HİKAYE DEDİM DE...





Bazen sayfalarca olur, bazen bir kaç kelime yeter istediğini anlatmaya...

İşte Hewingway'ın altı kelime ile anlattığı hikaye;

"For sale: baby shoes, never worn."

"Hiç giyilmemiş satılık bebek ayakkabısı."

Nerelere götürdü sizi ?

Neler canlandırdı içinizde ?

Yoksa çok mu tanıdık geldi bu kelimeler.?

İlk aklıma gelen çok iç açıcı bir hikaye olmadığı...

Ama belki de öyle değildir...

Altı kelime...Bir hikaye...


TRENLER ANILARDAN GEÇER...



Trenler anılardan geçer...Trenler ve anılar...Benim için birbiriyle çok bağdaşan iki kelime olmuştur her zaman. Çok ama çok severim tren yolculuklarını ve garları. Hele ki eski olanlarını. Yurt içi, yurt dışı bir çok yerde nereye gittiğinin hiç önemi olmadan sadece trene binmek için uğradığım ve birkaç istasyon sonra inip tekrar geri döndüğüm yerler bile olmuştur hayatımda. Hatta yazın okuduğum Paula Hawkins'in Trendeki Kız romanında kendimden çok şey bulmuştum. Okuyanlar bilir; hani şu trende giderken evlerin içine bakıp orada yaşayanlar için kafasında kendi hikayeleri yaratan kız gibi. Ben de geçip giderken çok hikayeler uydurmuşumdur kafamdan. Belki bir çoğunuzda aynı duyguları yaşamışsınızdır.

Aslında bugün burada İstanbul 9.Sahaf Festivali ile ilgili yazacaktım ama..Olmadı..Olamadı..Kaç gündür elim gitmedi bir şeyler yazmak için...


Her sene önümüzdeki yıl artık gitmem dediğim fuara bu yıl da gittim. Giderken bu kez aklımda bir kitap yoktu. Biraz geçiyordum uğradım gibi oldu. Stantlar arasında gezerken gözüm bir kitaba takıldı. Trenler Anılardan Geçer...Hani şu çok güzel ama çok güzel kitaplar yayınlayan ama sadece ve sadece doktorlara ve okul kütüphanelerine verip yalvarsanız yakarsanız da, ücreti neyse veririm deseniz de vermeyen, göndermeyen  Novartis  Kültür Yayınlarının kitabı. Bildiğiniz Novartis İlaç. ( Bu arada böyle yaptıklarını Yalnızın Işıkları Deniz Fenerleri kitaplarını almak için defalarca kendilerini aramam sonucu nuh deyip peygamber dememeleri ama azmin elinden hiç bir şey kurtulmaz kuralının arkasından giderek kitabı bir şekilde elde etmemden biliyorum. Bahsettiğim kitap Türkiye'deki deniz fenerlerini birbirinden güzel görselleriyle anlatan en güzel kitap. Bu güne kadar farklı kitaplar da yayınlandı ama bana göre en başarılısı diyebilirim. Benzer örneğini görmedim. Benim gibi deniz feneri tutkunlarına duyurulur.)

Neyse gelelim kitabımıza. Oturdum incelemeye başladım. Nereler yok ki...Hepsi birbirinden güzel garlar, trenler...Anı dolu, hüzün dolu, mutluluk dolu, kavuşma dolu, ayrılma dolu...Günün birinde bunlar yalnızca fotoğraflarda kalacak diyerek aldım.


Dört gündür kitabın 128. sayfasına takıldım kaldım. Ne zaman açsam gözlerim yaşarıyor. Boğazıma bir şeyle düğümleniyor. Oysa o gün eve geldiğimde kendime bir yorgunluk kahvesi yapıp ne kadar keyifle bakmıştım sayfalarına...Nereden bilebilirdim o sayfalara bir kaç gün sonra hüzünle bakacağım ve 128. sayfanın kararacağını.

O günde trenler geçti bu ülkede...Geride acı anılar bırakarak süzülüp gittiler rayların üstünden...Bu kez hüzünlü tren düdüklerinin yerini çığlıklar aldı. Bir çok anne, baba, genç için son istasyon oldu Ankara Garı...

Trenler anılardan geçer...Kapkara...




Ne güzel insanlar, ne değerler kaybettik o korkunç patlamada...Hiçbiri sıradan bir rakam değil...Hepsi ayrı bir yaşam hikayesi...Ne umutlar söndü, ne hayaller yok oldu...İnsanlık yok oldu...

Mekanları cennet olsun...

YA DA AKLINA KİTAPLAR GELEN...



Kış kadınlarının zamanı geliyor..
Yaz mevsiminin şımarıklığına ne yapsa ayak uyduramayan kadınların..
Yağmur başladığında niyeyse, aklına şarkılar gelen kadınların...

Ece Temelkuran

5 KİŞİ BİR İNSANA GİRMEYE VAR MISINIZ?



Malum kurban bayramı yaklaşıyor. Şehirde kurban satışlarının yapıldığı yerlere hayvanlar getirildi. Bayramı beklemeye başladılar.Hiç sevmediğim bir bayramdır kurban bayramı. Benim üzerimde o kadar büyük travmalar yaratan bir bayramdır ki o dönem et yemem, yiyemem. Zaten başımın da hoş olduğu söylenemez etle. 

Uzun süredir sosyal medya da paylaşılan ve çok beğenerek okuduğum bir yazıyı sizlerle paylaşmak istedim. Biliyorum pek çocuğunuz okumuşsunuzdur ama bir kez de benden olsun. 

Otuz senelik bir arkadaşımla telefonda bayramlaşıyoruz. Hayvan kesmiş yorgunluğunu anlatıyordu,
-Yedi kişi bir danaya girdik, sen ne yaptın?
-Biz 5 kişi bir İnsana girdik..
- Nası ya anlamadım ?
- 5 kişi diyorum, bir araya geldik, iki aydır çalışmayan birinin evine gittik.
2 aylık ev kirasını, birikmiş faturalarını ödedik, mutfağına ne lazımsa kolilerle indirdik.
Son olarak da esas müjdeyi verdik, bayramdan sonra yeni açılan Zorlu Center'de 2000 tl maaş+sgk+yemek ücreti işe başlıyorsun.
- Hadi hayırlı olsun.
- Çok güzel yapmışsınız da Kurban yerine geçer mi ?
- Senin et dağıttığın insanlar bu adam kadar sevindi mi ?
- Hayır, zannetmiyorum.!
- Öyleyse geçti..! Amaç kurban ( Allah'a yakınlaşmak, paylaşmak ) ise biz yakınlaşmak adına paylaştık, bu huzur ve vicdan rahatlığı bizim için bayram oldu
- Doğrusunu söylemek gerekirse kesim esnasında isyan edesim geldi, babama bir daha gelmeyeceğimi söyledim. Gelecek sene beni de aranıza alsanıza...
- Seve seve dostum..! Aslında herkes bu bilinçle guruplar kurup, 7 kişi bir dana yerine bir insana girse ortalık cennet çığlıklarıyla dolar. Bizler de iyi birşeyler yapmış olmanın mutluluğunu yaşarız..

Alıntı..


Ve diyorum ki...Ya böyle yapın...Yazıdaki gibi....Bir insanı sevindirin...Ya da böyle...Can alacağınıza yapacağınız ufak bir bağışla bir çocuğun hayatının kurtulmasına yardımcı olun...İnanın daha çok sevaba girersiniz...Seçim sizin. 



Şimdiden tüm sevdiklerinizle birlikte geçireceğiniz huzurlu ve mutlu bir bayram diliyorum.