Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz.
Kuklacı 'felek' usta, kuklalar da biz.
Oyuna çıkıyoruz birer, ikişer,
Bitti mi oyun, sandıktayız hepimiz.

Ömer Hayyam

21 Aralık Dünya Roman Kahramanları Günü


Wain'nin Kedileri

Son günlerde Uygarlığı Değiştiren 100 Kedi kitabını okumaya başladım. 

Füg besteleyen kediden, yazarlara esin kaynağı olan kedilere, denizci kediden hava saldırılarına kafa tutan kedilere, Antartika'yı keşfeden kediden uzaydaki ilk kedi Felix'e, gemileri batıran kediden, Japon tapınak kedisine kadar dünyanın dört bir yanından derlenmiş kedi hikayeleri var. 

İngiliz şair ve romancı (kitapta böyle yazıyor) Thomas Hardy'nin ise kalbini gerçek anlamda bir kedi çalmış. Ölümünden sonra kalbinin ve vücudunun farklı yerlere gömülmesine karar verilen Hardy'nın kalbi cenaze levazımatçısı tarafından bir bisküvi kutusuna konmuş. Ertesi gün kutuyu boş bulan levazımatçı kalbin kedisi Cobby tarafından yenmiş olabileceğini düşünmüş. Kalbi gömmek zorunda olduğundan ve kalp Cobby'nin midesinde olduğundan...Hikayenin gerisini siz   tahmin edin artık. Evet aynen öyle Cobby'yi de boğazlayıp ikisini birlikte gömmüş. 


Bu vahşet hikayesinden sonra en çok Kıvılcım'a güldüm. Kıvılcım 11000 volt elektriğe çarpıldıktan sonra tüylerinden duman tüterek ve topallayarak sağ salim çıkmış elektrik santralının içinden. Tamam kediler dokuz canlıdır ama 11000 voltta biraz fazla değil mi?



Bütün bunların içinde biraz da Peter'den bahsetmek istiyorum. Peter, İngiliz ressam Louis Wain'in tablolarına esin kaynağı olan kedisi. Mesleğimin temelini atan odur diye bahseder Wain onunla ilgili bir yazısında. Peter yıllar boyu Wain'in tablolarında yer alır. Elbiseli kediler, iki ayak üzerinde yürüyen kediler, gözlükler kediler çizer kedisine bakarak. 1886 yılında Illustrated London News için çizdiği bir sayfa büyüklüğünde A Kitten's Christmas Party adlı resmi sayesinde üne kavuşur. 






Hayatının sonlarına doğru Wain yirmi yılını şizofreniden hastanede geçirir. Dibe vuruşu resimlerine huzursuz kedi figürleriyle yansıtır. Elbiseli kedilerin yerini parlak, ürkmüş, şakın kediler alır. Son zamanlarında çizdiği kedilerin şekilleri değişse bile orjinalinde Wain'in ilham kaynağı Peter yatıyordu. 



Wain'in ve Peter'in hikayesini okuyunca tablolarını araştırdım ve karşıma birbirinden sevimli kediler çıktı. İşte Louis Wain'in kedileri...Tüm kedi severlere gitsin :)



Uygarlığı Değiştiren 100 Kedi       Sam Stall     Can Yayınları       Ayşen Anadol çevirisi

Siste






Ne tuhaf, siste yürümek!
Her çalı, her taş ıssız,
Ağaçlar görmüyor birbirini,
Hepsi de yalnız.

Hayatım aydınlıkken henüz
Dostlarımla doluydu dünya.
Çöktü işte şimdi sis,
Biri yok ortalıkta.
Karanlığı bilmeyen
Bilge değil, olamaz.
İnsanı ayıran her şeyden,
Karanlık: hafif, kaçınılmaz.
Siste yürümek ne tuhaf!
Yalnız olmaktır yaşamak.
Kimse kimseyi tanımaz,
Herkes yalnız.

Hermann HESSE

Çeviren : Behçet NECATİGİL

Kitap Sevmek





"Kitap sevmek başka bir şey tabii ki. Pek anlatılacak gibi bir duygu değil. Kaborüko okurları onun nasıl his olduğunu, insanın nasıl kendini kontrol edemeden mutluluk ışıkları saçtığını bildiği için bu mutluluğu tarif etmekle vakit kaybetmek istemiyorum. Bir yaratıcının olağanüstü dünyasının büyüsüne kapıldığınızda oradan çıkmak istemiyorsunuz haliyle. Onu bulduğunuzda, kendinizi bu kadar mutlu eden bir şeyi bulmuşken sırtınızı dönüp gidecek değilsiniz. Ben de dönemiyorum. Durmadan sayfaları çeviriyorum."

