Mevsimlerin en merhametlisidir kış... Evin mevsimi, sarılmanın, sarınmanın, sarmalanmanın... Uzun çayların, derinlemesine yemeklerin, etraflıca içmelerin mevsimi… Karşılaşmaların değil buluşmaların… Sıcak olan her şeye doğru neşeyle yönelmenin, böylece beraber ılımanın…

Ece Temelkuran

147 TON KİTAP, KİLOSU 15 KURUŞTAN SATILDI...




Yanlış okumadınız başlığı...Tamı tamına 147 ton kitap kilosu 15 kuruştan satılmış...

Eeee ne var bunda diyenleriniz çıkacaktır içinizden mutlaka. Normal şartlarda belki çok ta önemli bir haber değil ama bu 147 ton kitabın içinde tarihleri çok eskiye dayanan nadide eserler varsa ve bu satış Milli Kütüphane tarafından yapılıyorsa ortada ciddi bir sorun var demektir !

Haberi ilk okuduğumda onlarca soru uçuştu kafamda ... Sattıkları kitapları hiç mi incelememişlerdi? En azından kapaklarını açıp basım tarihe bakmayı bile akıl mı edemediler yoksa zahmet mi etmediler? Yoksa özellikle bilerek mi yaptılar ? Neden döküm listeleri ve tasnifi yapılmamış ? Kim bunlar ve o kütüphanede çalışmayı nasıl hak etmişler ?

Cevaplarını bilmiyorum ama yapılan karşısında PES diyorum ve 1860 yılında basılan Hristiyan  teolojisine göre yazılmış Ermenice bir kitaptan diğerlerine...Başlarına gelenleri okumak isteyenler için aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz diyorum...

http://www.hurriyet.com.tr/kultur-sanat/25310113.asp





Hava soğuk.
Tak kulaklıkları.
Dışarı çık.
Üşü.
Yürü.
Daha çok üşü.
Daha çok yürü.
Üşüdükçe yürü.
Yürüdükçe, düşün.
Olmak istediğin kişiyi düşün.
Olduğun kişiyi düşün.
Sahip olduklarını düşün.
Senin olmayanları düşün.
Sevdiklerini, sevmediklerini düşün.
Kazandıklarını, kaybettiklerini düşün.
Söylediğin, söylenen yalanları düşün.
Seni terk edenleri, terk ettiklerini düşün.
Artık hayalini kurmadığın o hayatı düşün.
Ne kadar kolay vazgeçtiğini düşün.
Bir daha kimseyi sevemeyeceğini düşün.
Saatlerce düşün ama hiçbir şey düşünmediğini fark et.
Eve dön.
Aynaya bak.
Sol gözün kızarmış.
Demek ki ağlamak istemişsin farkında olmadan.
Ne zaman ağlamak istesen, sol gözün kızarır çünkü.
Aç sıcak suyu, gir altına.
Soğuktan donan vücudun sıcak suyun altında uyuşsun.
Kemiklerin sızlasın.
Acıya aldırma.
Düşün.
Yeniden düşün.
Ardından el salladığın otobüsleri düşün.
İnsanları düşün.İhanetleri düşün.
Bir zamanlar hayallerin olduğunu düşün.
Bir zamanlar mutlu olduğunu düşün.
Mutluluğun nasıl bir his olduğunu unuttuğunu düşün.
O adamı düşün.
O adama asla sarılamayacağını düşün.
Şimdi çık sıcak suyun altından.
Çık ve yaşa.
Ve yaşadığın bu şeye ‘hayat’ de.
Hep aynı şarkı çalsın kulaklarında.
Hep aynı yerden yansın canın.
Ama sen yine de hep, ‘hayat’ de.
Çünkü hayat, güzel rüyalarından haricinde kalan acımtırak zaman dilimi.
Çünkü hayat, hayat işte.
Çünkü hayat, hep böyle.

-Alıntı-

FIRTINA...

Bak işte yaklaşıyor fırtına
Bak yine yükseliyor dalgalar...

Bugün sabah haberleri dinlediğimden beri dilime pelesenk oldu Yeni Türkü'nün Fırtına'sı. Kuzey Avrupa'yı etkisi altına alacak kuvvetli bir bir fırtına beklentisi içinde insanlar önlem almaya başlamışlar, bazı uçak seferleri iptal edilmişti. 

