MUTLU İNSANLAR KİTAP OKUR VE KAHVE İÇERLER

Üstüne bir de fal kaparlar...Neyse halim o çıksın falım diye rastgele şöyle bir fincanı çevirip kenara bırakırız.

Her zaman olmasa da nadiren kitap seçimlerimde böyle oluyor. Rastgele...Kitapçının rafında görüp bazen ismine bazen de kısacık arka sayfa yazısına tav olup alıyorum. Genelde bu şekilde seçtiklerim  ülkemizde adı sanı duyulmamış yazarların eserleri oluyor. İçlerinde gerçekten okunmaya değer güzel kitaplarda çıkmıyor da değil. Kendi ülkesinde bir çok kitabı yayınlanıp Türkiye'de tek kitapla kalanlarda var içlerinde Gümüş Karası Deniz gibi..

Mutlu İnsanlar Kitap Okur ve Kahve İçerler'de isminin cezbettiği  kitaplardan biri. Bir dramla başlayıp eski fotoromanlardan fırlamış bir aşk hikayesiyle devam edip okuyucuyu ters köşeye yatırarak sonlanan bir roman.



Diane, eşi Colin ve kızı Clara'yı trajik bir trafik kazasında kaybettikten sonra hayata küser. Kendini toparlamak için işletmekte olduğu Mutlu İnsanlar adlı kitap-kafesini arkadaşına emanet ederek İrlanda'nın bir köyüne gider. Orada bir ailenin kır evini kiralar. Komşusu ve aynı zamanda ailenin yeğeni olan Edward'la tanışır. Edward ve Diane ilk başlarda birbirlerinden hiç hoşlanmasalar da daha sonra aralarında bir yakınlaşma olur. İlk başlarda Diane'ı sürekli aşağılayan kaba saba Edward eşini ve çocuğunu kazada kaybettiğini öğrenince bir anda Diane'a karşı değişir. Aralarında aşk kıvılcımları canlanmaya başladığı sırada Edward'ın eski kız arkadaşı Megan ortaya çıkar. Her ne kadar Edward Megan'a yüz vermez ve Diane'la bir hayat kurmak istediğini söylese de Diane yol ayrıma gelmiştir ve bir seçim yapmak zorundadır. Kitabın sonunu tahmin etmişsinizdir diye düşünüyorum.

Kitap yazma süreci çok zor ve sancılı bir süreç bunu kabul ediyorum ama bu kitabı bizlerden biri yazsaydı basarlar mıydı diye düşünmeden edemedim doğrusu.

Eğer raflarda görüp benim gibi merak edip okumak isterseniz vakit kaybı derim.

Keyifle okuyacağınız ümitle açılıp kazançla kapanan kitaplarınız olsun...📖📖🍵🍵



ESKİLERDEN BİR KUPLE...

Koşturmayla geçen koskoca bir haftadan sonra isli puslu soğuk bir hafta sonu bana hediye gibi geldi doğrusu. Cumadan aldığım kitap ekleri, halen okumakta olduğum kitap ve zaman zaman açıp karıştırdığım eskiler biraz da olsa dinlenmemi sağladı. Araya bir iki film de sıkıştırmakta fena olmadı doğrusu. Film demişken halen izlemediyseniz Arif V 216 i tavsiye edebilirim...

Eski kitaplar derken yazın okuduğum Sputnik Sevgilim'i elime aldım tekrar. Haruki Murakami'nin Japonya'dan Yunan adasına uzanan romanı.

Sahilde Kafka, Sputnik Sevgilim, Karanlıktan Sonra ve İmkansızın Şarkısı...Hepsi birbirinden güzel ve zevkle okuduğum romanları yazarın. Müzik, kediler, hayal ve gerçek arasında gidip gelmeler, doğaüstü olaylar, karakterleri özellikle de kadın karakterleriyle Murakami'nin kütüphanemde ayrı bir yeri var. Sırada da okumadığım kitapları..

Sputnik Sevgilim'den çok sevdiğim iki paragrafı paylaşarak çok güzel bir hafta diliyorum hepinize...



"Biliyor musun, kafamın içi yazmak istediklerimle dolu. akıl almaz büyüklükte bir ambar orası" demişti Sumire. "Bir sürü imge, manzara, parça parça sözcükler, insan suretleri ...hepsi beynimin içinde göz kamaştırıcı bir şekilde parlıyorlar, capcanlılar. Bana "Yaz hadi!" diye bağırdıklarını duyup, oradan mükemmel bir hikaye çıkacak diye düşünüyorum. Yeni bir yere gidiyormuş duygusuna kapılıyorum. Ama masa başına geçip yazmaya kalkışınca önemli bir şeylerin yitip gittiğini anlıyorum. Kristalleşemiyorlar sanki, çakıl taşları gibi öylece kalakalıyorlar. Ve ben de hiç bir yere gidemiyorum."