Yukarıda okuduğunuz satırları ben yazmadım. Bu güzel cümleler Radikal Kitap'ta Kaborüko köşesini yazan Görkem Yeltan'ın kaleminden dökülmüş. Yazara hediye edilen bir kitaptan bahsederken böyle anlatmış kitap sevgisini. Benim çok ama çok hoşuma gitti ve Radikal Kitap'ın bu sayısını okumayanlar için ufak bir bölümünü paylaşmak istedim. İflah olmaz kitapsever olarak bu satırlar kitap tutkumda yalnız olmadığımı hatırlattı. Kitap sevgisi böyle bir şey işte asla arkanızı dönüp görmemezlikten gelemiyorsunuz. 

Yalnız değilim galiba...Ne güzel :) Bu sevginin dalga dalga herkese yayılması dileği ile...

http://kitap.radikal.com.tr/AnaSayfa/

Kararsız Okur: İçinizden yazar çıkar mı?



Sabitfikir'den Aysu Önen'in yazısı...Ne dersiniz içinizden yazar çıkar mı? 


Thomas Mann, yazarı şöyle tanımlamış: diğer insanlara kıyasla, yazmakta zorlanan kişidir. Yani yazmakta zorlanıyorsanız, doğru yoldasınız. Hemingway demiş ki; yazmak kolay, tek yapmanız gereken klavyenin başına oturup kanamak. Yazmaya oturmadan önce yapmanız gereken ise okumak ve daha çok okumak, diye önermiş Faulkner.

Edebiyat kuramı üzerine yazılmış bütün kitaplar yazarlıkla ilgili ipuçlarıyla dolu. Kuram değil, tecrübeden öğrenirim derseniz, yazarların kendi yazı maceralarında yanıtlar bulabilirsiniz. Kısa yoldan teknik bilgiler isteyenlere, yaratıcı yazarlık öğreten metodlar var. Yazmak konusunda ortaya atılan her kuram, önerilen her teknik, ünlü yazarların öğütleri, sayfalarca müsvedde, ilham perileri, bol kahve bir araya gelse içinizden bir yazar çıkar mı? Önünüzde duran o boş beyaz sayfa hala sözcükler bekliyorsa sizden, okları takip edin; ustanızı, öğretmeninizi, ilhamınızı bulun.




Bir Varmış, Bir Yokmuş, Bir İnci Pastanesi Varmış





Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde 15 yaşında İstanbul'a gelen bir çocuk varmış. Bu çocuğun adı Luca Zgonidis'miş. Babasının ölümünden sonra pastacı çıraklığı yapmaya başlamış. Her gün yeni bir şeyler öğreniyor, unun, şekerin, kakaonun içinde kayboldukça bir gün öncesinden daha lezzetli pastalar yapıyormuş. O zamanlar Beyoğlu'nda Tokatlıyan diye bir otel varmış. Luca, Tokatlıyan'da ve Park Hotel'de mesleğinin inceliklerini iyice öğrendikten sonra çıraklıktan ustalığa geçmiş. Günün birinde bir arkadaşıyla birlikte kendi yerlerini açmaya karar vermişler ve birbirinden şık mini mini hanımların, kaytan bıyıklı beyefendilerin gezdiği İstiklal Caddesi'nde bir dükkan tutmuşlar ve pastanelerini açmışlar. İşte böyle doğmuş İnci Pastanesi. 



Söylenen o ki ilk zamanlar çok zorluk çekmişler. Doğru dürüst para kazanamamışlar ama Luca bir gün bir sürü malzemeyi karıştırarak çok güzel bir profiterol yapmış. İnsanlar profiterolü çok ama çok beğenmişler. Bir tadan bir kez daha tatmak istiyormuş. Hımmm büyülü bir şeymiş bu profiterol. Git gide bütün şehre yayılmış ünü. Herkes bu leziz tatlıyı denemek için İnci'ye geliyormuş. Randevular orada veriliyor, büyük aşklar yaşanıyormuş. Şehre olduğu kadar senelere de yayılmış ünü. O zamanlar annesinin elinden tutarak kapısından girenler yıllar sonra sevgilileriyle el ele çıkmışlar kapısından. Mutluluk saçan bir yermiş orası. 

Aylar ayları, yıllar yılları kovalamış. Beyoğlu'nda değişiklikler başlamış. O birbirinden zarif mini mini hanımlar, fötr şapkalarını çıkartarak birbirini selamlayan kibar beyler sisler içinde yok olmuşlar. Yerine başkaları gelmiş. Gelenlerde İnci'yi öğrenmişler. Bazen oturup profiterolünü, bavaruazını yiyebilmek için kapısında kuyruk olmuşlar. Yaşlısı, genci, çalışanı, öğrencisi...



