MÖNÜDE AŞK VAR...






Bir gün okuduğunuz kitapta sizden bahsedildiğini görürseniz ne yaparsınız? Herkesin kendine göre cevabı vardır. Hiç aldırmayan da çıkabilir belki. Tesadüf der geçer. 

Aurélie sevgilisinin kendini terk ettiğini öğrendiği yağmurlu ve karanlık bir Kasım gecesinde, kendisini takip eden polis memurundan kurtulmak için Paris'in ara sokaklarından birinde girdiği küçük kitapçı dükkanında Kadınlar Gülümseyince adlı kitabı alır. Eve gelir. Okumaya başlar. Sabah saat altıyı gösterirken 320 sayfalık kitabın son sayfasını "orası benim restoranım" diyerek kapatır. Üstelik romanda ki kadın kahramanda tıpa tıp kendine benzemektedir. Bu kadar özellik bir tesadüf olabilir mi? diye düşünür ve yazara iletilmesi üzere yayınevine bir mektup yazar. Bu arada yayınevi de ortaya çıkmak istemeyen (?) gizemli yazarın peşindedir. Mektubun editörlerden birinin eline geçmesiyle olaylar başlar...

Yılbaşı arifesinde okuyucularını Paris sokaklarında, kafelerinde, kitapçılarında, meşhur Fransız yemeklerinin kokusu eşliğinde dolaştıran bir kitap Mönüde Aşk Var. Hikayeyle ilgili daha fazla bir şeyler yazmayacağım ama her zaman ki gibi kitaptan ufak tadımlıklarla bitireceğim;

"İnsan ne zaman bir mektup yazsa yeni bir süreç işlemeye başlar. Bir diyalog kurulur. Mektuplarda insanlar kendilerini, hayatlarındaki yenilikleri, başlarından geçenleri, duygularını karşılarındakilerle paylaşmak ister ve geri dönüşlerini beklerler. Mektupların hep bir göndereni be bir de alıcısı vardır. Normalde yanıtlanmak üzere yazılırlar, veda mektupları bile böyledir."

"Yazmak böyle bir şeydi. Yazarlar hikayelerini nereden bulurlardı? Rüyalarında gördükleri arasından bazılarını rastgele seçerek mi yazıyorlardı, yoksa hepsini kafadan mı uyduruyorlardı. Kim bilir belki de gerçek insanların başından geçenleri kağıda döküyorlardı. Yazdıklarının ne kadarı gerçek ne kadarı kurguydu? Bahsettiklerinden kaçı gerçek yaşamda karşımıza çıkabilirdi, ne kadarı aslında hiç var olmamıştı? Kurgu gerçek yaşamı etkiler miydi? Yoksa tam aksi mi söz konusuydu?"

"Bu yönde geliştirdiğim teoriye göre roman yazan, hikayeler anlatan insanları üç gruba toplamak mümkün.

Birinci gruptakiler sadece kendileri hakkında yazarlar. Bunlar arasında edebiyat dünyasının önemli isimleri de yer alır. 

İkinci grupta yer alanların hikaye uydurmak konusunda kıskanılmaya değer bir yeteneği bulunmaktadır. Trende giderken camdan bakarlar ve hop akıllarına bir fikir geliverir.

Üçüncü gruptakiler empresyonistlerdir. Onların yetenekleri hikaye bulup çıkartmaktır. Gündelik hayatın içinden, ağaçtan kiraz toplar gibi, çeşitli durumları, ruh hallerini ve kısa olayları biriktirirler.Bu, kimi zaman bir yüz ifadesi, bir gülümseme, kimi zaman birinin saçını geriye atışı ya da ayakkabılarını bağlayış şeklidir. Hepsi de arka planda biricik öyküler barındıran anlık görüntülerdir. Öyküye dönüşmeye hazır fotoğraflardır." 

