayan meseleleri karıştıranları cezalandırmak, intikam almak Erszebet'in kişiliğinde var.  Bu yönden en az bir batıl inanç kadar dolaysız. Bir hareket sonucunda ne olacağını tahmin edebilir. Bir saksağan misafir geleceğini haber verir. Yarasalar talihsizlik işaretidir. Cuma günü yolculuğa çıkmak kötü şans getirir. Köpek uluması yakınlaşan ölümü bildirir."

"Çingeneler rüzgardan nefret ederler. Ondan sakınmak için ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Ayrıca haftanın bazı günlerinin de uğursuz olduğuna inanırlar, ama zamandan rüzgardan kaçtığın gibi kaçamazsın."  

Şimdilik bu kadar...Tanpınar hikayeleri beni bekliyor :)


Görgü Tanığı İncir            Jody Shields          Can Yayınları        İnci Yankı çevirisi

  


İmroz Rumları

Kalbim İmroz'da kaldı diyor İmroz Rumları...Hüzünlü ada İmroz - Gökçeada tarihi üzerine yazılmış bir başka kitap daha...
İmroz Rumları...


Gönderilmemiş mektuplar





Bir sürü mektup geçiyor elime. Kimi zarfın içinde üzerine adresi bile yazılmış, kimi katlanmış öylesine kalakalmış. 

Gönderilmemiş. 

Birini açıyorum. Üzerinde 80'lerin tarihi var. 

El yazım değişmemiş, o günden bu güne hala aynı. Aynı kargacık burgacık harfler...

Göndereceğim kişiye o günlerde yaptıklarımı anlatmışım. Sorduklarını cevaplamışım, sonuna sevgilerimle yazıp imzalamışım ama göndermemişim nedense. Yıllarca çekmecede gelen mektuplarla bir kutunun içine hapsetmişim. 

Yıllar sonra bugün pandoranın kutusu açılıyor. Efsanedeki gibi kötülükler saçılmıyor dünyaya tam tersine birbirlerine arkadaşlarını, aşklarını, okullarını, şehirlerini, ailelerini, hayatlarını anlatan naif çocuklar buluyorum satırların arasında. 

Ardı ardına açılmaya başlıyor zarflar. Bir kahve yapıyorum kendime ve zaman tünelinde geçmişe yolculuk başlıyor bir anda. Siyah beyaz vesikalıklar, renkli fotoğraflar, polaroidler hepsi kendini gösterme yarışına giriyor. Kiminde gülüyorum, kiminde boğazımdan bir şeyler düğümleniyor ve gözlerimden yaşlar boşalıyor. Keşkelerim de var, iyi ki yapmışlarım da içlerinde.

"Sevgili kendim, bugün yedi yaşıma basıyorum ve bu mektubu sana, Mantık Yaşı'nda verdiğim sözleri ve ne olmak istediğimi hatırlatmak için yazıyorum..." diyen Age de Raison filmindeki Margaret'i yaşıyorum bugün. Hani çocukken kendine yazdığı mektupları bir bir okurken kendinden bile gizlediği anıları canlanan, geçmişte yaptığı tüm seçimlerden şüphe duymaya, hayatının tüm doğrularını sorgulamaya başlayan Margaret'i. 

Ve iyikilere bir tane daha ekleyerek tekrar yerlerine kaldırıyorum hepsini...

İyi ki saklamışım...











Mutluluğun gözü kördür,
Yalnızlık sağır.
Ondandır biri tökezleyerek yürür,
Öbürü uykusunda bile bağırır.

Özdemir Asaf

Autumn Leaves - Eric Clapton


Neler oluyor bu gece?






Neler yaşanıyor şehirde şu anda? Kaç kişi yeşil peri gecesini yaşıyor acaba? 

Kaç kişi İstanbul gizemleri içinde kayboluyor?

Kimler küçük aptalın büyük dünyasında hüsranla biten aşklar yaşıyor bu gece?

Kaç kişi kanser koğuşunda şifa bulmayı bekliyor ve kimler mucizeler dükkanından medet umuyor?

Kimler söylemeyeceğine söz ver diyerek mis kokulu Türk kahvesi eşliğinde dedikodu yapıyor?

Kaç kişi ayışığı sofrasında demleniyor?

Kimler neşeli bir sohbet eşliğinde böğürtlen şarabını yudumluyor?

Kaç kişi tarot ve çikolatanın zevkini çıkarıyor?

