KAPKARA BİR GÜNE UYANMAK...


"Özgürlük ve demokrasi kelimelerini sürekli duyduğunuz dakika şüphe edin. Gerçekten özgür memleketlerde kimse size özgür olduğunuzu sürekli vurgulamaz."

Jacque Fresco


Yok,kaç gündür elimi süremiyorum. İçimden gelmiyor bir şeyler yazmak. Kapkara bir güne gözlerim ve boğazım yanarak uyanıyorum günlerdir. Daralıyorum, boğuluyorum. Sıkıntı içinde gündemi takip ediyorum. Bir yandan hedefleri uğruna günlerdir birilerine bir şeyler anlatmak için çabalayan gencecik insanlar ve onlara canı gönülden destek verenler, diğer yandan hava da uçuşan yalanlar, tehditler, penguenler, sonu gelmez boş kafalı bir sürü insanı saatlerce ekran başına kitleyen mide bulandırıcı diziler, kalitesiz programlarda yarış halinde olan TV ler. İstinaları ayrı tutuyorum tabi kii. 

Kimse kimseye günaydın demek istemiyor çünkü günü aydınlatan hiç bir şey yok .Nereye kadar sürecek  bu olaylar, kim barışçıl bir şekilde kimsenin kılına zarar gelmeden, ki bugüne kadar olamadı maalesef, dur diyebilecek ve son noktayı geçmişe, çevreye, insana saygılı bir şekilde koyabilecek? İstediğim ve beklediğim bu. Umarım olur.  Daha fazla kan dökülmesini daha fazla can yanmasını istemiyorum artık. 

Türkiye'nin hayatlarımıza eklediği bu  son hikayenin de en kısa zamanda sorunsuz ve mutlu bir şekilde bitmesini istiyorum. Çok mu şey istiyorum acaba? 




Ve bu videoyu youtube da paylaşan Can Kartal'a...Ellerine sağlık...Her kimsen, nerede yaşıyorsan...

Son olarak Gezi  Parkındaki gençlerin ailelerine yazdığı mektubu paylaşmak istiyorum sizlerle...

Genç çapulcular ailelerine seslendi

Genç çapulcular ailelerine seslendi

Gezi Parkı eylemcileri Facebook'ta ailelerine hitaben bir yazı yazdı. 'Genç çapulcular' ailelerine "Her şeyin çok daha sertleşebileceğinin farkındayız. Fakat kararlıyız, bilinçliyiz, özenliyiz. Panik yapmıyoruz" dedi.

Ailelerinden Gezi Parkı'nın acil ihtiyaç listelerini takip etmelerini isteyen 'genç çapulcular', "Lütfen en çok bizim çektiğimiz videoları izleyin, bizim yazdıklarımızı okuyun. Onlar yalan söylüyor, çarpıtıyor; biz her şeyi olduğu gibi aktarıyoruz. (İlk defa sizlere her şeyi anlatıyoruz)" ifadelerini kullandı ve metni, "Sizleri çok seviyoruz. Birbirimizi de çok seviyoruz. Histeri derecesinde seviyoruz. Hepimiz on numara çocuklarız, arada manita yaparsak şaşırmayın. Biz sizi ararız, şarjımızı idareli kullanalım. :)" diyerek sonlandırdılar.
Genç çapulcular imzalı metin şöyle:

Haberin devamını okumak için linke  tıklayınız...

Aydınlık güzel sabahlara uyanmak dileği ile....







''Ve diyorum ki:
Anlatacak bir şeylerin varsa yarınlara
Okunmamış bir kitap
Söylenmemiş bir söz
Yapılmamış bir resim gibi
Sevgi üstüne, barış üstüne, kardeşlik üstüne
Durma kardeşim...''

Goethe




ATİLLA BİRKİYE'DEN HELAL OLSUN O GENÇLERE...




