Söylemeyeceğine Söz Ver

Kırk yaşlarındaki hemşire Kate alzheimer hastası annesine bakmak için çocukluğunun geçtiği New Hope'a döner. Geldiği gece bir cinayet işlenir ve küçük bir kız öldürülür. Cinayet,  yıllar önce  Kate'in okul arkadaşı Del'in cinayetine benzemektedir. Çocukların Patates Kız diye alay ettikleri ve aşağıladıkları Delores Griswold otuz yıl önce aynı şekilde öldürülmüştür. Delores'in katili asla bulunamamış o günden sonra küçük kız hayalet hikayelerinin kahramanı haline gelerek efsaneleşmiştir. Kitabın konusu kısaca böyle. 


'Bir hayalet hikayesi, polisiye ve büyümek üzerine bir masal, bu kitap sizi yetişkinlerin arkadaşlık, ihanet ve cinayetle dolu çarpık dünyasına götürüyor.' Bir cinayet romanından daha fazlası, gerilim dolu bir roman olarak yazıyor kitabın arka sayfasında.




Söylemeyeceğine Söz Ver'de gerilim ötesinde farklı şeyler vardı bana göre. Bu kitabı okurken Del'in düştüğü durumu gerilerek değil içim acıyarak okudum. Dışlanmış, sürekli alay edilen bir kız ve tek arkadaşı Kate. Küçük yaşına rağmen yalnız çevresindeki çocukların ona karşı olan acımasızlığına değil ailesinde olan olaylara da göğüs germeye çalışıyor. Kimseye bir şey söyleyemeden. İçine atarak. Ve sonunda en güvendiği arkadaşı Kate'de ona ihanet ediyor. İstemeden şahit olduğu bir olay ise Delores'in sonunu hazırlıyor. 


Diğer taraftan Kate hayatının büyük bir kısmını hippi olarak geçirmiş olan alzheimer hastası annesi Jean ile karşılaşmasını şöyle anlatıyor: 


'Kim olduğunu biliyorum'


Eve döndüğümde annemin söylediği ilk kelimeler bunlar oldu, kapının girişinde onu kucaklarken, beni böyle selamladı. Vücudu gevşek ve tepkisizdi. Kolları iki yanında öylece sallanıyordu ve iki eli de kalın beyaz bandajlarla sarılmıştı. Mumya eller. Onu görmek için beş bin km yol yapmıştım ve bana sarılmıyordu bile. 
.......


'Seni görmek ne güzel anneciğim.' Kendini zorlayarak gülümsedim.
Tekrarladı.


'Kim olduğunu biliyorum.'


Önümde durdu, fanila kumaştan yapılmış geceliğinin içinde perişan görünüyordu. Uzun, düz ve bir kağıt kadar beyaz saçları karman çorman ve yağlıydı. Ayağında bağcıkları bağlanmamış koşu ayakkabıları vardı. Çenesine kurumuş yumurta sarısına benzer bir şey yapışmıştı. Ona, evet, sen beni tanıyor olabilirsin ama Tanrı aşkına, peki sen kimsin? diye bağırmamak için kendimi zor tuttum.'  


Bu kitapta beni etkileyen iki bölümden biri buydu. Hiç kimse annesini veya sevdiği bir yakınını bu şekilde görmek istemez ve Kate'in yaptığı gibi içten içe çaresi olmayan bu hastalığa isyan eder. 


Diğer bölüm ise Del'in arkadaşları tarafından tartaklanması ve ölümü. 


Sonuç olarak 'Söylemeyeceğine Söz Ver' benim için çocuk istismarını, ensesti ve alzheimer hastalığının korkunçluğunu gözler önüne seren bir kitap. Gerilmek yerine içim acıyarak okuduğum bir roman oldu. Tavsiye eder miyim? Ederim ama gerilim, hayalet ve cinayet romanı olarak değil. Dram olarak...


