SIĞINAK

Dünde aynı başlığı atıp konuyu başka adalarda gezdirmiştim. Bu kez yine adadayız. İrlanda Denizinin ortasında Man Adasında.

Kısa bir süre önce ablası Laura'yı şüpheli bir ölüm sonucunda kaybeden Rob Hale geçirdiği bir motosiklet kazası sonucu gözlerini hastanede açar. Kendine gelir gelmez kaza anında yanında bulunan Lena adlı kadını sorar ama polis kaza yerinde ondan başka kimsenin olmadığını söyler. Polise Lena'nın eşkalini tarif eder. Genç kadın ablası Laura'ya çok benzemektedir. Rob kaza sonrası yaşadığı travmadan dolayı mı böyle birini hayal etmiş yoksa gerçekten kaza mahallinde Lena var mıdır?


Henüz bu sorunun cevabı bulunamadan Laura'nın ölümünü araştırmak üzere Londra'dan bir dedektif gelir. Rebecca Lewis ...Rob bu dedektifle birlikte ablasının ölümünü araştırırken ipuçları onları bir yandan da Lena'ya götürecektir.

Herkesin birbirini tanıdığı ufacık adada araştırmalar devam ettikçe devreye çevreci aktivistler, petrol baronları da girer. Rob ve Rebecca'nın tüm bunlara karşı savaşmaktan başka çareleri yoktur.

Chris Ewan'ın Türkiye'de yayınlanan ilk kitabı Sığınak. Kurgusunu çok beğendim. Bazı kitaplar bir noktadan sonra kopar gider ama bu baştan sona okuyucu merakta bırakıyor. Jean-Christophe Garangé, S.J Bolton gibi yeni kitabını beklediğim polisiye gerilim yazarları vardır..Onların arasına girmeye aday gibi ilk kitabı ile..

Ewan'ın şu sıralar yeni kitabı Long Time Lost yayınlanmış. Beklemekteyiz...

İyi bir polisiye okumak isteyenlere tavsiye ederim...



SIĞINAK     CHRIS EWAN         NİL KARACA çevirisi    PEGASUS YAYINLARI

SIĞINAK

Okuduğum bir öykü veya roman adada geçiyorsa daha zevkle okuyorum nedense. Adada geçen filmleri de keza daha büyük zevkle izliyorum.

Ada deyince aklıma ilk  Virginia Woolf'un Deniz Feneri gelir. Ramsay ailesi ve adanın açıklarında deniz fenerine yapacakları gezi..

Sonra Johanne Harris'in Kıyıdakiler kitabı..Büyükbabasının yıllarca yaşadığı ada hayatından esinlenerek Fransa kıyılarında kendinin kurguladığı Le Devin adasında geçer..Bir röportajında Le Devin adasını ben hayal ettim ama bölgenin haritasını açtığımda onu görmek istiyorum der.


D.H Lawrence'ın Adaları Seven Adamı, Christian Signol'un Büyük Ada'sı, Marguerite Duras'ın Yann Andrea Steiner adlı eserindeki adası, S.J Bolton'un Shetland adalarını mekan tuttuğu Kurban'ı çok severek okuduğum kitaplardır..

Hep yabancı yazarlar demeyin sakın.. Ada olur da Yaşar Kemal Bir Ada Hikayesi dörtlemesi es geçilebilir mi?

Ya da Vedat Türkali'nin Mavi Karanlığı nasıl atlanır...

Bilge Karasu Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı..

Feryal Orhon Basık'ın çok severek okuduğum Ada Öyküleri kitabı..

Bodrum aşığı Cevat Şakir..

Son olarak Türk edebiyatına damgasını vurmuş üç önemli adalı yazar...Heybeliada'dan Aziz Nesin ve Hüseyin Rahmi Gürpınar ile Burgazada'dan Sait Faik Abasıyanık'ın deniz kokan, tarih kokan, insan kokan eserleri...

