KIRILGAN

Kırılgan bir çocuğum ben
Yüreğim cam kırığı.
Bütün duygulardan önce
Öğrendim ayrılığı.
Saldırgan diyorlar bana
Oysa kırılganım ben.
Gözyaşlarım mücevher
Saklıyorum herkesten.
Ürküyorlar gözümdeki ateşten.
Ürküyorlar dilimdeki zehirden.
Ürküyorlar o dur durak bilmeyen gözü kara cesaretimden.
Diyorlar: Bir yanı sarp bir uçurum,
Bir yanı çılgın dağ doruğu.
Oysa böyle yapmasam ben
Nasıl korurum
İçimdeki çocuğu?
Bir yanım çılgın nar ağacı,
Bir yanım buz sarayı.

Murathan Mungan

ANTİK KENT


Mutlu günlerimizdi...
Deniz tuzu,dövme gül
Yanık tarçın gibiydik
Rüzgarın saçlarımızı taradığı yamaçlarda
İkimizden bir bayrak dalgalanırdı
Birbirine bakan
Tarihin ve otların
Arasında
Adı yoktu yaşadığımız şeyin
Bir boşluk bile değildi bu
Onca boşluğun içinde
Yontulmamış birkaç harf
Taşlar kadar tarihe kefil
Günler gibi düşünülmeden akıp giden
Otların gölgesindeki gece kadar derin
Ay ışığıydı her şeyi sessizce bütünleyen

Bir dönüş biletiyle kırıldı gece
Kırıldı mevsim
Kalakaldık
Birbirine bakan sunaklarda
Zehiri giz olan otlar boyverdi
Kırık heykel parçaları dağılmış ten
Zaman tarihe geri çekildi
Kalıntıları ne kadar ipucuysa bir antik kentin
O kadar biliyoruz nedenlerini ve sonuçlarını
Ayrılınca adını aşk koyduğumuz o şeyin.

Murathan Mungan

HUZURSUZLUĞUN KİTABI

Huzursuz olmayan insan var mıdır hayatta? Ya da çok çok huzurluyum diyebilen kaç kişidir acaba? Gün içinde bile ufak ta olsa canımızı sıkacak, keyfimizi kaçıracak, huzurumuzu bozacak olaylarla karşılaşmıyor muyuz? Birimiz, ikimiz değil hepimiz yaşıyoruz veya yaşatıyoruz.

Bernardo Soares imzalı 'Huzursuzluğun Kitabı' tarihten, mitolojiden, edebiyattan, ruhbilimden haberdar bir 20.yy insanının gerçekliği yadsıyışının, kendini hayallere hapsedişinin güncesi. Gündüzleri bir kumaş mağazasında çalışan, geceleri yağmurun sesinde, ayak seslerinde yalnızlığı duyumsayan bir Lizbonluydu Bernardo Soares ya da Fernando Pessoa. Bugün Portekiz edebiyatının en önemli eseri olan kabul edilen bu kitapdaki her metin, kırık bir aynanın, gerçekliğin bir yanını yansıtan ve sonsuzca çoğaltan bir parçası. 

Fernando Pessoa'nın yazımı ve Saadet Özen'in çevirisiyle Can Yayınlarından bir anlatı...

KESİŞEN YAZGILAR ŞATOSU







Tarot sever misiniz? Açılan her kart ayrı bir hikaye anlatıyor. Kimi 'Ruhunu Satan Bir Simyacı'nın kimi ise 'Lanetli Bir Gelin'in öyküsünü. 

Sık bir ormanın ortasında bir şato, gece bastırdığı için yolculuklarına devam edemeyenler için barınak olur. Yolcular konuşma yeteneklerini kaybettikleri için tarot kartlarını kullanarak birbirleriyle iletişim kurarlar. Her birinin kader yolu bir diğerininkine açılmaktadır. 

Italo Calvino'nun anlatımıyla, kendinizi kartların gizemli dünyasında bir öyküden diğer öyküye sürüklenirken  buluyorsunuz.

Semin Sayıt'ın çevirisiyle Yapı Kredi Yayınları'ndan

UNUTKANLIK

MADAM ARTHUR BEY VE HAYATINDAKİ HER ŞEY

'Falcı kadın elinde kahve fincanı, otelin lobisinde tahta bir tabureye kuş gibi tünemiş, belli belirsiz dudaklarını oynatıyor. Nagehan, gözlerini kahve fincanına diken kadının ellerine bakıyor. Kadının ellerinin üzerinde dövmeler var. Tuhaf dövmeler. Kayıp bir kavmin büyüleri gibi. Az önce anlattı, O dövmeleri küçükken eline anneannesi yorgan iğnesiyle yapmış. Loğusa sütü, idare lambasının isi ve koyunun öd sıvısı...Canı çok yanmış. aynı dövmeler anneannesinde de varmış. Ona da anneannesi yapmışmış. Anneannesi şamanmış. Köyde hastaları, delileri ve kadınları o yatıştırırmış' diye masalsı bir anlatımla başlıyor Mine Söğüt Madam Arthur Bey Hayatındaki her Şey adlı kitabına.

Kara yalıda gizlenen Madam Arthur Bay, eski fotoğrafların izinde romanını yazan Olcayto Ran, yangınların ve ölümlerin dilsiz kadını Maria, eski sevgili Keşşaf Hanuman, her şeyi bilen hayat kadını Nagehan, Kimliğini arayan Şehnaz Hanuman, bütün cinayetlerin tanığı antikacı Kedileş, Kara Yalı'da kaybolmuş baba Ruhat Ran...Burada herkes kendine yeni bir hayat arar. Herkes hayatından kurtulmak, olanları unutmak ister.

