BASILI KİTAPLARI TERCİH ETMEK İÇİN 10 NEDEN...



1 Banyoda da kitap okuyabilirsiniz.

Hiç banyo küvetinde kindle ya da nook ile kitap okumayı denediniz mi? En iyisi hiç denemeyin. Sonuç korkunç olabilir. Onlardan birini küvete düşürürseniz, bir daha çalışmayabilir. Peki ya kitabınızı düşürürseniz? Sadece biraz kurutmanız yeterli. İlk hali gibi. Korkacak bir şey yok edebiyat tutkunları.

2 Uçakta kitabınızı kapatmanıza gerek yok.

Hepimiz pilotun bütün elektrikli aletleri kapatmamız gerektiğiyle ilgili anonsunu bekleriz. Tabii ki e-kitabınız yalnızca kısa bir süreliğine kapatmanız yeterli ama bu keyfe ara vermeye ne gerek var? Kitaplar hiçbir zaman kenara konmamalı. Okumaya devam.

3 Güneşin altında kitap okumaya devam.

Günü sahilde mi geçirmeye karar verdiniz? Ya da tropik bir yerde tatile mi gideceksiniz? Kitabınız da size eşlik edebilir. Çoğu e-kitap okuyucu doğrudan günışığında kullanılamaz. Ekran aniden kararır ve okunmaz bir kitapla karşı karşıya kalırsınız. Oysa basılı kitaplar sizi asla hayal kırıklığına uğratmaz.

4 Raflarınızı doldurur.

Tabii ki kitaplığınızı e-kitap okuyucuları ile doldurabilirsiniz ama ne kadar güzel görünebilir ki? Oysa en son satın aldığınız kitap için rafta yer aramak oldukça keyiflidir.

5 Antika kitaplar harikadır.

Hiçbir e-kitabın ilk baskısı gibi bir şey söz konusu olamaz. Bu kadar basit. Kitaplığınız için orjinal bir klasik eseri bulmak mükemmel değil mi? Kapaklar biraz yıpranmış olabilir ancak bu yıpranmışlıktır eski kitabı değerli kılan. Klasik bir romanı elinde tutmanın hazzı tarif edilemez.

6 E-kitabınızı imzalatamazsınız.

E-kitap okuyucularında imza toplama gibi bir planınız yoksa, okuduğunuz yazarların kitaplarını imzalatmayı unutun. İmzalı kitaplar çok ince düşünülmüş ve kişisel hediyelerdir. Yazarlar, kitap imzalama günlerinde onurlanırlar ama bir e-kitap okuyucusunu imzalamaları imkansız.

7 Kütüphaneler ve Kitapçılar!

Eğer bir kitap kurduysanız, kütüphanelerin ve kitapçıların önemini bilirsiniz. Kâğıt kokusu ve çevrenizi saran yoğun bilgi size sarhoş eder. Bu mekânların kitapsız bir anlamı yok tabi ki.

8 Uzun bir romanı bitirmek çok daha keyifli.

Her kitabı bitirmek keyiflidir elbette ama bin sayfalık bir kitabı arka kapağını çevirerek sonlandırmak ekranda bir tuşa basmaktan çok daha iyi.

9 Çizmek için ilham kaynağı!

En son ne zaman bir Nook’un üstünde bir çizim gördünüz? Kesinlikle görmemişsinizdir. Kitaplar bu konuda çok daha iyi.

10 Kitaplar ölmez!

Sayfaları parçalanabilir ve kapağı zarar görebilir ama kitaplar ölmez. Heyecan içinde okuduğunuz bir romanın en güzel bölümünde e-kitap okuyucusunun pilinin bitmesi kadar sinir bozucu bir şey olamaz.

Sonuç çok basit : Kitaplar kesinlikle daha iyi.