Ne yazacaktım neler yazdım :) Yazıya başlama amacım çok severek okuduğum Chris Ewan'ın Sığınak adlı eserini sizlerle paylaşmaktı. Başlığı bile yazdım..Bir anda üşüşüverdi ada hikayeleri..Peri tozu misali yayılıverdiler sayfama..Şimdilik ona sıra gelmedi..Bir daha ki sefere diyelim..Roman nerede mi geçiyor ? Tabii ki adada 😉😉









ŞEHRİN KOKUSU

Geçmişten günümüze birbirine karışan büyülü bir kokusu vardır İstanbul'un..

Bir yandan deniz kokusu, diğer yandan yağmur kokusu öbür taraftan sokaklardan süzülüp gelen yemek kokuları sarıp sarmalar ortalığı.

Bazen de egzoz kokusu lağım kokusuna karışır ve bir inşaattan gelen toz kokusu da üstüne tuz biber olur.

Her semtin farklı kokusu vardır kendine göre...

Bazı sabahlar gittiğim Galata'nın kokusunu çok severim mesela..Güneş ışınları birbirine yaslanmış binaların aralarından arnavut kaldırımlı sokağa düşer. Burnuma geçmişe karışmış nem kokusu gelir..

"Yemek oldu haydi eve" diye seslenen annenin yaptığı yemeğin kokusu da vardır, Balkondan sallandırılan çamaşırların beyaz sabun kokusu da, Eleni Hanımın parfümünün kokusu da...

Marmara'nın iyot kokusu köşebaşındaki dönerin kokusuna karışır...Eminönü'ndeki balıkçı da eklenir onlara...

Hele ki kahvecinin önünden geçmeye görün..O kışkırtıcı kahve kokusu alır götürür insanı kırk yıllık hatırı olan anılara..Belki kaybettiğiniz bir yakınınız belki de uzun süre görmediğiniz bir arkadaşınız burnunuzda tütmeye başlar bir anda...☕🍵

Ya çingenelerin tezgahlarında rengarenk çiçeklerden yükselen kokulara ne demeli? Fulyasından karanfiline en misi 🌼🌹🌺 Sayıları gittikçe azalsa da mimozaları da unutmamak lazım...

İstanbul...Bir renk mozaiği..Bir koku demeti...







İSTANBUL KIRMIZISI

Önce kitabı sonra filmi geldi İstanbul Kırmızı'sının..Tipik Ferzan Özpetek filmi..Mekanları - genelde nerede olursa olsun şehrin eski mekanlarını kullanmayı sever Özpetek. Ben bunu geçmişe verdiği değer olarak görmüşümdür her zaman. Bu kez de İstanbul'un eski mekanlarında gezdiriyor seyircilerini. Boğaz da bir yalı, adada köşk, Galata ve civarı.
"İstanbul eski İstanbul değil artık. Anılarda kaldı. O yüzden dışarı bile çıkmak istemiyorum." diyor Süreyya Hanım filmin bir repliğinde İstanbul'un şu andaki halini anlatmaya çalışırken. Buradan yola çıkarak zaman zaman İstanbul'un siluetini bozan gökdelenlere ve inşaat gürültülerine de maruz kalıyoruz filmin karelerinde. 
Filmin konusunu hepiniz biliyorsunuzdur ama kısaca paylaşayım sizinle. "Orhan Londra'da yaşayan, ailesi trajik bir olayla dağılmış eski bir yazardır. Yıllar sonra ünlü yönetmen Deniz Soysal'ın yazmış olduğu kitabın son düzenlemelerini yapmak için onun çağrısı üzerine İstanbul'a geri döner. Soysal kitabında çocukluk anılarını anlatmıştır. Orhan’ın İstanbul’a geldiği günün ertesi sabahı Deniz ortadan kaybolur. Polis gizli bir soruşturma başlatır. Herkes Deniz’in bir daha geri dönmeyeceğini düşünmektedir. Polis Orhan'dan İstanbul'dan ayrılmamasını ister. Orhan bir yandan Deniz'in ortaya çıkmasını beklerken diğer yandan da  aile bireylerini ve arkadaşlarını daha iyi tanımaya başlar..