Söylemeyeceğine Söz Ver       Jennifer McMahon         Ephesus Yayınları

Beni Çizmişler:)







Bir kutu dolusu yaşam gönderiyorum sana.
Sade bir kurdeleyle süslenmiş.
Çöz kurdeleyi ve kaldır yavaşça kutunun kapağını…
Kocaman bir fırça ve binbir renk koydum kutuya.
Bir Cennet resmi yapıp, içine gir diye…
Düşler serpiştirdim gizlice,
Düş kurmayı unutma diye…
Bir tane de elma şekeri yerleştirdim,
İçindeki çocuğu tadabilesin diye…
Güneşin batışını,
Billur suyun sesini,
Kırmızı gelinciklerin saflığını,
Taze ekmeğin kokusunu,
Ve bir gülümsemeninde sıcaklığını da sığdırdım,
Ruhlarımız aç kalmasın diye…
Kutuya biraz da sevecenlik koydum,
Güçlü ol diye…
Beyaz bir güvercin uçup, kendi kondu bu kutuya,
Barış ve özgürlüğü sunmak için…
Bir buket sevgi, bir yudum aşk ve yarım bir elma daha
Ben koymadan edemedim,
Paylaşmayı hatırlayalım diye…
Sevdiklerimize onları sevdiğimizi söylemek için yarını beklemeyelim,
Hemen şimdi yapalım bunu diye…
İçtenliği umudu nesneyi, bağışlayıcılığı, özgüveni,
Açık yürekliliği unutmadım,
BEN'in dışına çıkıp BİZ'e ulaşalım diye…
Son olarak ta bir kart iliştirdim kutuya.

Bak bu kartta neler yazıyor:
Bu kutunun her kapağını kaldırışında,
Yaşamla ilgili yepyeni şeyler keşfedeceksin.
Yaşamak için yarını bekleme, al yaşamı kollarının arasına
Ve sımsıkı sarıl…
Yaşamdan yalnızca almak yerine, ona birşeyler ver,
Kısacası bütünüyle insan ol
Unutma,
Yaşam dokuması henüz tamamlanmamış,
Olağanüstü güzellikte bir duvar halısıdır.

Ve sana ait olan küçücük boşluğu yalnızca sen doldurabilirsin…

Orhan Veli Kanık




Italo Calvino: "Bir eseri 'klasik' yapan nedir?"



George Orwell'ın Hayvan Çiftliği'ni ve 1984'ünü “kült-klasikler” sınıfına sokan nedir? Neden kaba tabirle “okunması gereken kitap” demiyoruz?

'Klasik' tam olarak nedir? Ve bir şeye klasik derken neye dikkat etmemiz gerekir? İtalyan yazar Italo Calvino bizim gibi kararsızlar için 1991'de Klasikleri niçin okumalı? Adında bir kitap yayınlamış. Kitapta 'klasiğin' tam 14 kez tanımını yapmış. Calvino'ya göre;


Alice Harikalar DiyarındaRobinson CrusoeHuckleberry Finn




1. Klasikler, genelde insanların haklarında “Bu kitabı okuyorum...” değil, “Bu kitabı yeniden okuyorum...” dediği eserlerdir.

2. Klasikler, onları okuyanlar ve sevenler için değerli bir deneyim oluşturur; ancak tekrar okumak için uygun koşulları bulduklarında kendilerine bu şansı yaratmak için onları saklarlar.

3. Klasikler, hem hafızalarımıza unutulmayacak bir şekilde kazındıklarımızda hem de zihnimizin katmanlarında kendilerini bilinçsizce gizlediklerinde benzersiz bir etki yaratırlar.

