UYGARLIKLARI YOK EDEN DEPREMLER

Deprem...Dünyanın herhangi bir yerinde olduğu zaman gündeme gelen, şiddetine ve verdiği zarara göre günlerce, haftalarca konuşulan sonra unutulan, yeni bir sarsıntıyla tekrar kendini hatırlatan, ne zaman nerede olacağı, insanları ne şartlarda yakalayacağı bilinmeyen, uygarlıkları yok eden, şehirleri haritadan silen, siyasi değişimlere bile neden olup, yüzyıllık tabletlere kazınan, destanlara konu olan doğa olayı.




“Mutlu tanrılar böylece kışkırtıp birbirlerini
çetin bir savaş kopardılar aralarında.
Tanrıların, insanların babası da yukardan
gürül gürül gürletti gökyüzünü,
aşağıda Poseidon sarstı sonsuz toprağı,
sarstı yüce doruklarını dağların.”

Diye yazar Homeros'un İlyada'sında.

Mitolojide denizler tanrısı olarak bilinen Poseidon, denizin dibindeki sarayında oturur ve kızdığı zaman üç dişli asasını yere vurarak depremler yaratırmış efsaneye göre işte bu yüzden aynı zamanda depremlerinde yaratıcısı kabul edilmiş, Hesiodos onu toprağın efendisi, yeri sarsan olarak nitelendirmiş.

"Diogenes'in oğlu Thrason, bu mezarı oğulları beş yaşındaki Deksiphanes,
Dört yaşındaki Thrason ile onların bakıcısı Hermes için yaptırdı.
İkiside yıkıntıların altında, onun kolları arasında idi." diye yazar Nikomedia (İzmit) bulunan MS 2yy tarihlenen mezar taşında. Bakıcılarının ellerini tutan iki çocuk işlenmiştir şu anda Louvre Müzesinde sergilenen stelde.





Girit adasındaki Minos Uygarlığı şiddetli bir deprem sonrasında zayıflayıp ortadan kalkmış, Truva'nın surlarının yine bir deprem sonrası yıkılması sonucunda Yunanlılar kolayca şehre girebilmiş ve bugünkü Van gölü kıyısında güçlü bir uygarlık kurmuş olan Urartular ise büyük bir olasılıkla bir deprem sonrası yıkılmışlar. Urfalı Mateos ise bu olayı "Vaspuragan eyaletinde büyük tahribat vukuu buldu. Deniz kaynamış
ateş karaya vurmuş, yer şiddetle sarsılmış, balıklar karaya vurmuş." diyerek dile getirmiştir.

Küçükasya'dan Anadolu'ya, prehistorik çağlardan günümüze, batıdan doğuya dönem dönem depremlerle sarsılmış bu topraklar. Kimi zaman arkasında büyük acılar bırakarak yıkıp geçmiş , kimi zaman teğet geçmiş ufak sıyrıklarla. Ama her defasında bir şeyler götürmüş insanlardan...Kimi zaman evlerini, kimi zamanda sevdiklerini...Onlarla birlikte yıkıntıların arasında kalmış anıları, bir daha geri gelmemek üzere...

Van için Herkes Tek Yürek!





Van Depremi'ne duyarlılık gösteren ve zor durumda olan depremzedelere yardım elini uzatmak isteyen vatandaşlarımız için bir liste hazırladık. Aşağıdaki kanallardan dilediğinizi seçerek yardımlarınızı en kolay şekilde Van'a ulaştırabilirsiniz:

1. KIZILAY
2868'e tüm operatörlerden boş bir SMS göndererek Kızılay'a 5 TL bağışta bulunabilirsiniz.

Ayrıca havale yoluyla destek olmak isteyenler, tüm bankalardaki "Türk Kızılayı" hesaplarından bağış yapabilir. Ayni bağışlar Türk Kızılayı lojistik merkezleri ve şubeleri tarafından kabul edilecektir. Tüm Kızılay şubelerinin iletişim numaralarını buradan öğrenebilirsiniz.

2. AKUT
Tüm GSM operatörlerinden 2930'a göndereceğiniz AKUT yazan bir SMS ile AKUT'a 5 TL bağışta bulunabilirsiniz.

Kredi kartını kullanarak internet üzerinden bağış yapmak isteyen vatandaşlarımız CardFinans ya da diğer banka kartlarını kullanarak bağışta bulunabilirler.

Havale/EFT için Banka Hesap Numaraları;
T. İş Bankası - Gayrettepe Şubesi - TR14 0006 4000 0011 0800 6666 63
Finansbank - Gayrettepe Şubesi - TR92 0011 1000 0000 0001 9576 70
Garanti Bankası - Ortaklar Cad. Şubesi - TR26 0006 2000 3570 0000 0029 30

3. BAŞBAKANLIK YARDIM KAMPANYASI
Başbakanlık tarafından Van’da yaşanan deprem nedeniyle başlatılan yardım kampanyası çerçevesinde saptanan banka hesap numaralarına buradan ulaşabilirsiniz.