Dedim ya değişim başlamış Beyoğlu'nda. Eskiyi yıkıp yerine yeniyi yapma. Ufak, butik dükkanların yerine sevimsiz devasa insanın nefes bile almasını engelleyen alışveriş merkezi yapma sevdası sarmış birilerini. Ve orada yaşayanlar yavaş yavaş nasibini almaya başlamışlar bu furyadan. Önce sinemalar kapanmaya başlamış, sonra dükkanlar. Ve günlerden bir gün sıra İnci'ye gelmiş. Sahipleri direnmişler, müşterileri bırakmak istememişler ama sonunda o da dayanamayıp kepenklerini kapamak zorunda kalmış. Pencerelerine gazete kağıdı yapıştırmışlar, kapısına da zincirden bir kilit. Herkes çok üzülmüş. Bir Beyoğlu klasiği daha tarihe karışıyormuş kapısına vurulan koskoca zincirle beraber. 


Sonra günlerden bir gün bir bir haber okumuşlar gazetede. Şöyle yazıyormuş haberde: İnci Pastanesi Beyoğlu Mis Sokak'ta tekrar misafirlerini ağırlamaya hazırlanıyor. Herkes çok sevinmiş ama İstiklal Caddesi'nde yürüyenler yinede oradaki eski mekanına dönüp dönüp bakıyorlarmış. Hala orada olmasını istiyorlarmış galiba.

İşte bu masalımızda burada bitmiş. Mutlu mu bitmiş? Mutlu bitmiş diyelim öyle olsun.

Ve son olarak bu yazıyı yazarken aklıma hep Ferzan Özpetek'in Arka Pencere filmindeki pasta yapım sahnesi geldi. İçinden ne alaka diyenleriniz çıkabilir ama benim aklıma geldi işte. Hep yazarım ya bazen alakasız konuları alakasız konularla özdeşleştiririm diye. Bu da öyle oldu. Hani yaşlı adamla pasta yapma sahnesi. Bir kaç kere dinledim ma che freddo fa'yı şimdide sizinle paylaşıyorum. Luca Zgodinis'e saygıyla...








Yalnızlık
Müziğin bile seni dinlemesidir.
Yalnızlık
İnsanın kendine mektup yazması
Ve dönüp-dönüp onu okuması
Yalnızlığın da ötesidir...




 Özdemir Asaf

Dark Eyes


Yılbaşı Ağacı

Yılbaşı adım adım yaklaşıyor. Caddeler, mağazaların vitrinleri yılbaşı ışıltısıyla parlamaya başladı. Akşam olup lambalar yandığında evlerin camlarından dışarıya çamların yanıp sönen rengarenk ışıkları yansıyor. Noel babalar kendileri göstermeye bile. 

Bende yılbaşı dekorasyonu için çam ağaçlarını araştırdım. İşte benim çam ağaçlarım :) Her biri ayrı bir renk. Işıl ışıl, satır satır,kelime kelime... Umarım beğenirsiniz...



















Londra'da Kitaplar Dolaşıyor

Bugün Sabitfikir'in sayfalarında dolaşırken gördüğüm haber. Londra metrosunda kitaplar :) Darısı başımıza diyerek paylaşıyorum...

Birinin attığı, diğerinin kaptığı: Londra'da kitaplar dolaşıyor.


2011 yazında başlatılan 'Londra için Kitaplar' projesi büyümeye devam ediyor. Londra'da yüzbinlerce yolcunun kullandığı metronun, şimdilik 10 istasyonunda uygulanan bu proje, Londra'nın 'okur yazarlığın başkenti' unvanını sağlamlaştırmak için gönüllüler tarafından hayata geçirilmiş.
 


 
Proje gerçekten de çok basit: Metro istasyonlarına raflar kuruluyor, bu raflar okunması için bırakılan kitaplarla doluyor ve yolcular da istedikleri kitapları alıp okuyabiliyor, karşılığında kitap bırakabiliyorlar.

 

 
Sürekli hareket halinde olan ve yüzbinlerce insanla dolup taşan metro istasyonlarının seçilmesi ise, bu kitap değişiminin sürekli canlı kalmasını ve verimli bir döngü içinde el değiştirmesini sağlıyor. Hedef ise, 700 istasyonun her birinde bu projeyi gerçekleştirip olabildiğince fazla insana ulaşabilmek. Bu harika fikir hakkında daha fazla bilgi edinmek (ve ilham almak) için, sitelerine göz atabilirsiniz.