4. Klasikleri her okuduğunuzda, sizde ilk okuduğunuzdaki keşfetme hissini yaratır.

5. Hatta bir klasiği ilk okuduğunuzda, daha önce okuduğunuz bir şeyi tekrar okuyormuşsunuz hissi de yaratabilir.

6. Bir klasiğin söyleyecekleri asla bitmez, her seferinde yeni bir şeyler öğrenirsiniz.

7. Klasikler bize eski kitapların yarattığı atmosferi yaratan, geçmiş kültürlerin içinden geçip gelen kitaplardır.

8. Bir klasiğin etrafında her zaman eleştiriden bir toz bulutu olmalı ama bu tozdan her zaman aklanmalı.

9. Klasikler, kulak dolgunluğumuzun olduğu ve konusunu bildiğimizi sandığımız ancak okuduğumuzda daha orijinal, beklenmedik ve yeniliğe açık bulduğumuz kitaplardır.

10. 'Klasik', evrensel olan her kitaba söylenen bir terimdir, antik bir tılsımla eşdeğerdir.

11. 'Sizin' klasiğiniz, ona karşı kayıtsız kalmanıza izin vermeyen ve kendinizi onunla bir ilişki içinde ya da karşısında hissettiren kitaptır.

12. Her klasik başlangıçta diğer klasiklerden önce gelir; ama onu okuyanlar, okur okumaz soyağacında diğer klasiklerin arasındaki yerini bulabilir.

13. Bir klasik, var olan gürültüyü arkaplanda dağılan bir uğultuya indirger. Gürültüde kaybolmaz.

14. Bir klasik, arkaplanda kalmakta ısrar eden gürültüye hakim olur.




Çeviren: Ceren Kavak

Sabit Fikir'den alınmıştır...


İstanbul'a Dönüş...

                                          


                                           İstanbul'a dönüş stresi başladı :(


   

Tatilde:)



İnternet zar zor bağlanıyor, cep telefonu isterse çekiyor isterse çekmiyor (kendince arayanına göre muamele yapıyor :), elektronikten uzakta, medeniyete bir adım kala, kumsalda elimde kitabım, karşımda bazen sakin, bazen deli pırıl pırıl deniz, İstanbul'un kaosundan uzakta, tepemde cıvıldaşarak uçuşan envai çeşit kuş,  Çanakkale'nin sakin bir köşesinde tatildeyim...

Bazen Boreas ve Poseidon'un çarpışıp dalgaları gökyüzüne çıkardığı denize dalıp çıkıyorum,  bazen Helios'un ikisinin önüne geçerek yeryüzüne gönderdiği deli ışınlarından korunmak için bir ağacın gölgesine sığınıyorum, akşamları Dionysos'la sohbet edip, Orfe'nin güzel ezgileriyle uyku tanrısı Hypnos'un kollarına düşüyorum...Kısacası şehirden uzak olmanın, facebook'ta laf yetiştirememenin, mailleri kontrol edememenin ve kafa dinlemenin zevkine varıyorum...Pastoral hayatın ortasında medeniyetten uzakta...Sıkılmışım şehirden...




"Küçük bir kızken hep evin tepesinde uçmak isterdim. Geceleri gözlerimi kapatıp çatıda olduğumu ve annemle babamı yatakta seyrettiğimi hayal ederdim. Sonra çatıdan sıçrayıp...uçardım...Bütün komşular uyurken ben havada süzülerek camlarından içeriye bakardım. Uçardım ve...ağaçlarda dinlenirdim. Yapabileceğimi biliyordum ama onlara hiç söylemedim. Birileri bir kez öğrenince...seni düşürebilirler...."

Elaine Stalker (Faye Dunaway) Arizona Dream 1993 Emir Kusturica

Klasiklerin yazıldığı odalar

Bittim. Yazıyı okuyunca ve mekanları görünce tek kelimeyle bittim. Klasiklerin yazıldığı evler. Dylan Thomas'ın kayıkhanesi, J.K.Rowling'in Harry Potter'ı yazdığı kahvesi, Virginia Wolf'ın  yazı kulübesi...Hepsi birbirinden güzel. Benim favorim ise George Orwell'ın ada evi oldu. 


