23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN...

ATA'MIZIN İZİNDE GELECEĞİN UMUDU ÇOCUKLARIMIZLA ELELE NİCE
                                       
                                                          23 NİSAN'LARA...


 
                                                                    
 
Bırak gün yanından geçip gitsin,
Yarın şansını yeniden denersin.
Bırak yıldızları kayıp gitsin,
Yarın başka bir dilek dilersin..

Özdemir Asaf

ÜÇ DİL


En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
... En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde düşünüp rüya göreceksin
En azından üç dil
Birisi ana dilin
Elin ayağın kadar senin
Ana sütü gibi tatlı
Ana sütü gibi bedava
Nenniler, masallar, küfürler de caba
Ötekiler yedi kat yabancı
Her kelime arslan ağzında
Her kelimeyi bir bir dişinle tırnağınla
Kök sökercesine söküp çıkartacaksın
Her kelimede bir tuğla boyu yükselecek
Her kelimede bir kat daha artacaksın

En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Canımın içi demesini
Kırmızı gülün alı var demesini
Nerden ince ise ordan kopsun demesini
Atın ölümü arpadan olsun demesini
Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini
İnsanın insanı sömürmesi
Rezilliğin dik alası demesini
Ne demesi be
Gümbür gümbür gümbür demesini becereceksin

En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil
Çünkü sen ne tarih ne coğrafya
Ne şu ne busun
Oğlum Mernus
Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun.

 Bedri Rahmi EYUBOĞLU

Bir Niko Göçtü Bu Diyardan

"Yosif ve Niko...Heybeliada'nın en sevilen nevi şahsına münhasır iki kardeşi. Önce Yusuf'u kaybettik şimdi de Niko'yu...Heybeliada artık biraz daha fakir...

...Geçen mart ayında söndü mumu. Adaya götürdüler. İskeleye yanaşırken vapur, kaptan yaslı çalmış düdüğü. Aya Nikola Kilisenin çanı cevap vermiş aynı makamda..."

Yorgo Kırbaki'den Heybeliada'lı Niko'nun hüzünlü öyküsü...

Haberin devamını okumak için linki tıklayınız...

GÖRÜNMEZ KENTLER


Bir tembellik, bir tembellik bu günlerde.Üstüme fena halde çöktü kaldı, gitmiyor. Kapıdan kovuyorum. bacadan giriyor. Bahar yorgunluğu, bahar tembelliği hangisi bilmiyorum ama aniden ısınan, sonra soğuyan sonra tekrar ısınan havalar bana hiç mi hiç yaramadı. Beni aylaklaştırdı. Baykuş bile şaştı kaldı halime. Gözlerini faltaşı gibi açmış "ne olacak bunun hali" diye kara kara düşünüyor.

Uzun süredir okumak istediğim ve büyük bir hevesle elime aldığım Jorge Amado'nun Mucizeler Dükkanı bile mucize yaratamadı bende. Sıkıldım kitabı yarıda bıraktım ki çok az yapmışımdır elime aldığım kitabı yarıda bırakmayı. Laf aramızda bunu kendime ve kitaba hakaret sayarım ama bu sefer tamamen bahar tembelliğine sayıyorum. Mucizeler Dükkanı'nı bırakıp Italo Calvino'nun Görünmez Kentleri'nde bir hayalet gibi gezinmeye başladım. Bir baktım ki ben gezinirken kitap bitmiş.

"Okur, kitabı, mümkünse, (nasıl mümkün olmaz, en büyük zevklerimden biri) büyük bir caddenin kenarına dizilmiş kahve masalarından birine ilişerek okumalı; göz önündeki gerçekle, göz önündeki kurguyu daha iyi görebilmek için...Belki de kent yaşamının kriz noktasına yaklaşmaktayız ve Görünmez Kentler, yaşanmaz hale gelen kentlerin kalbinden doğan bir rüya." diye yazıyor arka kapakta.



