Ben burayı seviyorum.

Sabahları pencereyi açtığımda gelen deniz kokusunu, akşam kapatırken esen deli rüzgarı..

Yağmurun toprakla kavuşmasını..Kıyıya vuran deniz kabuklarını, çürümüş tahtaları..

Bir sürü iş var yapılacak..Sorunlar da yok değil..

Şu içeriye vuran güneş ışığı var ya..Silip süpürüyor hepsini.

Sonrası..

Bir keyif kahvesinin telvelerindeki iki güzel satır..

Derin bir nefes ve yaşama şükretmek...


MİNİ MİNİ KİTAPLAR

Evden dışarı çıkarken çantama ilk kitabımı atarım. Otobüs, vapur, metro hiç fark etmez kaldığım yerden devam ederim okumaya. Uzun bir günün ardından, dönüş yolunda yorgunluk yavaş yavaş çökmeye başladığında, çantamda o kitap gülle gibi ağırlaştıkça ağırlaşır omzum sızlamaya başlar.

E-Kitap buna çözüm diyenler çıkabilir okuyucularım arasında ama ben alışamadım bir türlü şu e-kitaba. Çok büyük avantajlarının olduğu göz ardı edilemez. Haklı olarak çevreciler tarafından tam destek görmesinde ağaçlar açısından ben de hemfikirim ama kitaba gelene kadar ağaçları yok eden o kadar olumsuz unsur varken kitabın onların içinde ufacık  kum tanesi kaldığına inanıyorum.
O sayfaları o dokuyu hissetmem lazım okurken. Biraz klasik oldu..Oldukça klasik ama öyleyim..



Can Yayınlarının mini kitapları benim gibi kitapsız çıkmam diyen kitap kurtlarının omuz sızılarına çare bulmuş gibi. 2015 yılından beri yayınladığı mini kitapları hem çantada hem de cepte kolaylıkla taşınabilecek türde. Yazı karakteri ve kitapların içerikleri normal kitaplarla aynı. Kısaltılma yok.

En çok satan kitaplarını mini kitap formatında piyasaya sürmüş yayınevi. İçlerinde Simyacı, Yüreğinin Götürdüğü Yere Git, Şeker Portakalı, Suç ve Ceza, Zorba, Koku, Satranç, Otuz Beş Yaş gibi okuyucusunun kalbini fethetmiş eserler var.

Yeni kitaplarında mini formatını yayımlarsa çok iyi olur diyorum. Hem kütüphanelerde koyacak daha rahat yer bulunur hem de omuz ağrılarına çare :) 📖

Sizce de öyle mi? Ne dersiniz ?

Sevgiyle ve mutlulukla kalın 💖


SAHİLDE KAFKA





"Kehanet, karanlık bir su gibi hep oradadır."

Kafka Tamura annesi ve ablası tarafından yıllar önce terk edilmiş bir gençtir. On beş yaşına girdiği gün heykeltıraş babasıyla birlikte yaşadığı sıkıcı evini terk ederek Şikoku'ya gider. Babasının söylediği kehanete göre büyüdüğünde babasını öldürecek anne ve ablası ile yatacaktır. Evden kaçma nedeni yaşanacak neyse yaşamak ve bir an önce bu kehanetten kurtulmaktır. Bir süreliğine kalacak yerini ayarladıktan sonra günlerini Komura ailesine ait olan özel kütüphanede geçirmeye başlar.

Kütüphane Komura ailesi ile akrabalığı olan Saeki Hanım tarafından yönetilmektedir. Daha sonraları Tamura'ya evini açacak olan eşcinsel Oşima ise onun sekreterliğini üstlenmiştir.

"Kitapları elime aldığımda, sayfaların arasından eski çağların kokusu yükseliyordu. İki kapak arasındaki uzun huzurlu uykusundan uyanan derin bilgiyle ve keskin duygularla yüklü, kendine özgü bir koku."

Kafka Tamura'nın yaşadıklarına paralel olarak neredeyse her sözüne bendeniz Nakata diye başlayan yaşlı kedi dostu Nakata ile tanışıyoruz kitabın ilk sayfalarında.

Nakata İkinci Dünya Savaşı sırasında öğrenim gördüğü okulda sınıf arkadaşları ve öğretmeni ile gittikleri bir piknikte yaşadığı kötü bir deneyim sonucu uzun süre komada kalmış kendine geldiğinde ise hafızası silinmiş okuma yazma gibi yetilerini yitirmiş ama kaybettiklerinin yerine kedilerle konuşma, gökten sülük ve balık yağdırma gibi yeteneklere sahip olmuştur.

Nakata Johnnie Walker adında kedilere eziyet eden bir adamı öldürmüş ve Hoşino adlı yardımsever genç bir tır sürücünün sayesinde Şikoku'ya gelmiştir. İkilinin yolu günün birinde Komura Kütüphanesine düşer ve Saeki Hanımla karşılaşırlar.

Bu yolculuğunda Kafka Tamura'ya "Kafanı kullanarak düşün. Ne yapman gerektiğini düşün." diye zaman zaman yol gösteren Karga adlı delikanlı vardır. Tamura'nın iç sesidir Karga.

