Günaydın

Yeni bir yıla günaydın..

Bu yılda tüm isteklerinizin gerçekleşmesi dileği ile çok sevdiğim bir yazıyı sizlerle paylaşarak 2018 e başlamak istiyorum.. Önce sağlık sonra mutluluk ve huzur diliyorum yeni yıldan..


"Gürültü, patırtının ortasında sükûnetle dolaş; sessizliğin içinde huzur bulunduğunu unutma. Başka türlü davranmak açıkça gerekmedikçe herkesle dost olmaya çalış. Sana bir kötülük yapıldığında verebileceğin en iyi karşılık unutmak olsun. Bağışla ve unut. Ama kimseye teslim olma, içten ol. Telaşsız kısa açık ve seçik konuş. Başkalarına da kulak ver; aptal ve cahil olduklarında bile dinle onları; çünkü dünyada herkesin bir öyküsü vardır.
Yalnız planların değil başarılarının da tadını çıkar. İşin ne kadar küçük olursa olsun onunla ilgilen hayattaki dayanağın odur.
Olduğun gibi görün ve göründüğün gibi ol. Sevmediğin zaman sever gibi yapma. İnsanları yargılarsan onları sevmeye zaman kalmaz. Ve unutma ki: insanlığın yüzyıllardır öğrendikleri sonsuz uzunluktaki bir kumsalda tek bir kum taneciğinden fazla değildir.
Kaybetmeyi ahlaksız bir kazanca tercih et, ilkin acısı bir an, ötekinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer. Bazı ülküler o kadar değerlidir ki o yolda mağlup olman bile zafer sayılır. Bu dünyada bırakacağın en büyük miras dürüstlüktür.
Yılların geçmesine öfkelenme, gençliğe yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe. Yapamayacağın şeylerin yapabileceklerini engellemesine izin verme.
Rüzgârın yönünü değiştiremediğin zaman yelkenlerini rüzgâra göre ayarla. Çünkü dünya, karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getirmediğinle ilgilenir. Ara sıra isyana yönelecek olsan da hatıla ki evreni yargılamak imkânsızdır. Bu yüzden kavgalarını sürdürürken bile kendinle barışık içinde ol.
Hatırlamazsın doğduğun zamanları, sen ağlarken herkes sevinçle gülüşüyordu. Öyle bir ömür geçir ki herkes ağlasın sen öldüğünde. Mutlulukla gülümse sabırlı, sevecen, erdemli ol. Önünde sonunda bütün servetin sensin. Görmeye çalış ki bütün pisliğine ve kalleşliğine rağmen dünya insanoğlunun biricik güzel mekânıdır."

BEYOĞLU RAPSODİSİ

2017 yi Ahmet Ümit ile kapatıyorum. Henüz üç gün var bitmesine, belki araya ufak bir kitap daha girebilir ama şimdilik Beyoğlu Rapsodisi bu yılın son kitabı oldu diyorum.

Yolları Galatasaray Lisesinde kesiştiği günden beri hiç ayrılmayan üç arkadaşın hikayesi ile başlıyor Beyoğlu Rapsodisi. Kenan, Selim ve Nihat..

Kenan grubun müzmin bekarı. Hukuk fakültesini bitirmesine rağmen mesleğini bir kenara bırakıp babasından kalan sigorta acenteliğini devam ettiren uçarı, yaşamayı bilen bir karakter.

Selim liseden sonra çok istediği mimarlık eğitimini almış fakat babasının isteği üzerine tekstil işine girerek AZYA adında ünlü bir moda markası yaratmış. Evli ve bir çocuk babası..

Nihat ise iş hayatına Cumhuriyet Gazetesinde foto muhabiri olarak başlayıp Beyoğlu Aslıhan'da sahaf olarak devam eden ve sürekli kavga çıkaran eşiyle evliliğini yürütmeye çalışan ayrı bir karakter.




Orta yaşlarını süren bu üç adamdan Kenan'ın geçirdiği uçak kazasının sonunda ölümsüzlüğe kafasını takmasıyla ve Nihat'ın Beyoğlu Cinayetleri adlı bir fotoğraf sergisi açma isteğinin bir araya gelmesiyle hikaye başlıyor.