-Alıntı-


KİTAP OKUMANIN YARARLARI



1-Kitap Okuma Bir İlaçtır:
2-Kitap Okuma Hayatı Sevdirir
3-Kitap Okuma Düşünceleri Olgunlaştırır Okuma; düşünceyi besleyen, geliştiren ve çabuklaştıran ana kaynaklardan biridir.
4-Kitap Okuma Stresi Azaltır
5-Kitap Okuma Zihni Açar, Hantallıktan Kurtarır
6-Kitap Okuma Güzel Görmemizi Sağlar
7-Kitap Okuma Bizi ‘Bir Bilen” Yapar
8-Kitap Okuyanın Güvenilir Bir Çevresi Oluşur
9-Bilgi dağarcığımızı ve kelime hazinemizi zenginleştirir.
10-Anlama gücümüzü ve konuşma yeteneğimizi kuvvetlendirir.
11-Genel kültürümüzü artırır. Etkin ve etkili bir insan olmanın yollarını açar.
12-Meslek hayatımızdaki başarı düzeyimizi yükseltir.
13-Dünyaya bakış açımızı değiştirir.
14-Toplumsal ilişkilerimizin kalitesini artırır.
15-Okul hayatındaki başarıları pekiştirir,
16-Hayal gücümüzü geliştirir.
17-Okumak haz duymaya, zihnimizi süslemeye, karar verme yeteneklerimizi geliştirmeye yarar. İnsanı olgunlaştırır, erdemli kılar.

Okuma olayı bir uzun yolculuktur; beşikle başlar, mezarla biter. Okulla beraber biten okumalar yarıda kalmıştır. Okuma iğneyle kuyu kazmaktır; kararlılık ister, sabır ister. Okuma bir arayıştır, hakikati, doğruyu, güzeli arayış. Her arayış içinde bulma heyecanını barındırır. Bulursunuz, ikinci, üçüncü... Arayışlar başlar. Umut ve heyecan, okumanın ayrılmaz iki vasfıdır. Okuma insanlığın, umut ve heyecan da canlılığın şartıdır.

-Alıntı-

BABALAR GÜNÜ...





Bu aralar Babalar Günü için reklam yapan firmalara çok kızıyorum. 

Kazanacakları 3-5 kuruş yüzünden Soma'da babalarını yitiren çocukları ellerinin tersiyle bir kenara itiyorlarmış, görmemezlikten geliyorlarmış gibi geliyor ve bu kadar vurdum duymazlık oldukça fazla geliyor bana. Yanılıyor muyum? Yoksa çok mu duygusal davranıyorum. Ne yanılıyorum ne de duygusal davranıyorum bence...Galiba olması gerektiği gibi insanca düşünüyorum...

Lütfen biraz duyarlı olalım...

Yoksa Soma ve orada babalarını yitiren çocuklar bu kadar çabuk mu unutuldu ?...

SON KİTABEVİ...TÜM KİTAPSEVERLERE...





20 Dakikanızı ayırıp seyreder misiniz ? Tüm kitapseverlere...



The Last Bookshop / Son Kitabevi (Türkçe altyazı)



KIŞ UYKUSU



Tebrikler Nuri Bilge Ceylan ve Kış Uykusu'nda emeği geçen herkese...





Son günlerde yaşadığımız acı olaylardan sonra kaskatı buz kesmiş yüreğimi ısıttınız. Bir nebze de olsa başarınızla gülümsetebildiniz...

Bu ülkede bireysel de olsa güzel şeyler olduğunu gösterdiniz...

Teşekkürler...








ODASINDA KALMAYI BAŞARABİLENLERE...PARİS SIKINTISI...




"La Bruyere bir yerlerde, "Yalnız olamamanın büyük mutsuzluğu!" der, kendi kendine katlanamamaktan korkarak kalabalıkta kendilerini unutmaya koşanları uyandırmak ister sanki. 
Bir başka bilge, yanılmıyorsam Pascal, "Neredeyse tüm mutsuzluklarımız odamızda kalmayı bilememiş olmamızdan geliyor başımıza," der, böylece, içe kapanış hücresinde, mutluluğu deviniminde, bir de yüzyılımın güzel diliyle konuşmam gerekirse, kardeşçil diye adlandırabileceğim bir fuhuşta arayanları getirir aklımıza."

Paris Sıkıntısı - Charles Baudlaire

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları... 

19 MAYIS



19 MAYIS ATATÜRK'Ü ANMA GENÇLİK VE SPOR BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN...




BU KEZ İÇİMİZ KAPKARA VE BURUK OLSA DA...

KÖMÜR KARASI SOMA...

Kapkara, kömür karası bir güne uyandım bu sabah yine. Göğsümün tam ortasında taşıdığım bir ağırlıkla. Gün boyu kalkmadı oradan daha ağırlaştı haberleri seyrettikçe. Nefes almakta zorlandım ve halen de öyleyim....Şu ana kadar resmi rakamlara göre 274 (?) madencimizi kaybettik. 274 baba, eş, ağabey, kardeş, oğul...Kaç eve ateş düştü ve bizlerinde yürekleri dağlandı onlarla birlikte...Çığlıklar yükseldi Soma'dan tüm dünyaya ama ne fayda. Giden geri gelmiyor, getirilemiyor maalesef. 