Kitabın başında "Daha yolun başındasın, iç karartıcı şeyleri sayıp dökmenin manası yok. Artık kararını verdin. Geriye gerçekleştirilmesi kalıyor. Sonuçta senin hayatın. İstediğin gibi yaşa." diyerek ona özgürlüğün kapısını aralar Karga. Sonunda da "İyi de lanet bozuldu mu dersin?" diye sorgular.

Satırlar arasına karışan Johnnie Walker, Albay Sanders gibi yan karakterlerle 653 sayfa su gibi gidiyor.

Karga'nın "Uyusan iyi olur, gözlerini açtığında yeni bir dünyanın parçası olacaksın." sözleri ile roman sonlanıyor.

Her zaman yaptığım gibi fazla detaya girmeden anlatmaya çalıştım Sahilde Kafka'yı. Eğer hala okumadıysanız mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Kafka Tamura'nın, Saeki Hanımın, Nakata'nın dünyasına girmeye değer...

Sevgiyle kalın...

SAHİLDE KAFKA    HARUKİ MURAKAMİ    HÜSEYİN CAN ERKİN çevirisi   DOĞAN KİTAP













SIĞINAK

Dünde aynı başlığı atıp konuyu başka adalarda gezdirmiştim. Bu kez yine adadayız. İrlanda Denizinin ortasında Man Adasında.

Kısa bir süre önce ablası Laura'yı şüpheli bir ölüm sonucunda kaybeden Rob Hale geçirdiği bir motosiklet kazası sonucu gözlerini hastanede açar. Kendine gelir gelmez kaza anında yanında bulunan Lena adlı kadını sorar ama polis kaza yerinde ondan başka kimsenin olmadığını söyler. Polise Lena'nın eşkalini tarif eder. Genç kadın ablası Laura'ya çok benzemektedir. Rob kaza sonrası yaşadığı travmadan dolayı mı böyle birini hayal etmiş yoksa gerçekten kaza mahallinde Lena var mıdır?


Henüz bu sorunun cevabı bulunamadan Laura'nın ölümünü araştırmak üzere Londra'dan bir dedektif gelir. Rebecca Lewis ...Rob bu dedektifle birlikte ablasının ölümünü araştırırken ipuçları onları bir yandan da Lena'ya götürecektir.

Herkesin birbirini tanıdığı ufacık adada araştırmalar devam ettikçe devreye çevreci aktivistler, petrol baronları da girer. Rob ve Rebecca'nın tüm bunlara karşı savaşmaktan başka çareleri yoktur.

Chris Ewan'ın Türkiye'de yayınlanan ilk kitabı Sığınak. Kurgusunu çok beğendim. Bazı kitaplar bir noktadan sonra kopar gider ama bu baştan sona okuyucu merakta bırakıyor. Jean-Christophe Garangé, S.J Bolton gibi yeni kitabını beklediğim polisiye gerilim yazarları vardır..Onların arasına girmeye aday gibi ilk kitabı ile..

Ewan'ın şu sıralar yeni kitabı Long Time Lost yayınlanmış. Beklemekteyiz...

İyi bir polisiye okumak isteyenlere tavsiye ederim...



SIĞINAK     CHRIS EWAN         NİL KARACA çevirisi    PEGASUS YAYINLARI

SIĞINAK

Okuduğum bir öykü veya roman adada geçiyorsa daha zevkle okuyorum nedense. Adada geçen filmleri de keza daha büyük zevkle izliyorum.

Ada deyince aklıma ilk  Virginia Woolf'un Deniz Feneri gelir. Ramsay ailesi ve adanın açıklarında deniz fenerine yapacakları gezi..

Sonra Johanne Harris'in Kıyıdakiler kitabı..Büyükbabasının yıllarca yaşadığı ada hayatından esinlenerek Fransa kıyılarında kendinin kurguladığı Le Devin adasında geçer..Bir röportajında Le Devin adasını ben hayal ettim ama bölgenin haritasını açtığımda onu görmek istiyorum der.


D.H Lawrence'ın Adaları Seven Adamı, Christian Signol'un Büyük Ada'sı, Marguerite Duras'ın Yann Andrea Steiner adlı eserindeki adası, S.J Bolton'un Shetland adalarını mekan tuttuğu Kurban'ı çok severek okuduğum kitaplardır..

Hep yabancı yazarlar demeyin sakın.. Ada olur da Yaşar Kemal Bir Ada Hikayesi dörtlemesi es geçilebilir mi?

Ya da Vedat Türkali'nin Mavi Karanlığı nasıl atlanır...

Bilge Karasu Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı..

Feryal Orhon Basık'ın çok severek okuduğum Ada Öyküleri kitabı..

Bodrum aşığı Cevat Şakir..

Son olarak Türk edebiyatına damgasını vurmuş üç önemli adalı yazar...Heybeliada'dan Aziz Nesin ve Hüseyin Rahmi Gürpınar ile Burgazada'dan Sait Faik Abasıyanık'ın deniz kokan, tarih kokan, insan kokan eserleri...

Ne yazacaktım neler yazdım :) Yazıya başlama amacım çok severek okuduğum Chris Ewan'ın Sığınak adlı eserini sizlerle paylaşmaktı. Başlığı bile yazdım..Bir anda üşüşüverdi ada hikayeleri..Peri tozu misali yayılıverdiler sayfama..Şimdilik ona sıra gelmedi..Bir daha ki sefere diyelim..Roman nerede mi geçiyor ? Tabii ki adada 😉😉