İşte yazarların romanlarını yazdığı mekanları...Sabit Fikir'den:)


En sevdiğiniz kitabın bu kadar iyi olmasının nedeni yazıldığı mekan olabilir mi acaba? Kim bilebilirdi ki bu odada, bu sandalyede yazılan kitabın, yıllarca okunacağını, konuşulacağını?

Usta yazarların hayatı hakkında bilgi toplayan araştırmacılar, bir eserin yaratım sürecinde dış etkenlerden ne kadar etkilenildiğini kestirebilmek amacıyla klasiklerin yazıldığı evleri gezdiler. Bakalım yazarlarımız arada sırada kafalarını kağıttan kaldırdıklarında ne görüyorlarmış, hangi mobilyaların, hangi çiçeklerin kokusunda yazıyorlarmış...








Vita Sackville-West'in yazı kulesi































George Bernard Shaw'ın Londra'daki kulübesi
































Dylan Thomas'ın kayıkhanesi












Mark Twain'in tahta kulübesi













Ted Hughes'un Pennines'teki sığınağı













Keats'in Heath'teki evi





















Beatrix Potter'ın tepenin üstündeki evi












Henry David Thoreau'nun ormandaki kulübesi











Jim Harrison'un moteli













Roald Dahl'ın çingene evi










Charles Darwin'in şehir merkezindeki evi











Virginia Woolf'un yazı kulübesi










J.K Rowling'in keyifli kafesi











Robert Stephen Hawker'ın barakası










George Orwell'ın ada evi




Yazarlar 'yazma'yı anlatıyor

Yazmak hakkında ilham verici alıntılar oluşturmak, asırlar boyunca yazarlar ve şairler için çok sevilen bir eğlence olmuştur.

Pek çok yaratıcı tür gibi, eline daktilolarını alan bu yetenekli kişiler, zanaatlarını konu etmeyi –ya da zanaatlarıyla ilgili heyecanla konuşma yeteneğini– hiç kurumayan bir sihir çeşmesi olarak görürler.

Sorun şu ki, bunların çoğu işe yaramaz.

Yazma hakkındaki alıntıların çoğu, o muhteşem romanı yazmadaki ıstıraptan bahseder. Çoğu yazılan sözcüğün güzelliğini kutlamak için şiirsel abartılar kullanır. Ama kaçı size aklın sözcüklerini sunarak boş bir ekrana bir saat baktıktan sonra  bilgisayarınızı camdan aşağı atmanızı önerir?

Aslında, yazarlar da sıradan bir tamirci ya da banka memuru gibi konu hakkındaki uzmanlıklarını bedavadan sunmak istemezler. Ama belki de güçleri öyle bir noktaya ulaşır ki, artık hiçbir şey fark etmez ve ellerindeki hazinenin kayıp gitmesine izin verirler.

İşte biz bu hazinelerden tam 22 tanesini size burada sunuyoruz. Yazma sürecine dair gerçek bir iç görü, bu işi en iyi yapan kişilerce oluşturuldu. O yüzden, bunların çıktısını alın, duvarınıza asın ve hep hatırlayın: biraz yardım, biraz iç disiplin sizin iyi yazmak için doğuştan müthiş bir yeteneğe sahip olduğunuz anlamına gelmez. Ama yine de size yardımı olacağından eminiz.



1. Zadie Smith

“'Mesleğinizi' romantikleştirmeyin. Ya iyi cümleler yazarsınız ya da yazamazsınız. Yazarların yaşam stili diye bir şey yoktur. Bütün mesele kağıtta neler bıraktığınızdır. Ayrıca internetle bağlantısı olmayan bir bilgisayarda çalışın.”

2. Anton Chekov

“Benim kendi tecrübem şudur, bir hikaye yazıldığında başına ve sonuna çizgi çizmek gerekir. Biz yazarlar en çok orada yalanlar söyleriz.”

3. Ernest Hemingway

“Yazımın beslendiği kaynağı asla boş bırakmamayı ama dipte hala bir şey olduğunda onu durdurmayı ve bunu besleyen baharın geceleri yeniden doldurmasına izin vermeyi öğrendim.”