"Şu Noel'in öyle bir tarafı var: İnsana kendi geçmişini hatırlatıyor; hatıralarını, isteklerini, sanki mucizevi diyarlara açılacakmış gibi hissettiren esrarengiz kapıların önünde, heyecanlı ve meraklı gözlerle bekleyen çocuksu ruhunu anımsatıyordu."

Noel demişken Mönüde Aşk Var okumayı sevenler için güzel bir yılbaşı hediyesi olabilir. Listenizin bir köşesine ekleyin derim. Yanında belki güzel bir CD ile...

Kahve ve battaniye ikilisi eşliğinde zevkle okunacak bir kitap...Fena halde tavsiye edilir :)

MÖNÜDE AŞK VAR   NICOLAS BARREAU   DOĞAN KİTAP   GÜL GÜRTUNCA çevirisi




Keşke Kadın Olsam…

Hangi kadın olsa bayılır bu kitaba.
Neden mi? 
Nedeni çok basit.
Bu kitap kadınlara “erkeklerle eşit olmaya çalışma, sen onlardan kat be kat GÜÇLÜSÜN!” diyor.
Aykut Oğut’u okurlar fenomen olmuş kitabı Evrenden Torpilim Var sayesinde yakından tanır. Bir tür “iste, olsun” kitabıydı Evrenden Torpilim Var.
Şimdi uzun bir aradan sonra Aykut Oğut’un "Keşke Kadın Olsam" kitabı gündemde.
Ne mi anlatıyor bu kitap?
Bir kere kadınlara güçlerini yeniden hatırlatıyor.


“Sevgili kadınlar” diyor. Erkekle eşit olmak da neymiş?
          Erkeklerle ASLA eşit OLAMAZSINIZ!
          En büyük hatanız bizimle eşit olmaya çalışmak!
          Çok çabalarsanız eşit olmayı becerebilir misiniz?
          Elbette becerebilirsiniz AMA kendinizden, gücünüzden vazgeçerek becerebilirsiniz bunu!
          Erkekle EŞİT olmak için VAROLUŞ çıtanızı alçaltmanız, daha aşağı inmeniz gerekiyor.
          Eşitlik mi istiyorsunuz?
          Siz bilirsiniz!

Neden eşitlik için kadının çıtasını alçaltması gerekirmiş derseniz?
Yazara göre:
KADIN ERKEKTEN 16 KAT DAHA ÜSTÜN!
Kadın daha güçlü, daha duygusal, muhteşem bir içsel rehberlik kapasitesine sahip, seks ve cinselliği yaşamak konusunda içindeki sese kulak verdiğinde önünde kimse duramıyor, evrensel saygıyı ve sevgiyi hissedebiliyor verebiliyor…
Amaaa...
Bu özellikler tek başına yetmez. 
Bir KADIN ancak:
DUYGULARINI İFADE EDEBİLDİĞİNDE
ONLARI BASTIRMAYI DEĞİL KUCAKLAMAYI SEÇTİĞİNDE
İÇİNDEKİ DİŞİLİĞİ UYANDIRMAYI BAŞARDIĞINDA

Bu özellikler gerçek kapasitesine ulaşıyor.


Kim için yazılmış bu kitap:
Aşkta, ilişkilerde, profesyonel ve sosyal hayatta kendini eksik ve kaybolmuş hisseden her kadın için…
Aykut Oğut bu kitapla cici kızlar uyur, prensi bekler sözlerine inanarak uyutulan güzelleri; sen otur oturduğun yerde, beyaz atlı prens gelince kurtaracak seni sözlerine inanıp hayatını uzun bir bekleyişe bırakmış bütün prensesleri resmen UYANDIRIYOR!
Bu kitabı okuyan bütün kadınlar VAY BE! GERÇEKTEN GÜÇ BENDEYMİŞ diyecek.
Bir kadın devriminin başlaması an meselesi!
Kitapla ilgili daha ayrıntılı bilgi almak için tıklayınız. 
Bir boomads advertorial içeriğidir.