Soma Madeni...Hayatımın ilk yıllarını geçirdiğim yer...Hayal meyal hatırlıyorum tek katlı ufacık lojmanımızı, üzerleri sürekli tozla kaplı çam ağaçlarını ve bana o zamanlar devasa gelen iş makinalarını. Şehre indiğimiz, galiba arkasından binilen, hafızamın bir oyunu değilse, kapalı ahşap kasa belki de kamyondan yapılma o tozlu topraklı yollarda gaçırdıyarak ilerleyen otobüsü ve insanların birbirleriyle yol boyunca sohbetlerini. 

Babamın akşamları eski bir jiple eve bırakılışını camın önünde dört gözle beklerdim tüm madenci çocukları gibi. Ben bunun nasıl bir his olduğunu yaşayarak öğrendiğim için, şimdi o beklenen babaların artık evlerine dönemeyeceklerini ve o çocukların artık dört gözle bekledikleri babalarına sarılamayacağını bilmek üzüntümü kat be kat arttırıyor.  

Bugün anılarımın üzerine kapkara kömür tozları yağdı. Gözyaşlarım sel oldu aktı ama ne fayda. Kötü haberlerin gelmesini engelleyemedi. Her haberleri açışta biraz daha kahroldum, öfkelendim, söylendim...Yüreğimi dağladınız Soma Madencileri...Dualarım sizinle, kalbim sizinle...Keşke bir faydası olsa...

Nur içinde yatın, mekanınız cennet olsun. 




1964 yılı Soma Madeni...O zamanlar daha mı modernmiş acaba? 

DUALARIMIZ SİZLERLE...






"Yüz karası değil, kömür karası Böyle kazanılır ekmek parası" 


"Kızım okuyup hemşire olacak. Oğlan ne iş olsa yapar nasılsa. Siyah keten bir pantolon istiyordum, aldım. Bundan sonra kazancım çocuklarım için."
Bir madencinin hayatı....Okumak isteyenler için...

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/26412904.asp

ÇOCUK ÖLÜMLERİ Mİ DEDİNİZ ?




Bugün karşılaştığım basit ama çok şey anlatan olay son zamanlarda çocukların başına gelenlerin sadece ve sadece ailelerin ilgisizliğinden kaynaklandığının en güzel örneği idi. 

Akşam üstü okuldan eve servisle dönen kızımı almak için bahçeye inerken asansör kapısında aynı binada oturduğumuz ama tanımadığım bir hanımla karşılaştım. Ben çıktım o bindi. Çıkış kapısına doğru ilerlerken elinde topla 2-2.5 yaşlarında bir çocuk girişte duruyordu ve kadının asansöre bindiğini görünce arkasından anne diye çığlık atarak ağlamaya başladı. Ben de dönüp çocuğa "senin annen mi?" diye sordum. Çocuk kafasını sallayarak "evet" dedi. Bende dur bekle seni almaya gelecektir dedim ve çocuğun yanında beklemeye başladım çünkü girişte sadece ikimiz vardık. Beklemenin nedeni ise çocuğun yalnız olması ve bazen binaya tamire gelen kişilerin bodrum katı kullanması idi. Güvenlikli bir site ama sonuçta yalnız bir çocuk vardı ortada.

Bir süre sonra çocuk biraz sakinleşti o sırada kapıdan bir elinde çocuk arabası bir elinde cep telefonu ile konuşarak içeri bir adam girdi. Çocuk dönüp "baba" diye işaret etti. Bende dönüp annesi çıktı yalnız kaldı ağlıyordu dedim. Adam hiç umursamadan tel ile konuşarak asansöre bindi ve gitti. Neyse ki bu kez çocuğu almayı ihmal etmedi.

Bu kadar vurdum duymazlık bana çok ama çok fazla geldi. Ufacık çocuğunu, tanımadığı beni gördüğü halde asansöre binip giden kadının nasıl bir anne olduğunu ve peşinden gelen babanın da nasıl bir baba olduğu hala düşünüyorum. Acaba diyorum bir kez daha kendileri ile karşılaştığımda yaradana sığınıp çocuğu niye dünyaya getirdikleri sorsam mı kendilerine ?


Boşuna değil son zamanlarda çocuk felaketlerinin ardı arkası kesilmiyor. Küçük ama mide bulandıran bu yaşadığım dakikalar bana nedenini çok güzel anlattı.