Kimler yıldızlı ve yağmurlu gecelerde ıslanmış Arnavut kaldırımlı sokaklarda el ele yürüyor? 

Kaç kişi taş bina ve diğerlerinin arasında elleri ceplerinde hızlı adımlarla evine ulaşmaya çalışıyor?

Kimler benim sinemalarımda güzel bir film seyretmenin rehavetini yaşıyor?.

Kaç kişi kesişen yazgılar şatosunda oturmuş kitabını okuyor?

Ne hayatlar yaşanıyor bu gece şehirde? 

Ne mutluluklar, ne hüzünler, ne korkular, ne heyecanlar, ne çılgınlıklar, ne zevkler?












10 Kasım



                  Aramızdan ayrılışının 74. yılında Ata'mızı 
                                özlemle ve saygıyla 
                                          anıyoruz.








BENİ GÖRMEK DEMEK, MUTLAKA YÜZÜMÜ GÖRMEK DEMEK DEĞİLDİR; BENİM FİKİRLERİMİ, BENİM DUYGULARIMI ANLIYORSANIZ VE HİSSEDİYORSANIZ, BU YETERLİDİR.”

 M.KEMAL ATATÜRK


'Yazar tıkanmasının üstesinden gelmek'


Bazen ne kadar uğraşırsanız uğraşın, kelimeler parmaklarınızın ucundan bir türlü dökülmez.Hiç durmayacakmışçasına çalışan hayal gücünüz de bir anda kuytu bir köşeye çekilmiş,sizi yarı yolda bırakıvermiştir. En ilham aldığınız kitaplara göz gezdirirsiniz, oturup biraz daha yazmaya çalışırsınız ancak başaramazsınız. Merak etmeyin, bunu yaşayan bir tek siz değilsiniz tabi ki. Yazı yazmayı seven hemen hemen herkesin en az bir defa başına gelmiş bir hadisedir “yazar tıkanması.” Bakalım aynı yollardan geçmiş bazı yazarlar bununla nasıl başa çıkmışlar?

Maya Angelo






“Yazmaya çabalarım. İki hafta boyunca tek yazabildiğim şey bir cümle dahi olsa, yazarım. Dünyanın en bunaltıcı iki haftası olabilir bu, ancak denemekten yılmam. Yazma işiyle uğraşırken başka hiçbir şey görmez gözüm.Ve sonunda esin perimi de ikna ederim bu konuda ciddi olduğuma, “Tamam, tamam, sana yardımcı olacağım,” der ve sorun çözülür.”


Neil Gaiman




“Yazar tıkanması için çözüm önerisi mi? Ne yazıyorsanız onu bir köşeye bırakın,yalnızca birkaç günlüğüne ama, daha fazla değil. Ve onunla ilgili düşünmemeye çalışın. Daha sonra oturun ve yazdıklarınızı baştan sona tekrar okuyun, sanki onları başka biri yazmış gibi. En baştan başlayın ve değiştirmek istediğiniz yerler varsa değiştirin. Sonlara geldiğinizde muhtemelen bir sonraki sözcüklerin ne olması gerektiğini bulmuş ve yeniden oturup yazmak için hevesinizi yeniden kazanmış olacaksınız.

SabitFikir'den alınmıştır...


Ve daha farklı yazarların önerilerini okumak istiyorsanız linki tıklayınız...

http://www.sabitfikir.com/haber/yazar-tikanmasinin-ustesinden-gelmek 








Gölgelerle yaşamak



Karşı kapı açılmıyor artık. Ev sessizliğe büründü. Geceleri yan duvarımdan seste gelmiyor. Bir şey duyarım diye kulak kabartıyorum...Belki borulardan gelen su sesi, belki de gecenin karanlığında yankılanan televizyonu duyarım diyorum ama... Yok...Belli ki uzunca bir süre de olmayacak. Olsa da artık eski sesler gelmeyecek...Sonsuzluğa karıştı...

Dışarıdan gelirken başımı yukarıya kaldırıyorum. Tül perdeler sımsıkı kapanmış. Işık yok. Koyu karanlık hakim bir zamanlar ışıl ışıl yanan salonda. Dışarıdan bir ışık vuruyor. Bir şey mi yansıyor cama yoksa içeride mi bir şey hareket ediyor? Işık oyunlarının getirdiği göz yanılması mı yaşıyorum. Gözlerimin mi, beynimin mi, yoksa kalbimin bir oyunumu bu? Bana göstermek istedikleri için yarışa girmişler sanki. Biri işte tam orada görmeye çalış diyor diğeri ise işbirliği halinde hadi yüreğinin en derinlerinde hisset diyor. Biraz daha dikkatli bakıyorum. Gölgeler geçiyor uzayarak pencerenin önünden. Bir ürperti kaplıyor içimi. 

