KİTABI KİTAPÇIDAN ALMAK BİR RİTÜELDİR




Kesinlikle öyledir benim için. İnternet daha büyük kolaylık,bas düğmeye iki gün sonra istediğin kitap kapında bunu kabul ediyorum ama kitapçıdan kitap alma zevkinin yerini tutmuyor işte. Bu konuda belki çok klasiğe kaçıyorum, kimilerine göre demode bile olabilirim. 

Aradığım kitabı raflardan bulmak eğer vaktim varsa (yoksa bile :) sayfalarını açıp karıştırmak, ilk bir kaç sayfasını okumaya başlayıp devamı getirmek, sonra eğer çok sevdiysem bitmesin diye elimde süründürmek...İşte benim kitapla aramdaki iletişimim. Beğendiğim sayfalara renkli etiketler yapıştırıp bazı kitapları dilek ağacına çevirmem de cabası. 

Kitapçılarda yaptığım bazı garipliklerde yok değildir. Kitabın adını ve yazarını bilmeden kitap almak gibi. Kaç yıl önce hatırlamıyorum (teşrin-i evvel diyelim:) arabada giderken spiker radyoda yeni çıkan bir romanı anlatıyordu. İsmini ve yazarın adını o arada kaçırmıştım ama hikaye çok hoşuma gitmişti. Sadece isminde "günbatımı" kelimesini duymuştum. O gün gittiğim semtteki kitapçıya uğrayıp almak istiyordum ama adını ve yazarını bilmeden nasıl alabilirdim. Konuyu anlatmak ? Yok artık dedim kendi kendime satış elemanın onca kitabın içinde bilmesi imkansız. 

Nişantaşı'ndaki Remzi Kitabevine gittim. Önce raflara bir göz gezdirdim adında günbatımı kelimesi bir kitap bulabilir miyim diye. Ihhh yok, öyle bir bir kitap görünmüyordu ortalıklarda. Sonra benim uzun uzuuuunnn umutsuzca kitaplara baktığımı gören bir hanım geldi yanıma. Bende kitabın ne adını ne de yazarını biliyorum ama böyle bir konusu var dememle aaaaa siz Çikolata Dağlarında Günbatımını arıyorsunuz demez mi? İşte günbatımını buldun dedim içimden gülerek. Boşuna dememişler imkansız diye bir şey yoktur diye kitabı alıp büyük bir zafer kazanmış edasıyla eve gelmiştim. 

Kitabı kitapçıdan almak bir ritüeldir. Bugün Doğan Hızlan'ın Hürriyet'te ki köşesinde bu başlığı görünce kesinle dedim. Kesinlikle bir ritüeldir benim için. Hele ki o kitapçıda kitapları incelemek için isteyenler için oturacak koltuklar, puflar konmuşsa ve ya içinde ufak bir kafesi varsa. O da ayrı keyif tabii ki. 


Yazısında Almanya'daki "kitap danışmanlığı" mesleğinden de bahsetmiş. Böyle bir meslek varmış ve bunu yapmak için üç yıllık eğitimden geçilmesi gerekiyormuş. İlginç değil mi? Keşke bizde de olsa diyorum ve Doğan Hızlan'ın bugünkü "Kitabı Kitapçıdan Almak Bir Ritüeldir" yazısını paylaşıyorum...

Okumak için  tıklayınız...  http://ush.re/k3kn








2 yorum:

  1. Evet, kitap kitapçıdan alınır, hatta diyorum ki, yayın evinden de değil. çünkü yayın evleri kitapçıların gösterdiği o güleryüzlü karşılamayı bile çok görüyor okurlarına. haliyle bu da...

    mesela fakirin 'açlık yüzüğü' olan simit de saraylarından değil simitçilerden alınmalı. nerede görülmüş simidin saraydan alındığı efenim. hem pehlivani bir görüntüsü var o sarayların, hem o tadı vermiyor.

    konumuza dönelim;

    Daha da ileriye giderek, Avm'lerin içindeki o kitap evlerinden kaçıyorum. benim nazarımda pazar. gider bakarım, ama almam. çok net oldu,ama öyle. ne varsa kitapçılarda. kitap kokmalı bir kere içerisi, çok şey istemiyorum ki.


    eyvallah.

    YanıtlaSil
  2. Ne güzel anlatmışsınız düşüncelerinizi. Kesinlikle katılıyorum her satırına. Küçük kitapçılar benim de her zaman için tercihimdir ama maalesef sayıları yok denecek kadar az. Keşke daha fazla olsalar. Sahafların da yeri ayrıdır benim için. İçerideki karışıklık, kitap kokusu ve o kitaplardaki yaşanmışlık...Daha fazla kitapçının ve sahafın olması dileği ile diyorum ve güzel yorumunuz için teşekkür ediyorum.

    YanıtlaSil