YAZDAN KARELER:)






Veee İşte Yazdan Kareler. Biraz Ondan, Biraz Bundan, Biraz Şundan.
(Bu arada resimleri yüklerken fark ettim. Fotoğraf makinemin azizliğine uğramışım ve bazı tarihler nasıl olmuşsa yanlış basılmış. Denize giren çocuklarda olduğu gibi:)) 

PUCCA:))

Pucca, Küçük Aptalın Büyük Dünyası…Bugüne kadar nasıl okumadım bu kitabı kendime hayret ediyorum doğrusu. Çoooookkk komik.
Kadın erkek ilişkisini mizahi yönünden alarak okuyanlarını kahkahaya boğuyor. Katı açılmamış küfürler, insanlar hakkında tam on ikiden yaptığı tespitler, kendi kendine verdiği nasihatler, yaşadıklarından çıkarttığı dersler, çalışma hayatındaki ilişkiler, intikam planları, evlilik hayalleriJ. Ve içinden söküp atamadığı üvey babasıyla yaşadığı taciz olayı L.  Yazın elimden bırakamadım… Genelde sevdiğim kitapları hemen bitmesin diye elimde süründürürüm. Bazı sayfalarını döner döner okurum ama bu öyle olmadı.
Çoğumuzun içindeki eski sevgiliye duyulan intikam duygusunu tüm samimiyetiyle dışarı vuran, yaşadığı ilişkiyi sonuna kadar korumaya çalışan, kıskanan, kadınlık durumlarını tüm açıklığı ile gizli saklı olmaksınızın anlatan çılgın bir kadın Pucca. Bizden biri, biraz delişmen, biraz melankolik.
Hoşca vakit geçirmek istiyorsanız mutlaka okuyun. Böylesi görülmedi ayrıca taklitlerinden de sakınınJ


Kitaptan ufak bir bölüm yazmak istiyorum. Pucca bir gün ergen bir kıza maruz kalır ve sevgilisi uğruna onunla ilgilenmek durumdadır. Bu yaz bir süreliğine aynı evi paylaşmak zorunda kaldığım evlerden ırak bir ergen gibi. Diyaloglar neredeyse birebir aynıJ İşte tadımlık satırlar:
“On üç yaşındaki kız dudağını it …gibi boyamış, yavan yayvan konuşuyor, elindeki telefonuyla devamlı cak cak birilerine mesaj atıyor. Bir şey soruyorsun hep bir oflama puflama. Hayatı Facebook, MSN, Converse üzerine.
Telefonda arkadaşıyla konuşuyor,’ Ayy yaa anlatamamam sana, öyle bi koptuk kii…Ayy kurtulsam şurdan MSN’de yazcaam sana, off neler oldu kızaammm. O her konuştuğunda ağzının üstüne iki tane terlikle çakasım geliyor. “
Bu da ÖSS ile ilgili.
“Millet tutturmuş bir ÖSS falan. Hayır tuttursam ne olacak?! Bu ülkeye doktor olmuşum, mühendis olmuşum ne yani! Yapacağım tek şey çok ünlü bir yıldız olma burada. Başka bir şey olmam. ÖSS’nin tek güzel yanı aldığın raporlar. Zaten sınav sorularını gör, götünle gülersin. O sorulardan tıp fakültesine adam alıyorlar işte düşün. Üç saatte senin ne olacağına karar veren bu ülke için, bu kadar okumuş adam fazla bile. Her şey bürokrasi burada. Rapor almaya gittim, elli yere girip çıkıp imza attırdılar. Ama bir tanesi bile başın mı ağrıyor, neyin var demedi. O yüzden hiç yormam kendimi.”
Kadınlık durumlarıJ
Şu sıçtığımın bilim adamları her boka çare buldu ama regl henüz yerinde duruyor! Işınlanmayı buldunuz lan Allahsızlar! Bize gelince hala kanatlı Orkid’in devrimini yaşıyoruz. Bilimin kadınlardan nefret ettiğini falan düşünüyorum.”
Son olarak Pucca bir gün hastaneye düşer :
“Zaten daha ömrü hayatımda bir tane yakışıklı doktor görmedim, hepsi E.T gibi. İlginç olan ise, kadın doktorların hepsi taş. Erkekler akraba evliliği ürünü sanki. Doktor olmuşsun hacı ama sıçana benziyorsun. Ne bu havalar tavalar demek isterim hatta. Doktor koca hayaliyle yanıp tutuşan kızları anlamak zor. Zaten bir onları anlamıyorum, bir de üniforma için deli olan hatunları. Asker, polis, Tansaş güvenlik görevlisi, ölüp bitiyorlar bunlar için.”
İşte bu kadar. Siz karar verin doğru yazmış mı yazmamış mı? Eğer bu gününe kadar okumadıysanız şiddetle tavsiye ederim.
Bol kahkahalı okumalar. Sağlık ve mutlulukla kalınJ