4. KARGO FİRMALARI
Yurtiçi Kargo, PTT Kargo, MNG Kargo ve Aras Kargo yardım gönderilerini ücretsiz olarak ihtiyaç sahiplerine ulaştırmaktadır.

5. HÜRRİYET EVLERİ
Deprem sonrası yaralarını sarmaya çalışan ve kış öncesinde evsiz kalan Van için Hürriyet Gazetesi de büyük bir seferberlik başlattı. Hürriyet, Van’da kış koşullarına dayanıklı, mutfak, banyo ve tuvaleti olan "Hürriyet Evleri" kuracak. Kızılay işbirliğinde başlatılan kampanya ile her biri 6 bin liraya kurulacak evler, evsiz kalan vatandaşlara sıcak bir yuva olacak.

Van Depremi - Hürriyet Gazetesi Bağış Hesapları
T. İş Bankası Mithatpaşa Şubesi
4228 - 0971947 / IBAN TR370006400000142280971947 
T.C. Ziraat Bankası Kızılay Şubesi
Hesap No 685-2868-5189 / IBAN TR060001000685000028685189
Garanti Bankası Kızılay Şubesi
Hesap adı: Van Depremi - Hürriyet
Şube: 082 Hesap No: 6294703 / IBAN TR72 0006 2000 0820 0006 2947 03

Yapacağınız ufak bir yardım zor durumdaki bir çok insanı hayata bağlayan bir umut olacaktır. Mesajımızın ulaştığı herkesi, deprem bölgesinde yardıma ihtiyacı olan vatandaşlarımıza yardım etmeye davet ediyoruz.


Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.

BİR KAZAK ONLAR İÇİN ÇOK ÖNEMLİ!!!

Şehitlerimizden sonra bir başka acı haberle daha sarsıldık. Van'da 7 büyüklüğünde deprem. Şu anda kesinlik kazanmamakla birlikte yüzlerce ölü binlerce yaralı. Umudumuz rakkamların daha da artmaması.

Soğuk altında, evsiz yardım bekleyen insanlar.Bizim insanlarımız. Çocuklarımız...

Çocuklarınızın ve sizlerin dolabında bir köşesinde öylece kalakalmış artık kullanmadığınız bir kazağın bile onlar için çok büyük bir önemi var şu günlerde.

Kimse kimseden yeni bir şeyler alıp göndermesini istemiyor. Dolaplarımızda kalmış, artık modası geçtiği, veya bedeni uymadığı  için kullanmadığınız, yıpranmamış, temiz, kadın, erkek, çocuk, bebek giysilerinizi bir koli içinde hazırlayıp herhangi bir belediyenin çağrı merkezini ararsanız sizler ulaştıramazsanız, bile gelip kapınızdan alıyorlar. Belediyeler haricinde bir çok özel okul bu yardım çağrısına destek vererek Van'a gönderilmek üzere temiz, yıpranmamış kışlık giysi ve battaniye kolilerini kabul ediyor. Çevrenizde varsa yönetimlerine başvurabilirsiniz.

Bu acıyı daha önce yaşamış insanlar olarak;

BİR KAZAK ONLAR İÇİN ÇOK ÖNEMLİ...LÜTFEN YARDIM EDELİM...EN AZINDAN ÇOCUKLAR İÇİN...


KAYBETTİĞİMİZ FİDANLARIMIZA

Bugün 24 gencimiz şehit oldu. 24 fidanımızı gözyaşları içinde uğurlarken bugün Edebiyat Vadisi'nin paylaştığı aşağıdaki dizeleri  sizlerle paylaşmak istedim.

Oysa

Çocukluğumu özlüyorum
Yara bere içindeki dizlerimi
Pamuk helvaya yapışmış suratımı
Elma şekerine bulanmış ağzımı
Yaramazlık yaptığımda annem göremesin diye
... saklandığım kapı ağzını
Oysa
Çoktan sobeledi hayat...!
 
(yazarı belirtilmemiş)
 
Keşke "Ben onun bir yerine bir şey olmasın diye, bisiklete bile bindirmemiştim." diyen anneleriniz sizleri saklandığınız kapı ağzında bulabilseydi, keşke sadece dizlerinizde yara bere olsaydı, keşke yüzlerinize pamuk helva yapışsa ve ağızlarınıza elma şekeri bulansaydı, keşke çocukluğunuzdaki gibi yaramazlık yapsaydınızda bu haberlerinizi duymasaydık. Ruhunuz şad olsun...
 

YAĞMURLA SÜRÜKLENEN ANILAR



Geçen pazardan beri yazmamışım. Aradan tamı tamına bir hafta geçmiş. Yine pazar, yine gri bulutları misafir eden yağmurlu bir İstanbul. Havada melankoli kokusu. Kış başladı mı ne?