Bunun üzerine hazır üzerime tembellik çökmüş, fırsattan istifade gözlerimi kapatıp kendi kentimi yarattım. İstediğim gibi futursuzca yerleştirdim herşeyi ve öyle de yaşadım. İçine istediğim kişileri aldım istemediklerimi sınır dışı ettim. Kafelerinde oturdum, kütüphanelerinde kitap okudum, spor salonlarında spor yaptım (hayal bu ya, yaparım normalde ama kolumu kaldıracak halim yok bu aralar:), parklarında sere serpe uzanıp müzik dinledim, sokaklarında bisikletle tur attım, çingelerden rengarenk mis kokulu çiçekler aldım, salaş lokantalarında karnımı doyurdum, kentin en eski sinemasında eski bir film seyrettim, antikacı dükkanından çok zarif bir biblo aldım, dar sokaklarda çocuklarla saklambaç oynadım, kedileri, köpekleri besledim, sokak çalgıcılarını dinledim, deniz kenarında kumların üzerinde çıplak ayakla koştum...

Benim kentimde gökdelenlere yer yoktu, trafik sıkışıklığı yaratacak araçlar, kornaya sonuna kadar basarak trafiğin açılacağını zanneden trafik magandaları, sevimsiz havasız çok katlı alışveriş merkezleri yoktu. Bunların yerine tek katlı veya iki katlı yapılar vardı. Ulaşım bisikletle veya raylı sistemle sağlanıyordu. Çocukların özgürce koşabilecekleri, oyun oynayabilecekleri koskoca parklar vardı. Her şeyin kolayca bulunabileceği tek katlı büyük marketler vardı. Okullar, sinemalar, kütüphaneler, evler, hastaneler, tüm yapılar tek veya iki katlıydı. Eski binaları vardı şehrin geçmişini anlatan. Çevreye saygısız insanları, gökdelenleri, dip dibe çok katlı şekilsiz binaları, arabaları sınırdışında bıraktım ve kapıya onlar için koca bir tabela astım : GİRİLMEZ.



Görünmez Kentler'deki kentler bilinen kentler değil kurmaca kentler. Italo Calvino hepsine birer kadın adı vermiş. Bizler hayali kentleri okurken Marco Polo'da Kubilay Han'a gezip gördüğü kentleri anlatır satırlar arasında. Kitap okuyucusunu bir kentten başka bir kente götürürken karşısına farklı mekanlar ve insanlar çıkartıyor. Kentler ve anı 3 bölümünde 'Merdivenli yolların kaç basamaktan oluştuğundan, kemer kavislerinin açı derinliğinden, çatıların hangi kurşun levhalarla kaplandığından söz edebilirim sana; ama şimdiden biliyorum, hiç bir şey söylememiş olacağım sonunda. Zira bir kenti kent yapan şey bunlar değil, kapladığı alanın ölçüleri ile geçmişinde olup bitenler arasındaki ilişkidir...' cümlesini bana modernleşme uğruna kentlerimize çektirdiklerimizi aklıma getirdi. Kitapta kentler ve anılar, kentler ve arzular, kentler ve gözler, kentler ve ölüler, ketler ve gökyüzü vs arasındaki ilişkiler anlatılıyor.

İşte Görünmez Kentler'den tadımlık satırlar;

"Kentler bir çok şeyin bir araya gelmesidir: Anıların, arzuların, bir dilin işaretlerinin. Kentler takas yerleridir, tıpkı bütün ekonomi tarihi kitaplarında anlatıldığı gibi, ama bu değiş tokuşlar yalnızca ticari takaslar değil; kelime, arzu ve anı değiş-tokuşlarıdır."

"Kentlerle ilişkimiz rüyalarla olduğu gibidir.:hayal edilebilen her şey aynı zamanda düşlenebilir, oysa en beklenmedik rüyalar bile arzuyu, ya da arzunun tersi, bir korkuyu gizleyen resimli bir bilmecedir. Kentleri de rüyalar gibi arzular veya korkular kurar; söylediklerinin ana hattı gizli, kuralları saçma, verdiği umutlar aldatıcı, her şey, başka bir şeyi gizliyor olsa da."

"Eğer erkek ve kadınlar o kısacık düşlerini yaşamaya kalkışsalar her hayal bir kovalamaca, bir aldatmaca, bir anlaşmazlık, karşıtlık ve baskı hikayesinin yaşanmaya başlayacağı bir insana dönüşür ve hayallerin atlıkarıncası duruverirdi."

GÖRÜNMEZ KENTLER          ITALO CALVINO     YKY YAYINLARI