PAZARTESİ YAZILARI

HELÂL OLSUN O GENÇLERE

Bir şeyleri anımsadık birdenbire. Orhan Veli’nin şiirindeki gibi her şey birdenbire oldu. Önce birkaç ağaçla başladı mesele. Bir grup genç, çadır kurup nöbet bekledi. Ağaçları kestirmeyeceklerdi. Derken acımasız bir polis saldırısı. Onlar da direndi bu saldırılara; öyle bir direndiler ki sonradan çöpleri bile topladılar. Derken bir dayanışma seli aktı İstanbul’un dört bir yanından Taksim’e, o kanlı Meydan’a! Ne kanlar aktı o Meydan’da bugün kadar, demokrasi için, özgürlük için…
Gezi Parkı’nın gönüllü nöbetçileriyle dayanışma çığ gibi büyüyordu.  Birkaç ağaçtı başlangıç ama bu tepki bir birikim sonnucuydu. Necatigil’in şiirindeki gibi yayı daha germe kıracaksın; yay aşırı gerildi ve kırıldı. İstanbullular, ağacına, haklarına, özgürlüklerine, yaşam biçimlerine, kentlerine sahip çıkıyordu. Direndiler, günlerce uykusuz kaldılar, biber gazı yediler, insanlık dışı hareketlere mâruz kaldılar, cop yediler, plastik mermi yediler… bütün kenti gaz kaplamıştı ama yine de Meydan’ı ele geçirdiler. Yediden yetmişe, çok farklı siyâsî görüşü olanlar, dünya görüşü olanlar, olmayanlar yan yanaydı.
Polisin dehşetengiz şiddetini anlamak olanaksız. Ama burası Türkiye, çok anlaşılır bir şey. Yıllardır böyle değil mi? Kimse buna dur demedi; demesi gerekenler demedi. Polis acımasızdı ama kimlerden emir alıyordu. O emiri verenler kimlerden emir alıyordu, vb. Başbakan’ın, İçişleri Bakanı’nın sözü mü geçmiyordu yoksa bu olanlar onlar için normal miydi? Hükümet uyuyor muydu? Meclis’in büyük bir kısmı! Cumhurbaşkanı niye edilgendi? Ama bu olanlar ayıp ve insanlık dışı. Bu saldırılarda utanç verici sahnelere tanık olduk; bizim televizyon kanallarımız kendi varlıklarını inkâr edercesine es geçti ama bir-iki yerel kanal ile yabancı kanallar görüntüleri bize ulaştırdı; tabii ki dünyaya da. Bu iletişim çağında başını nasıl kuma gömeceksin!
Türkiye’nin birçok kentinde, İstanbul’la, Gezi Parkı’yla dayanışma eylemleri yapıldı. Oralarda da polis copu, bol bol biber gazı, zırhlı araçlar vb. vardı. Oralarda da acımasızlık, şiddet vardı! Niye? Her şey bir kenara bu acımasızlık niye?
Günlerdir gençlerin başını çektiği isyan sürüyor, direniş sürüyor; güneş, yağmur demeden. O biber gazlarına karşın, polisin acımasızlığına karşın, uykusuzluğa, yorgunluğa karşın sürüyor. Çok farklı görüşteki insanlar, yediden yetmişe bir araya geldi ve direndi. Haklıydılar. Kimisi hastanelik oldu, kimisi komaya girdi, kimisi gözaltına alındı; ama yılmadılar.
Yarın ne olur bilinmez; teorik olarak bildiğimiz ancak pratiğini asla tahmin edemeyeceğimiz bir tepkiyi/dayanışmayı/eylemi İstanbul halkı gösterdi. 31 Mayıs, İstanbul için önemli bir tarih, Türkiye için de; birdenbire kabardı halk, kendiliğinden, direktif falan almadan, birtakım odaklarca yönlendirilmeden, sağduğuyla, sezgiyle, bizi insan yapan saf özelliklerle…
Ama o bir grup gençti bunu başlatan. Bu kabarmanın nedeni, onların kararlı, cesur, akılcı eylemleriydi. 31 Mayıs’ı “tarih” yaptılar. Helâl olsun onlara, helâl olsun. Onlar şunu gösterdi bizlere. Bir yazardan esinlenerek söyleyeyim:
İstanbul ulan burası, İstanbul!

00.00, 3 Haziran 2013 Pazartesi, Kabataş-İstanbul

KAOS YA DA KİN







"Bütün çocuklar iyi hikaye anlatıcılarıdır. Ama ille de iyi hikaye anlatmaları gerekmez. Çünkü hayal güçleri henüz tornadan geçirilmemiş, sözcükleri ortak anlamlarla zincirlenmemiştir. Nasıl görüyorlarsa öyle anlatırlar ama büyüdükçe başkaları gibi görmeye başlarlar. Vahşetleri ve merhametleri de kendilerine özgüdür. Hepimiz çocukken sahip olduğumuz kişilikleri büyüyor olmaya kurban ederiz."

Jaklin Çelik - Kaos ya da Kin
Büyümenin Türkçe Tarihi

KİTAP OKUYANIN KAVGASI :)


Kitap okuyanın kavgasıda farklı oluyormuş :)))


FOTOĞRAFTA ÇIKMAK




pazarcılar gitmiş ipleri kalmış
ilkyazla birlikte – güz çekmiş saçlarından –
boşluğun ölüsü kalmış.

ben ilkyaz filan görmedim – diyor –
beyoğlu’nda, aynalı pasaj’daki
beyaz giysili düğmecileri saymazsam
bir de
şu şaşkın cumartesiyi
masa örtüsünün üstünde
su kenarlarında üşüyen kelebekler gibi
konup konup kalmıyor ya, onu
saymazsam diyor
ve diyor ki – bir şey demiyor –
ah bu çekik gözlü akşamüstleri!