KUŞADASI

Özdere'den İzmir'lilerin deyimiyle Gümüldür'den sonra Kuşadası bir hareketli geldi ki intibak etmem biraz zor oldu. Etraf cıvıl cıvıl. Cafeler, restaurantlar, hepsi birbirinin aynı ürünleri satan hediyelik eşya dükkanları (hiç mi yöreye özgü bir şey bulup satamazlar anlamıyorum. Hep aynı incik boncuk, magnet üstelik çoğu çin işi), turistler, limandaki yolcu gemileri. Ayyy nasıl özlemişim hareketi.  Özdere'de huzurevi durumda sakin sakin denize git gelden sıkılmışım meğerse de farkında değilmişim. Kuşadası'nda nefes aldım. Meryem Ana, Çeşme, Alaçatı'da peşinden ilaç gibi geldi. Tatilde sakinlik iyi de eh birazda hareket arıyor bünye.
                                                                        
Yıllar önce gittiğimde bir daha buraya gelmem demiştim kendi kendime. Kaldığım otel ki o zaman Kuşadası'nın en iyi otellerinden biriydi (isim vermek istemiyorum) verdikleri odada bütün gece havalandırma sesinden uyuyamamıştım, denizine ise betondan giriliyordu ama çok tercih edilen bir yerdi işte. Plajlarında insanlar birbirinin üstünden atlayarak denize ulaşıyor, denizde de kalabalıktan hazır ol vaziyetinde duruluyordu. Sevdiğim tek yer Kervansaray olmuştu. O zamandan bu yana aşağı yukarı 15-16 yıl geçti ve o zamanlar bir daha gitmem dediğim yer gözüme bir başka gözüktü. Gelişmiş, canlanmış. Bu kez plajlarına gitmeye vaktim olmadı ama merkezde gezmek yetti de arttı bile. Limandaki gemilerin giriş çıkışını seyretmek, elde dondurma sokaklarda turlamak, Kervansaray'ın kapısından içeri göz atmak (üzülerek söylüyorum ki eski büyüsü kalmamış) için girdiğimde sükut-ü hayale uğradım. Avluda şemsiyelerin altında duran masalar bomboştu ve sevimsiz bir havası vardı.  Dışarının canlılığına inat içeride çalışanlardan başka kimse yoktu. Kervansaray'a yakışan ve burayı farklı kılan üst kattaki odaların kenarındaki isimler ise hala duruyordu.


Çok fazla kalamasamda turistiyle, tertemiz caddeleri, sokaklarıyla, ah o gemide bende olsaydım dedirten yolcu gemileriyle güzel bir kaç saat geçirttirdi bana Kuşadası.
                         Şimdilik bu kadar, başka sayfada görüşmek üzere hoşçakalın, sevgiyle kalın:)                   

İZMİR KEDİSİ:))

Yazın başından beri İzmir'e gidiyorum, İzmir'deyim, İzmir, İzmir diye yazınca sevgili arkadaşım Esra bana maille İzmir kedisi fotoğrafını göndermişti ve çooook hoşuma gitmişti. Bu kedi de ancak İzmir'e yakışır demiştim kendi kendime. Resmi nereden bulduğunu bilmiyorum, sormadım dolayısıyla kaynak gösteremeyeceğim, belki de kendi çekti ama bu kadar güzel bir fotoğrafı paylaşmadan edemezdim doğrusu. Kim çekmişse ellerine sağlık. Çok güzel bir komposizyonla insanların yüzünde gülümseme yaratıyor. Veee işte İZMİR KEDİSİ:))))) (darısı tüm kedilerin başına:)))) Bu arada hayvanseverler sakın kızmasın beni yakından tanıyanlar nasıl bir hayvan delisi olduğumu bilirler!!!

SAHİLDE OKUMAK:)

Sahilde kitap okumanın zevki de bir başka oluyor doğrusu. şemsiyenin altına, gölgeye oturup satırların arasında bambaşka bir dünyada kaybolmak. "Bu Yaz Ayrılığın İlk Yazı Olacak" Bir Selim İleri romanı. Evden çıkarken kütüphaneden beni bütün yaz tek kitap kesmez diyerek aceleyle aldığım kitabım. Pucca'yı kahkahalarla okuduktan sonra okumaya başladım.




Tabii Pucca gibi neşeli bir roman değil, tam tersine hüzünlü tipik bir Selim İleri eseri. Biraz geçmişte, çokça günümüzde geçiyor ve bir yazarın hayatından anılar sunuyor okuruna. Nur Hanımla,Mihrace ile, Terez ile Selim ile, Ayhan ile Madam Ester'le, Halil Vedad, Halid Ziya Bey ile İstanbul'un çeşitli semtlerinde yaşanan yazarın kendi deyimiyle anı iskeletleri...

İşte kitaptan tadımlık bir alıntı...

"Büyük şeytanminaresine kulağını dayayacak, denizin dalgaların sesini işitecek. Böyle yazmış, kağıt parçasında, bunu okudu. Yırtmadı, şimdilik kalsın. Denizin, dalgaların sesi...
Şehirden söz açıyordun, eski günler, anımsayışın törpüleyiverdiği geçmiş güzel günler, her şey törpülenmiş, törpülenir törpülenmez de güzelleşmiş. Şehir bayındır, şehir tarihi esererle donanmış, mimari, refah düzeyi yüksek, kimse fakir değilmiş ama herkes orta halliymiş.
Öyle miydi? Yoksa sen mi öyle hatırlamak istiyordun?
Otuz-kırk yılın hemen şimdi, göz açıp kapayana ışımasını bekledi, yalnızca bir saniye, bütün yıllar, çocukluk, gençlik, tek bir saniyeye sığmış." diye devam ediyor satırlar...
Herkese mutlu günler ve iyi okumalar:)