Mine Söğüt'ün kaleminden yaşamın gizlerinde dolanan tuhaf bir roman.

Yapı Kredi Yayınları'ndan...

ADALARI SEVEN ADAM

'Evet, bir adaydı burası. Kayaların dibindeki Kelt denizi her zaman ama her zaman adanın uçuk bozukluğunu emmiş, yıkamış, silikleştirmişti. Ne kadar çok sesi vardı denizin! Derinlerdeki patlamalar, gümbürtüler, uzayıp giden iç çekmeler, ıslık sesleri; sonra suların altında gerçek insan sesleri, sanki bir pazar yeri şamatası.'

Sadece 63 sayfadan oluşan D.H.Lawrence'nın Adaları Seven Adam adlı mini kitabını okurken kendinizi ada hayatının içinde hissedeceksiniz.

Celal Üster'in çevirisiyle...K Kitaplığı...

YALNIZLIĞIN 17 TÜRÜ

Deniz fenerlerini severmisiniz? Gerçeklerini tabikii. Hani geceleri ışığıyla gemilere yol gösteren yalnız ve mağrur yapıları.

Eğer seviyorsanız Ertuğ Uçar'ın 'Yalnızlığın 17 Türü' adlı kitabını okumanızı öneririm. 17 öyküden oluşuyor kitap. Denizden, iklimlerden, insanın doğayla karşılaşmasından ve seçilen mekanın sonsuz doğadaki duruşundan söz ediyorlar. Öykülerin kahramanları ise sadece insanlar değil, deniz, kule, iklim, coğrafya hepsi bir beden olmuş.

Ufku aydınlatan ışık dibini unutur mu hep? başlıklı dördüncü öyküsü ise deniz fenerlerinin geçmişten günümüze değişimini dramatik bir biçimde anlatıyor.

Ayrıca kitap çok güzel deniz feneri çizimleri ile süslenmiş...

Alef  Yayınevinden

SON RIHTIM

'...ve bir koku, eski gemiden bir gürültü, çürümüş tahtalardan ve paslanmış demirden ve uluyan ve ağlayan makinelerden, çarpıyor pruvaya, çiğniyor geminin böğrünü, ağır ağır yiyor ağıtları, yutuyor, uzaklıkları biteviye, acı sudan bir gürültü yapıyor acı suda ve sürüklüyor öteler o eski gemiyi eski sularda.' diyerek, Pablo Neruda'nın 'Yük Gemisinin Hayaleti' isimli eserinden bir alıntı ile başlıyor. 

Son Rıhtım harap, başıboş ve yorgun yük gemisi Tramp Steamer´ın, kaptanı Iturri´nin ve güzeller güzeli Varda´nın aşk dolu öyküsünü anlatır. Anlatıcı Tramp Steamer´ı ilk gördüğü andan itibaren bu garip geminin benzersiz bir hikâye barındırdığını anlar ve şans eseri geminin tüm geçmişini öğrenir? Cervantes ödüllü yazar Álvaro Mutis bu kitabında aşkın bambaşka bir halini anlatıyor ve ustalığının verdiği güçle onu ölümsüz kılıyor.

Bir yük gemisinin peşinde yaşanan hayatlar...Denizi, gemileri sevenlere...

Turkuvaz Kitap'dan...

MACERA

Küçüktüm, küçücüktüm,
Oltayı attım denize;
Bir üşüşüverdi balıklar,
Denizi gördüm.

Bir uçurtma yaptım, telli duvaklı;
Kuyruğu ebemkuşagı renginde;
Bir salıverdim gökyüzüne;
Gökyüzünü gördüm.

Büyüdüm, işsiz kaldım, aç kaldım;
Para kazanmak gerekti;
Girdim insanların içine,
İnsanları gördüm.

Ne yardan geçerim, ne serden;
Ne denizden, ne gökyüzünden ama...
Bırakmıyor son gördüğüm,
Bırakmıyor geçim derdi.

Oymuş, diyorum, zavallı şairin
Görüp göreceği.

Orhan Veli

KAYIP GÖLGELER KENTİ

Ankara'da soğuk bir akşam üstünden Kafka'nın şehri Prag'a yapılan büyülü bir yolculuk...Üstelik otel odanıza gelip giden Mucha Kızları ve Sarah Bernhardt.  Bu da yetmiyormuş gibi soluklanmak için oturduğunuz kafede Cafe Europa'da  Rusya'nın efsanevi lideri Joseph Stalin'in karısı Nadya ve Kafka'nın nişanlısı Felice ile yapılan sohbetler...Oradan Seul'a uzanan bir yolculuk. Buğulu tapınaklar, tuhaf rahipler, içinde ölülerin saklandığı kavanozlar ve ölülere yazılan mektuplar. Moskova'da işkenceler hapishanesi, idam listeleri, Stalin'in ilk aşkı ve son gecesi akıp gidiyor Nazlı Eray'ın büyülü kaleminden...   

Prag'a gitmeden de kahvenizi keyifle yudumlarken Kayıp Gölgeler Kenti'nin satırları arasında Prag sokaklarında gezinebilirsiniz. Hemde çevrenizi kuşatan geçmişten gelen kahramanlar eşliğinde...

Nazlı Eray'ın okumaya doyamayacağınız anlatımıyla Turkuvaz Kitap'dan...