"Güçlenmenin kendisi kötü bir şey değil. Elbette değil. ama bugün düşündüğümde, güçlü biri olmaya kendimi o kadar alıştırmışım ki zayıf insanları anlamaya çalışmıyordum. Şanslı olmaya fazlasıyla alışmıştım, bazen karşılaştığım talihsiz insanları anlamaya gayret etmiyordum. Sağlıklı olmaya o kadar alışmıştım ki, hasta insanların acılarını anlamaya çalışmıyordum. Bir şeyler kötü gidince sıkıntıya düşen, olanlar karşısında aklı başından giden insanları görünce, bu durumun sadece onların yeterince gayret göstermemelerinden kaynaklandığına inanıyordum.Dillerinde yakınma eksik olmayan insanların, temelde tembel olduklarını düşünüyordum. O günlerde hayat görüşüm katı ve pratikti, sıcak insani duygulardan yoksundu. Ve bu durum konusunda beni uyaran tek bir kişi yoktu etrafımda."

Eğer okumadıysanız Sputnik Sevgilim'i tavsiye edebilirim. 📖☕💙 Şu kış günlerinde yazı özleyenler için bire bir...Tozlu, sıcak rüzgarın estiği bir limandan feribota binip gökyüzünde yıldızların parladığı ahşap panjurlu beyaz evlerin, üzüm bağlarının arasında dolaşmak için iyi bir fırsat :)



GÜMÜŞ KARASI DENİZ

Hani derler ya bir kitap okudum hayatım değişti. Ben bu söze hiç inanmadım. Bugüne kadar yüzlerce kitap okudum ama hayatımı değiştiren olmadı. Güldüren hüzünlendiren düşündüren niceleri geçti elimden.. Bitsin diye çabucak okuduklarım bitmesin diye elimde süründürdüklerim.. Sıkılıp ortasında bıraktığım ya bir ya da iki kitap vardır. Her ne kadar uyuşamasamda  kendimi zorlayıp bitirmeye çalışırım. Genelde kitapçılardan alışveriş ederim nadiren internetten. Kitap alışverişi bile bir ritüeldir benim için. Raftan alınacak sayfaları usulca açılacak ve kahramanları ile tanışılacak.

Ve sahaflar.. Bence sadece eski kitap satıcılarının ötesidir onlar. Bir tür anı dükkanlarıdır. Okunmuş kitabın sayfaları aslında çok şey anlatır.Bazen Yazarından imzalı bir değerdir bazen sevgiliye hediye edilmiş bir dünyadır.





Gümüş Karası Deniz, 2018 in bana ilk hediyesi diye düşünüyorum. Böylesine güzel bir hediye ile başlayan yepyeni bir senenin hepimize güzellikler getirmesini diliyorum. Sahafın tezgahında tesadüfen görüp sayfalarını ayak üstü karıştırdığım, evde okunacak bir sürü kitap varken hiç tanımadığım bir yazarın sadece adı ve açıklaması ilgimi çektiği için alıp diğerlerini daha sonraya bırakıp başladığım ruhumun derinliklerine işleyen şiirsel yazımıyla bir ada hikayesi. Belki de o beni buldu kim bilir? 

Bu sabah Caffe Nero da mis gibi kahve ve  klasik müzik eşliğinde ada insanları ile buluşmanın güzelliğini paylaşmak istedim. Adaları ve ada hikayelerini sevenlere tavsiye ederim. 

Güzel bir hafta dileklerimle...

Günaydın

Yeni bir yıla günaydın..

Bu yılda tüm isteklerinizin gerçekleşmesi dileği ile çok sevdiğim bir yazıyı sizlerle paylaşarak 2018 e başlamak istiyorum.. Önce sağlık sonra mutluluk ve huzur diliyorum yeni yıldan..