Beyoğlu Cinayetleri sergisi hazırlıklarında işlenmiş olan bir cinayetin peşinden giden arkadaşları sürpriz bir son beklemektedir. Hatta bu son yıllardır süren kadim dostluklarını bile derinden etkileyecektir...

Bugüne kadar okuduğum 4 veya 5. Ahmet Ümit kitabıydı Beyoğlu Rapsodisi. Kitap 2003 yılında basılmış. Belki bir çoğunuz okumuşsunuzdur. Ben 66. baskısını okudum. Oldukça geç diyebilirim :) Henüz okumayanlara tavsiye edebilirim ama okurken dikkatimi çeken noktaları da paylaşmadan geçmeyeceğim.

Öncelikle şunu yazmalıyım ki Beyoğlu mekanlarını çok güzel yansıtmış. Sokaklar, kafeler, binaları vs ama tarihe gelince aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Bu noktada yazar okuyucuyu karşısına alıp tarih dersi veriyormuş gibi anlatıyor. Bu tür yazım tarzını çok fazla sevmiyorum bir okuyucu olarak. Bir ya da iki sayfa tarih anlatılmasından çok hikayeye dağıtılarak anlatılması daha çok hoşuma gidiyor okuduğum romanlarda. Ama tabii bu benim düşüncem kişiden kişiye değişir. Zevkler ve renkler meselesi..

İkinci bir konu ise kitaptaki imla yanlışları..İnanılmaz derecede neredeyse iki-üç sayfada bir imla yanlışları vardı bu da okumanın zevkini kaçırttı. Everest gibi iyi bir yayınevi nasıl böyle bir hata yapmış anlayabilmiş değilim.

Konusuyla, yazım tarzıyla kolay okunan bir kitap.

Keyifli okumalar dileklerimle 📖









Ben burayı seviyorum.

Sabahları pencereyi açtığımda gelen deniz kokusunu, akşam kapatırken esen deli rüzgarı..

Yağmurun toprakla kavuşmasını..Kıyıya vuran deniz kabuklarını, çürümüş tahtaları..

Bir sürü iş var yapılacak..Sorunlar da yok değil..

Şu içeriye vuran güneş ışığı var ya..Silip süpürüyor hepsini.

Sonrası..

Bir keyif kahvesinin telvelerindeki iki güzel satır..

Derin bir nefes ve yaşama şükretmek...


MİNİ MİNİ KİTAPLAR

Evden dışarı çıkarken çantama ilk kitabımı atarım. Otobüs, vapur, metro hiç fark etmez kaldığım yerden devam ederim okumaya. Uzun bir günün ardından, dönüş yolunda yorgunluk yavaş yavaş çökmeye başladığında, çantamda o kitap gülle gibi ağırlaştıkça ağırlaşır omzum sızlamaya başlar.

E-Kitap buna çözüm diyenler çıkabilir okuyucularım arasında ama ben alışamadım bir türlü şu e-kitaba. Çok büyük avantajlarının olduğu göz ardı edilemez. Haklı olarak çevreciler tarafından tam destek görmesinde ağaçlar açısından ben de hemfikirim ama kitaba gelene kadar ağaçları yok eden o kadar olumsuz unsur varken kitabın onların içinde ufacık  kum tanesi kaldığına inanıyorum.
O sayfaları o dokuyu hissetmem lazım okurken. Biraz klasik oldu..Oldukça klasik ama öyleyim..



Can Yayınlarının mini kitapları benim gibi kitapsız çıkmam diyen kitap kurtlarının omuz sızılarına çare bulmuş gibi. 2015 yılından beri yayınladığı mini kitapları hem çantada hem de cepte kolaylıkla taşınabilecek türde. Yazı karakteri ve kitapların içerikleri normal kitaplarla aynı. Kısaltılma yok.

En çok satan kitaplarını mini kitap formatında piyasaya sürmüş yayınevi. İçlerinde Simyacı, Yüreğinin Götürdüğü Yere Git, Şeker Portakalı, Suç ve Ceza, Zorba, Koku, Satranç, Otuz Beş Yaş gibi okuyucusunun kalbini fethetmiş eserler var.