(ayçiçeği yiyen çocuk
yün ören kadın
rakısını yudumlayan adam
sokağa bakan herhangi bir oda
arka bahçede
herhangi bir mermer masa)
ah bu iri gözlü akşamüstleri

ve kahverengi
(herhangi bir yarın
herhangi bir yarından sonra)
diyor ki – bir şey demiyor –
öyleyse neden sığdırıyorum bu görkemli güne
durup dururken
bir piknikteki o dayanılmaz can sıkıntısını
ve neden
kar yağınca bütün meyhaneler birbirine benzer
ve tenha semtler
ve gelmiş geçmiş bütün yolculuklar
- ve oteller oteller –
birbirine
uzun uzun düşünmeli bunları da.

bir fotoğrafta çıkmak gibi oluyor her şey
anlamadığı bu
- ve anladığı –
ben ki bir boy fotoğrafıyım – diyor –
yaşarken yaşamazken
ikisi de aynı şey
aynı
yani bir fotoğrafta çıkmak
- ah bu kımıltısız akşamüstleri! –

boşluğun ölüsünü kaldırıyorlar
kadınlar kirpikleriyle
adamlar yere bakarak
çocuklar incecik dudaklarıyla
o
‘bir fotoğrafta çıkmak’
durarak kaldırıyor boşluğu
çünkü
fotoğrafta çıkmak
çoktan ödünç almış oluyor onu.

Edip Cansever - Fotoğrafta Çıkmak

GÜNAYDIN :)





"Küçük şeylerden keyif alabilmek...
Lüks şeyler yerine zarafet aramak...
Saygı istemek yerine değerli olmak...
Zengin olmak yerine muhtaç olmamak...
Sıkı ça
lışmak, sessizce düşünmek
ve dürüst konuşmak...
Yıldızları, kuşları, kelebekleri ve bilgeleri, açık kalple dinlemek...
İşte benim senfonim..."


William Ellery



METİN ELOĞLU'NDAN BİR KAÇ DİZE



"Ense köküne vur bir odun
Yüzükoyun kapaklansın deyyus
İnsanını hor gördüğü
Somununu haraca kestiği
Bağımsızlığına diş bilediği
Şu toprağı öpsün"

Özgür Edebiyat'ın 39 sayısında okuduğum Metin Eloğlu'nun dizelerini paylaşmak istedim bugün.  Ve Vedat Günyol'un şair hakkında yazdıklarını;

"...mizah sınırlarını hınzırca aşan, çoğu kez iğneleyici, ısırıcı, yer yer saldırgan, ama yine tatlı srt bir dille, zengini yoksulu, ezeni, ezileni, kurnazı akılsızı ayırt etmeden, yanında yöresinde herkesleri eleştirerek çıkarmaya çalışır. (...) Genellikle argoya kaçan, burjuva bozuntusu 'kibar' çevreleri, eşek, hıyar, çiş gibi sözcükleri 'affedersiniz'siz kullanmayan o çıtkırıldım, yapma, ikiyüzlü, o sonradan görmeler dünyasını alaya alır. "

Doğan Hızlan ise şair için şöyle demiş;

"Şairin belli özelliklerinden biri de toplumsal yergidir. Yergi çok şiddetli ve kesindir, hakaret eder gibi toplumu eleştirir, haksızlığa, sömürüye lanet eder, bütün dengesizliklere, kötülüklere karşı yüreğini koyar ortaya."

Hadi şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve düşünün hangimizin içinden birine veya birilerine karşı böyle sözler geçmemiştir? Hepimizin geçmiştir. Ben düşünmedim diyen yalan söyler bence. İnsanın iç sesini dışarı vuran dizeler dökülmüş Eloğlu'nun kaleminden vefatına kadar. Edebiyatı kendi deyimi ile "edeble sınırlamadan", sansürsüz, neyse olduğu gibi belki de iki yüzlülüğe kaçmadan. 

Özgür Edebiyat'ta,  Yasaklanmış Şiirler -3'de  Veysel Çolak "Metin Eloğlu :"Ayıp Sözcükler" algısına itiraz" adlı yazısında şairi ve şiirlerini anlatmış. Kitapları toplatılmış, tutuklanmış, akademiden atılmış ve aldığı cezalar nedeniyle askerliğini ancak beş yılda bitirebilmiş. Bir çok yazarın başına gelenler gelmiş onunda başına. O da mısralarına dökmüş tüm hayatını, öfkesini, protestolarını...İçimizden biri olarak bu dünyadan geçip gitmiş arkasında bir dolu eser bırakarak. Ve edebiyat dünyasının kaybolan değerleri tablosunda yerini almış arkasında hala onu hatırlayan okuyucuları bırakarak.  


GÜNÜN AYRACI :)

Günün ayracı ilan ediyorum aşağıdaki kitap ayracını. Hem sayfayı hem kalınan satırı gösteriyor. Eh başka ne istesin kitap ve okuru :)