“Her şeyin ilk hali vasattır.”


4. Mavis Cheek

“İpoteği olan yazarlar asla yazar bloğuna geçemezler.”

5. F. Scott Fitzgerald
“Tek bir bireyle işe başlayın, farkında olmadan bir tip yaratırsınız. Bir tiple başlayın, hiçbir şey yaratamadığınızı görürsünüz.”

6. Philip Pullman

“Yazma işlemi zordur. Gün oldukça sıradan geçtiğinde ancak ondan bir şeyler bekleyebilirsiniz. Tesisatçı tesisatçıyı, doktor doktoru engellemez. Peki, ama neden sadece yazarlar yaptıkları zorluğa özel bir isim verip ondan bir sempati beklerler?”

7. Ray Bradbury
“Çalışan hiç kimse başarısızlığa düşmez. Harika bir yazar olamayabilir, ama eğer eski usul çalışma şekline başvurursa, yani hiç durmadan çalışırsa, sonunda kendine yazar olarak bir kariyer yapabilir.”

8. Gustave Flaubert
“Yazı yazma sanatı, neye inandığını keşfetme sanatıdır.”

9. Margaret Atwood
“Asla kendi eserinizi, elinize aldığınız yeni kitabın sayfalarından gelen o ilk lezzetle ve masum bir bekleyiş içinde okuyamazsınız. Çünkü o kitabı siz yazmışsınızdır. İşin perde arkasını biliyorsunuzdur. Şapkadan tavşanın nasıl çıktığını görmüşsünüzdür. Ama yine de baskıya vermeden önce okuyan bir ya da iki arkadaşınıza sorun. Yalnız bu duygusal birlikteliğiniz olan ve ayrılmak istemediğiniz birisi olmamalı.”

10. JK Rowling
“Hikaye yazmak istediğim için yazmak zorundayım. Onları asla 8 yaşında bir çocuk mantığıyla yazmadım. Yazmak istediğim şekilde hikaye anlatmayı sürdürmeliyim.”

11. Stephen King
“Okumak için zamanınız yoksa, ne yazacak malzemeniz vardır ne yazmak için vaktiniz.”

12. Herman Melville
“Mükemmel bir kitap yazmak istiyorsanız, mükemmel bir konu seçmelisiniz.”

13. Philip Roth
“Günde sekiz saat, haftada yedi gün, yılda 365 gün… Bu işi yapmam için tek yol.”

14. William Hazlitt
“Biri ne kadar çok yazmaya çalışırsa, o kadar daha iyi yazabilir.”

15. Mark Twain
“Her 'çok' yazmaya kalktığınızda, onun yerine 'kahrolası' yazın; editörünüz onu silecektir ve yazı tam istediğiniz gibi olacaktır.

16. Sylvia Plath
“Ve bu arada, eğer samimi bir kişiliğiniz ve hayal gücünüz varsa hayatta her şey yazılabilir. Yaratıcılıktaki en kötü düşman kendi şüphelerinizdir.”

17. Virginia Woolf
“Benim nazarımda yazı yazmak en iyi alıştırmadır. Çünkü kasları gevşetir.”

18. Ralph Waldo Emerson
“Yaratıcı yazarlık gibi yaratıcı okuyuculuk da vardır.”

19. Somerset Maugham
“Eğer hikaye anlatabiliyorsanız, karakter yaratabiliyor, olay üretebiliyorsanız, samimiyet ve hırsınız varsa nasıl yazdığınızın hiçbir önemi yok.”

20. Joseph Heller
“Son cümlem yoksa asla yazı yazmaya başlayamam.”

21. William Faulkner

“Yazmaya başlayın. Kendinize şanslar verin. Kötü olabilir ama bu gerçekten iyisini yapabilmek için tek yoldur.”

22. George Orwell
“İyi yazı pencere camı gibidir.”


 Sabit Fikir'den alınmıştır...