Apartmana girip merdivenlerden yavaş yavaş yukarı çıkıyorum. Her basamakta parfüm kokusu çoğalarak burnuma geliyor. Bu kokuyu çok iyi tanıyorum. Başkası da kullanıyor demek ki diye geçiriyorum içimden. Son basamaktayım koku tüm koridoru sarmış. Kendi kapımı açıp içeri giriyorum. Ani bir hareketle göz deliğinden dışarı bakıyorum. Koridorda bir gölge süzülüyor...Nefes alamıyorum.

Gölgelerle yaşıyorum bu günlerde...

Mozart'ın Türk Marşı ve Ceza

Mozart'ın Türk Marşı'nın Ceza yorumunu dinlediniz mi? Ben çok beğendim:) Ya siz?



Bu nasıl bir gün, bu yeni bir gün ve de bana neşe verebilecek bir gün,
Her gün tekrar doğdum, bazen soğudum, kaçtım kendimden,
Birden fazla yorucu olur, dertler artar sorunu bulun,
Kimler çözmüş ki bu sorunu, bizler bulsak da bu soruyu,
Göremiyoruz, çözemiyoruz, bir ileri iki geri yürüyoruz hep,
Kimler gelmiş geçmiş sırlar var hep hiç çözülemeyen,
Dünden kalmış ne var acaba, çok tebrikler bulup alana, 

Tohumlarımızın Nesli Tehlike Altında!


Binlerce yıllık tarım geleneğini barındıran Anadolu topraklarında yetişen yerli tohumlar yaşamın sürekliliğini temsil ediyor.

Atadan kalma tohumlarımız;

* Lezzetli ve sağlıklı gıdaların temini için birer genetik hazinedir
* Binlerce yıldır değişen koşullara uyum sağlayarak günümüze ulaşmayı başarmış numunelerdir
* Tarımsal biyoçeşitliliğin önemli bir parçası ve yaşamın sürdürülebilirliğinin olmazsa olmazıdır
* Dışarıya bağımlı kalmaksızın ülkemizin gıda güvenliğinin teminatıdır

Ancak bugün Anadolu’ya özgü yerel tohum çeşitliliğimiz yok oluyor. Tek seferlik, ticari tohumların egemenliği nedeniyle gıdamızın ve geleceğimizin güvencesi yerli tohumların nesli tehlike altında! Yeryüzünde zengin çeşitlilikteki yaşamı sürdürebilmek, atalık tohumlarımızı gelecek kuşaklara aktarmamıza bağlı.

TOHUM TAKAS AĞI, yüzyılların bilgisini taşıyan yerli tohumlarımızın korunup yaygınlaşmasını amaçlıyor.

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin, Adım Adım Oluşumu desteğiyle yürüttüğü TOHUM TAKAS AĞI KAMPANYASI’na destek olarak,

* Anadolu’nun dört bir yanındaki ekolojik çiftliklerde yerli tohumların çoğaltılarak paylaşılmasını sağlayacak;
* Bu toprakların yüzlerce yıllık bereketinin, lezzetinin, besin zenginliğinin ve kültürünün gelecek kuşaklara aktarılabilmesi için sağlam patikalar oluşturacaksınız.

Verdiğiniz desteğin her kuruşu binlerce yeni tohuma dönüşecek...

Kredi kartı ile bağış yapmak istiyorsanız: https://www.bugday.org/portal/BagisAdimAdim.php

EFT/havale yoluyla bağış yapmak istiyorsanız:
Alıcı Adı: Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği
Garanti Bankası Karaköy Şubesi - Şube No: 400
Hesap No: 6295240
IBAN No: TR67 0006 2000 4000 0006 2952 40

www.bugday.org - www.yasasintohumlar.org
facebook.com/BugdayDernegi
twitter.com/BugdayDernegi
Twitter paylaşımlarınız için hashtag: #YasasinTohumlar




Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.

007 James Bond SKYFALL

Pazar günü aile bireylerinin ısrarları üzerine 007 James Bond Skyfall'a gittik. Filmin çekimlerinin bir kısmı Kapalıçarşı'da gerçekleştirilmiş ve bir takım tartışmalara neden olmuştu. Vizyona girdikten sonra ise İstanbul'u ve insanları Araplara benzettiğine dair eleştiriler almıştı. 