Yeni kitaplarında mini formatını yayımlarsa çok iyi olur diyorum. Hem kütüphanelerde koyacak daha rahat yer bulunur hem de omuz ağrılarına çare :) 📖

Sizce de öyle mi? Ne dersiniz ?

Sevgiyle ve mutlulukla kalın 💖


SAHİLDE KAFKA





"Kehanet, karanlık bir su gibi hep oradadır."

Kafka Tamura annesi ve ablası tarafından yıllar önce terk edilmiş bir gençtir. On beş yaşına girdiği gün heykeltıraş babasıyla birlikte yaşadığı sıkıcı evini terk ederek Şikoku'ya gider. Babasının söylediği kehanete göre büyüdüğünde babasını öldürecek anne ve ablası ile yatacaktır. Evden kaçma nedeni yaşanacak neyse yaşamak ve bir an önce bu kehanetten kurtulmaktır. Bir süreliğine kalacak yerini ayarladıktan sonra günlerini Komura ailesine ait olan özel kütüphanede geçirmeye başlar.

Kütüphane Komura ailesi ile akrabalığı olan Saeki Hanım tarafından yönetilmektedir. Daha sonraları Tamura'ya evini açacak olan eşcinsel Oşima ise onun sekreterliğini üstlenmiştir.

"Kitapları elime aldığımda, sayfaların arasından eski çağların kokusu yükseliyordu. İki kapak arasındaki uzun huzurlu uykusundan uyanan derin bilgiyle ve keskin duygularla yüklü, kendine özgü bir koku."

Kafka Tamura'nın yaşadıklarına paralel olarak neredeyse her sözüne bendeniz Nakata diye başlayan yaşlı kedi dostu Nakata ile tanışıyoruz kitabın ilk sayfalarında.

Nakata İkinci Dünya Savaşı sırasında öğrenim gördüğü okulda sınıf arkadaşları ve öğretmeni ile gittikleri bir piknikte yaşadığı kötü bir deneyim sonucu uzun süre komada kalmış kendine geldiğinde ise hafızası silinmiş okuma yazma gibi yetilerini yitirmiş ama kaybettiklerinin yerine kedilerle konuşma, gökten sülük ve balık yağdırma gibi yeteneklere sahip olmuştur.

Nakata Johnnie Walker adında kedilere eziyet eden bir adamı öldürmüş ve Hoşino adlı yardımsever genç bir tır sürücünün sayesinde Şikoku'ya gelmiştir. İkilinin yolu günün birinde Komura Kütüphanesine düşer ve Saeki Hanımla karşılaşırlar.

Bu yolculuğunda Kafka Tamura'ya "Kafanı kullanarak düşün. Ne yapman gerektiğini düşün." diye zaman zaman yol gösteren Karga adlı delikanlı vardır. Tamura'nın iç sesidir Karga.

Kitabın başında "Daha yolun başındasın, iç karartıcı şeyleri sayıp dökmenin manası yok. Artık kararını verdin. Geriye gerçekleştirilmesi kalıyor. Sonuçta senin hayatın. İstediğin gibi yaşa." diyerek ona özgürlüğün kapısını aralar Karga. Sonunda da "İyi de lanet bozuldu mu dersin?" diye sorgular.

Satırlar arasına karışan Johnnie Walker, Albay Sanders gibi yan karakterlerle 653 sayfa su gibi gidiyor.

Karga'nın "Uyusan iyi olur, gözlerini açtığında yeni bir dünyanın parçası olacaksın." sözleri ile roman sonlanıyor.

Her zaman yaptığım gibi fazla detaya girmeden anlatmaya çalıştım Sahilde Kafka'yı. Eğer hala okumadıysanız mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Kafka Tamura'nın, Saeki Hanımın, Nakata'nın dünyasına girmeye değer...

Sevgiyle kalın...

SAHİLDE KAFKA    HARUKİ MURAKAMİ    HÜSEYİN CAN ERKİN çevirisi   DOĞAN KİTAP