Gözüm duvardaki Dubrovnik tablosuna takılıyor bir an için. Tam da o meydandaki bir sokak ressamından almıştım bu tabloyu. 2004 Nisan ayı idi. Gece sohbet ederken Hırvatistan'a gitmeye karar vermiştik hiç hesapta yokken, öylesine... Sonra internetten bulduğumuz otele rezervasyon yapıp, biletleri aldık. O zamanlar henüz turlar başlamamıştı oraya. Biletimizi kesen kontuar elemanına ve Hırvatistan'a gideceğimizi söylediğimiz kişilere çok enteresan gelmişti gezmek için Zagreb'e gitmemiz. Gidecek başka yer bulamadınız mı gibilerinden yüzümüze bakmışlardı o zamanlar. Şimdi ise turların biri gidiyor öbürü geliyor:).
                                                                       
Zagreb Havaalanı o güne kadar gittiğim en boş havaalanı idi. Alanda iki uçak vardı biri bizim gittiğimiz THY, diğeride Croatia Airlines idi. Uçaktan indikten kısa bir süre içinde alanda yolcu kalmamıştı. Otobüse binip şehre giderkenki hayal kırıklığımı hatırlayıp hala gülerim kendime. İlk tepkim aman allahım ne işimiz vardı burada demiştim amaaaa Zagrep'e geldiğimizde sanki dünya değiştirmiş gibi olmuştum. Kaldığımız otel 1970'lerde kala kalmıştı. Gece dışarı baktığımda puslu karanlığı aydınlatmaya çalışan bir binadan diğerine uzanan elektrik telinin ortasından sarkan sokak lambası ile daha da eskiye gitmiştim. Arnavut kaldırımlı sokak bomboştu. Sessiz, ıssız. Her an sokağın köşesinden naziler çıkacakmış gibi bir görüntü. Bazı filmlerin belleğimizde ne çok yer ettiği böyle anlarda çıkıyordu meydana.




Elimdeki fotoğraf albümüne bakıyorum. Sanki zaman tünelinin içinde gibiyim. Çok değil aradan yedi yıl geçmiş. Sırt çantam, yeşil kazağım, güneş gözlüklerimle eski binaların çevrelediği rengarenk lalelerle donatılmış, yemyeşil bir parktaki resmime bakıyorum. O akşam otelde Adriyatik kıyısından otobüsle güneye kadar gitmeye kadar vermiştik. Zadar ve Split. Şehirleri yürüyerek gezmenin verdiği yorgunluktan Split'ten dönmeyi düşünürken annemle yaptığım telefon konuşması sonucunda Dubrovnik'e giden otobüse bilet almıştık. Mutlaka gidin demişti, baban dünyadaki en güzel şehirlerden biri olduğunu söylerdi her zaman. Tam da yağmur çiseliyordu bu sözleri söylerken. Yanımızdan bir okulun muhtemelen ilkokulun veya yuvanın öğrencileri geçmişti yanımızdan üzerlerinde rengarenk yağmurlukları ile.

Dantel gibi kıyılarından, ufacık adalarını ve birbirinden güzel deniz fenerlerini seyrederek varmıştık Dubrovnik'e. Bir turizm informasyon bürosuna giderek kalacağımız yeri ayarlamıştık. Bu kez Damir'in evinde misafir olacaktık. Şimdi nasıl bilmiyorum ama o zamanlar turizm informasyon  istediğiniz konaklama şeklini ve ücret aralığını söylediğinizde kalacak yer bulmaları konusunda yardımcı oluyordu. Dubrovnik'te kalenin içinde kalmayı istediğimiz için bize pansiyon önermişlerdi. Pansiyonun sahibi gelip bizi kalenin tam tepesindeki üç katlı bitişik nizam taş evlerden birine götürmüştü. En üst katın kapısını açtığımda ben buradan geri dönmüyorum demiştim. Bir pencereden tüm kale, evler, yollar, merdivenler arka pencereden ise çatıların üzerinden deniz görünüyordu. Pansiyon diye adlandırdıkları yer ise stüdyo daire idi. Gece dağın tepesindeki haç ışıklandırılıyor ve bu orta çağ kentine ayrı bir hava katıyordu. Gecesi ayrı, gündüzü ayrı büyülü bir şehirdi burası. Her yeri tarih kokuyordu. Yürümekten yorulduğumda oturduğum kafenin tam karşısında ortaçağ kıyafetleri giymiş bir gencin söylediği şarkılar eşliğinde kahvemi yudumlarken görmüştüm sokak ressamını. Sulu boya resimler yapıyordu. Orta yaşlı, saçları kırlaşmış bir adamdı. Tüm resimlerinde aynı temayı işlemişti neredeyse. Kale, kilise, kafeler. İşte bugün halen duvarımda asılı resmi o gün almıştım. Suluboya tablo, fotoğraflar, albümün arasından çıkan müze giriş bileti, otobüs bileti, Zagreb haritası, kartpostallar...Hepsini saklamışım diğer gezi albümlerinde olduğu gibi. Ve yağmur damlalarının yarattığı sular beni oralara sürükledi bugün. Taa uzaklara, geçmişe, anılara...