Film bilindiği üzere İstanbul'da Kapalıçarşı ve civarında kaçma kovalamacayla başlıyor. James Bond ve yardımcısı Eve bütün bölgeyi birbirine katarak kötü adamı kovalıyorlar. İki araba peşpeşe deli gibi Eminönü, Sultanahmet'in yollarında büyük bir hızla tezgahları ve diğer araçları havalandırarak uçuruyor, yolda yürüyen insanları çil yavrusu gibi dağıtıyor. Sonra o meşhur sahne geliyor James Bond motosikletle Kapalıçarşı'nın kiremitlerinin üzerinde yol alıyor. Daha sonra James Bond'u ve kötü adamı trenin üzerinde kavga ederken görüyoruz. Sonunda kötü adam galip geliyor ve James Bond metrelerce yükseklikteki bir köprüden aşağıya uçuyor ama 007 kedi gibi dokuz canlı olduğu için doğanın tüm kanunlarına karşı gelerek yaşamaya devam ediyor. Filmin başındaki bu kadar aksiyon bile bana fazla geldi zaten. Fazla gelen aksiyon değil   daha baştan başlayan saçmalıktı. Neyse tabii daha bununla bitmedi. Bond'un başına gelmedik kalmadı ama filmin sonunda hala yaşıyordu:) Hele bir sahnesi vardı ki içimden imdaaattttt diye bağırmak geldi. Kendinin iki katı bir adamla önce dövüştü, sonra su altında mücadele etti ve adamı alt etti. Sözün bittiği andı benim için:))

Neyse her filmde mantık aramak doğru değil tabi ki:) Bende belli ki aksiyon günümde değildim. Filmin sahneleri bir yana konusu kısaca şöyle: Yaşadığı saldırı sonucunda uzun bir süre sonra ortaya çıkan Bond'un  M'e karşı sadakatı sınanır. Bu arada MI6 ciddi bir saldırıya maruz kalır. Bu olay sonunda MI6'yı zora sokan gözü kara Silva'yı bulma ve yok etme işi 007 James Bond'a kalır.  

Bol aksiyonlu bir pazar günü filmiydi 007 James Bond Skyfall. Hoşça geçirilmiş 2 saat 23 dakika diyelim. Ben yine de Roger Moore'lu ve Sean Connery'li James Bond'ları tercih ediyorum desem çok mu klasiğe kaçmış olurum acaba?




Gölgeler...








En iyi değilim, en kötü de.
En cömert değilim, en cimri de.
En kibirli değilim, en mütevazı de.
Hiç kimseyi kandırmamış değilim,herkesi aldatmış da.
Kimseyi yarı yolda bırakmamış değilim,herkesi satmış da..!

Hep iyiliğimden kaybetmiş de
Değilim,kötülük yapa yapa kazanmış da.
Çok başarılı olduğum günler de oldu,dibe vurduğum da.
Sevgi dolu değilim, nefret dolu da.
Barışçıyım, biraz da savaşçı.
Biraz güçlüyüm, biraz zayıf.
Biraz iyiyim, biraz kötü. İyi kötü İnsanım..!


 William Shakespeare

Yorgunluk




Öyle yorgunum ki bu gece...Sanki bütün dünya benim omuzlarıma çökmüş...
Sanki yeryüzündeki tüm işleri ben yapmışım gibi...

Kahve bile çaresiz kalıyor bu kez...

Hiç bir şey yapmak istemiyorum...Okuyamıyorum, seyredemiyorum, konuşamıyorum...Gözlerim kapanıyor...Kirpiklerim bile ağır geliyor bu gece...

Dünyayla tek bağlantım nefes almak...

Yorgunluğun verdiği bir boş vermişlik var üzerimde...Rüyalara bile izin verdim... 
Görecek halim yok sizi hadi başkasının uykusuna bu gece...

Saate bakıyorum, yavaşça boş vermemi fısıldıyor...

Boş veriyorum...






Ne mutlu çocuklardık...
Bir simidi paylaşır, bir sevdaya susardık...
Yürekliydik,
Samimiydik,
Çığlık çığlığa ağlar;
Dünyaya masum bakardık.
Sonra...
Gündönümünde bir an baktık...
Azalmışız. Satılmışız. Yokmuşuz.


-Murathan Mungan