Oyunculara gelince; Halit Ergenç ve Tuba Büyüküstün'ü neredeyse ilk kez seyrettim diyebilirim. Seyirci gözüyle baktığım zaman -belki de baş rolün verdiği büyük sorumluluk altında- çok kasarak oynamışlar. Doğallıktan uzak, rol kesmişler diyebilirim. Bana göre Mehmet Günsür ve Zerrin Tekindor ki çok severim kendisini tüm doğallıklarıyla karakterlerine can vermişler. Mimikler hareketler. Rollerinin hakkını tam vermişler diyebilirim. Serra Yılmaz'ı hiç yazmıyorum bile benim çok ama çok sevdiğim bir oyuncudur. Ferzan Özpetek'in gözdesidir ve her zaman muhteşemdir. Çaçaron bir kahyayı oynuyor bu kez :) Çiğdem Selışık Onat'ı es geçemem. Eski bir İstanbul hanımefendisini tüm zarafeti ile beyaz perdeye aktarmış. Seyrederken acaba bu karakteri ondan başka bu kadar güzel kim canlandırabilirdi diye sordum kendime? Cevabını bulamadım. Minicik kısacık rolleriyle Şerif Sezer ve Ayten Göçer'de filme renk katan dev sanatçılardan..Nejat İşler'de her zamanki gibi..Rolünün hakkını veren yaramaz çocuk.
Son bir not eklemek istiyorum.. Ferzan Özpetek her zaman ki aynı konuyu işlemiş diyebilirim. Homoseksüelite...Bana göre mozaiğin farklı renkleridir onlar.Olması gereken ama maalesef toplumumuzda yaşanan her türlü rezilliği - kadın cinayetlerini, çocuk ve hayvan tecavüzlerini kaldırabilen insanlar varken maalesef onları kaldıramazlar. Toplumun kanayan yarasıdır. Ferzan Özpetek'te bunu her zaman filmlerinde konu yapar ama artık bana göre buna bir dur demenin zamanı geldi. Çünkü filmlerini her ne kadar çok sevsem de artık bir yazar tıkanması noktasına geldiğini düşünmeye başladım..
Kitaplarda sevmediğim bir şey vardır. Yazarın kitabın sonunu okuyucuya bırakması. Buraya kadar getirdim gerisini senin hayal gücüne bırakıyorum demesi. Burada da öyle olmuş..Arkamda oturan hanımlar son sahnede eeeee n'oldu şimdi diye birbirlerine sormaya başladılar :) 
Filmin sonunu yazıyım mı? :) Yazmayacağım :) tabii ki..
Biraz uzun oldu ama benim gördüklerim bunlardı. Güzel mi güzel.Seyretmeye değer mi? Kesinlikle evet..Mendil götürmeye gerek var mı? Hayır :)
Henüz görmeyenlere ve gitmek isteyenlere iyi seyirler diliyorum :)

BİR BAŞKADIR KADIKÖY




Kadıköy'ü sevmem için onlarca sebep var..Kitapçıları, sahafları, kahveleri, balık pazarı, birbirinden renkli mağazaları...Evet mağazaları..İşte burada bir es veriyorum..Hem de en kocamanından en sevimlisinden :)🐾🐱🐶

Yolu Kadıköy'e düşen herkesin dikkatini çekmiştir mağazaların içlerine ya da kapılarına sığınan minik dostlarımız..

İşte görüntüleyebildiğim  hayvan dostu mağazalardan bir demet :) Teşekkürler Oxxo, Oysho, Penti,Tefal, Gratis, Nezih, Uzak Işıklar, Karaca ve görüntüleyemediğim diğerleri..

Sizleri seviyorum 💕



Oxxo


Oysho 


Penti


Gratis


Uzak Işıklar


Tefal


Nezih


Akmar


Fahriye Cafe


Kedilerden söz açılmışken onu yazmadan geçemedim...
Tanıştırayım efenim...
Felix...
Kedim 😊🐈