"Gürültü, patırtının ortasında sükûnetle dolaş; sessizliğin içinde huzur bulunduğunu unutma. Başka türlü davranmak açıkça gerekmedikçe herkesle dost olmaya çalış. Sana bir kötülük yapıldığında verebileceğin en iyi karşılık unutmak olsun. Bağışla ve unut. Ama kimseye teslim olma, içten ol. Telaşsız kısa açık ve seçik konuş. Başkalarına da kulak ver; aptal ve cahil olduklarında bile dinle onları; çünkü dünyada herkesin bir öyküsü vardır.
Yalnız planların değil başarılarının da tadını çıkar. İşin ne kadar küçük olursa olsun onunla ilgilen hayattaki dayanağın odur.
Olduğun gibi görün ve göründüğün gibi ol. Sevmediğin zaman sever gibi yapma. İnsanları yargılarsan onları sevmeye zaman kalmaz. Ve unutma ki: insanlığın yüzyıllardır öğrendikleri sonsuz uzunluktaki bir kumsalda tek bir kum taneciğinden fazla değildir.
Kaybetmeyi ahlaksız bir kazanca tercih et, ilkin acısı bir an, ötekinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer. Bazı ülküler o kadar değerlidir ki o yolda mağlup olman bile zafer sayılır. Bu dünyada bırakacağın en büyük miras dürüstlüktür.
Yılların geçmesine öfkelenme, gençliğe yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe. Yapamayacağın şeylerin yapabileceklerini engellemesine izin verme.
Rüzgârın yönünü değiştiremediğin zaman yelkenlerini rüzgâra göre ayarla. Çünkü dünya, karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getirmediğinle ilgilenir. Ara sıra isyana yönelecek olsan da hatıla ki evreni yargılamak imkânsızdır. Bu yüzden kavgalarını sürdürürken bile kendinle barışık içinde ol.
Hatırlamazsın doğduğun zamanları, sen ağlarken herkes sevinçle gülüşüyordu. Öyle bir ömür geçir ki herkes ağlasın sen öldüğünde. Mutlulukla gülümse sabırlı, sevecen, erdemli ol. Önünde sonunda bütün servetin sensin. Görmeye çalış ki bütün pisliğine ve kalleşliğine rağmen dünya insanoğlunun biricik güzel mekânıdır."

BEYOĞLU RAPSODİSİ

2017 yi Ahmet Ümit ile kapatıyorum. Henüz üç gün var bitmesine, belki araya ufak bir kitap daha girebilir ama şimdilik Beyoğlu Rapsodisi bu yılın son kitabı oldu diyorum.

Yolları Galatasaray Lisesinde kesiştiği günden beri hiç ayrılmayan üç arkadaşın hikayesi ile başlıyor Beyoğlu Rapsodisi. Kenan, Selim ve Nihat..

Kenan grubun müzmin bekarı. Hukuk fakültesini bitirmesine rağmen mesleğini bir kenara bırakıp babasından kalan sigorta acenteliğini devam ettiren uçarı, yaşamayı bilen bir karakter.

Selim liseden sonra çok istediği mimarlık eğitimini almış fakat babasının isteği üzerine tekstil işine girerek AZYA adında ünlü bir moda markası yaratmış. Evli ve bir çocuk babası..

Nihat ise iş hayatına Cumhuriyet Gazetesinde foto muhabiri olarak başlayıp Beyoğlu Aslıhan'da sahaf olarak devam eden ve sürekli kavga çıkaran eşiyle evliliğini yürütmeye çalışan ayrı bir karakter.




Orta yaşlarını süren bu üç adamdan Kenan'ın geçirdiği uçak kazasının sonunda ölümsüzlüğe kafasını takmasıyla ve Nihat'ın Beyoğlu Cinayetleri adlı bir fotoğraf sergisi açma isteğinin bir araya gelmesiyle hikaye başlıyor.

Beyoğlu Cinayetleri sergisi hazırlıklarında işlenmiş olan bir cinayetin peşinden giden arkadaşları sürpriz bir son beklemektedir. Hatta bu son yıllardır süren kadim dostluklarını bile derinden etkileyecektir...

Bugüne kadar okuduğum 4 veya 5. Ahmet Ümit kitabıydı Beyoğlu Rapsodisi. Kitap 2003 yılında basılmış. Belki bir çoğunuz okumuşsunuzdur. Ben 66. baskısını okudum. Oldukça geç diyebilirim :) Henüz okumayanlara tavsiye edebilirim ama okurken dikkatimi çeken noktaları da paylaşmadan geçmeyeceğim.

Öncelikle şunu yazmalıyım ki Beyoğlu mekanlarını çok güzel yansıtmış. Sokaklar, kafeler, binaları vs ama tarihe gelince aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Bu noktada yazar okuyucuyu karşısına alıp tarih dersi veriyormuş gibi anlatıyor. Bu tür yazım tarzını çok fazla sevmiyorum bir okuyucu olarak. Bir ya da iki sayfa tarih anlatılmasından çok hikayeye dağıtılarak anlatılması daha çok hoşuma gidiyor okuduğum romanlarda. Ama tabii bu benim düşüncem kişiden kişiye değişir. Zevkler ve renkler meselesi..

İkinci bir konu ise kitaptaki imla yanlışları..İnanılmaz derecede neredeyse iki-üç sayfada bir imla yanlışları vardı bu da okumanın zevkini kaçırttı. Everest gibi iyi bir yayınevi nasıl böyle bir hata yapmış anlayabilmiş değilim.

Konusuyla, yazım tarzıyla kolay okunan bir kitap.

Keyifli okumalar dileklerimle 📖