Fırtınaları severim. Durgun hava bünyeye ters nedense. Yağmur, kar, rüzgar, deli dalgalardır benim sevdiklerim.  Yaklaşık 3-4 yıl önce şubat ayında Çanakkale'de bir köy evinde beni sabahlatan fırtına haricinde çok büyük bir fırtınanın ortasında kalmadım bugüne kadar. Estikçe evi sarsan rüzgar, cama canhıraş vuran  yağmur damlaları, evin çatısına çarpan ağacın dalları, çaktıkça her tarafı aydınlatan mavi ışık ve çarpışan bulutların peşinden yeri göğü inleterek patlayan gök gürültüsü. Korku filminin bitmek bilmeyen kareleri gibiydi ama doğanın bu kızgınlığı hoşuma gitmişti doğrusu. Neyse ki sabaha bir şey kalmadı ama bahçeye çıktığımızda bileklerimize kadar suya batmıştık. Bahçede devrilen bir ağaç ta cabasıydı. 


Fırtına haberini duyunca Google'da fırtına ile görsellere baktım. Birbirinden güzel fotoğraflar döküldü önüme. Denizde, karada...Amacım onları paylaşmaktı taa ki "storm" yazdığımda Storm Thorgerson adına rastlayana kadar. 

Thorgerson 1944 Londra doğumlu bir sanatçı. Leicester Üniversitesi ve The Royal College of Art'da sanat eğitimi almış. Pink Floyd, Led Zeplin, Alan Parsons Project, Peter Gabriel gibi ünlülerin ve grupların albüm kapaklarını yapmış ve bu konuda kitaplar yazmış. 2013 yılındaki ölümüne kadar çalışmalarına Kuzey Londra'daki stüdyosunda devam etmiş. 

Beğendiğim eserlerinden bir kaç tanesini paylaşmak istedim...İşte Storm Thorgerson ve eserleri...







Diğer eserleri için aşağıdaki linklere bakabilirsiniz :



Çok ilgisiz olacak ama fırtına demişken çok sevdiğim bir cümle ile bitirmek istedim yazımı;

"Hayat fırtınada sığınak bulmak değildir. Yağmurda dans etmeyi öğrenmektir."









YÜREĞİMİ YAKTIM BEN BU GECE BİR DENİZ FENERİYLE...



Yine ben aşık oldum, darmadağın, yağmur oldum
Kadıköy sahilinde esti ruhum rüzgar oldum

Heybeli'de biz de her gece
Çıktık mehtaba aşk var diye
Kalmamış Kalamış'ta bile
Ne bir huzur ne bir neşe

Yüreğimi yaktım ben bu gece bir deniz feneriyle
Sahile vurdum ben bu gece, dalga gibi delice

Yine ben aşık oldum, darmadağın, efkar oldum 
Kadehi kırdım işte, yandı ruhum, duman oldum...


Aydilge'den...

İyi dinlemeler :)


YARATICI YAZARLIK ÜZERİNE...

Sabit Fikir'den yaratıcı yazarlık üzerine bir paylaşım;



Yazıyazanlar: Yaratıcı yazarlık nedir ve ne değildir?


Yazarlık cazip bir mertebe, tamam. Ama yazarlık öğrenilebilir mi? Bu, yaratıcı yazarlık kurslarının ABD'de 1950'li yıllardaki ilk çıkışından beri sorulan bir soru; emin olun yeni değil (en azından dünyanın geri kalanı için.)
Umberto Eco, yazarların kendileri için yalnızca, ne alacaklarını hatırlamalarına yardım eden; işi bitince de atılan alışveriş listelerini yazdıklarını söyler. Haksız mı? Üstelik internet denilen bu gayya kuyusunda artık yalnızca yazarlar değil hepimiz birileri okusun diye yazıyoruz. Peki ama neden yazıyoruz? Belki bu dünya bizi kalabalıklaştırdığı kadar yalnızlaştırdığından. Belki, herkesin yazabileceğini fark ettiğimizden. Belki gözümüze gözümüze sokulan çoksatarlar yoluyla hem ünlü hem zengin olunabileceğini keşfettiğimizden. Ya da sadece basılı bir şeylere sahip olma fikrinden. Belki biri, ya da hiçbiri. Ama kesin olan bir şey varsa, o da yazmaya dair artan ilgi. Bu durumun izlerini, özellikle son on yılda hızla artan yaratıcı yazarlık furyasından da görmek mümkün.

Yazarlık cazip bir mertebe tamam. Ama yazarlık öğrenilebilir mi? Bu, yaratıcı yazarlık kurslarının ABD'de 1950’li yıllardaki ilk çıkışından beri sorulan bir soru; emin olun yeni değil (en azından dünyanın geri kalanı için). Kurt Vonnegut, kendisine bu soruyu yönelten Times muhabirine şu cevabı verir: “Dinle, yaratıcı yazarlık kursları açılmadan çok önce yaratıcı yazarlık öğretmenleri vardı, isimleri o zaman da şimdi de aynı, onlara editör denir.”
  
İşte o zaman da, şimdi de kendine iyi bir editör bulacak kadar şanslı olmayanlar çözümü kurslarda ve kitaplarda arıyor. Ve doğal sürecinde, bu durumdan yeni bir sektör doğuveriyor. ABD'de yıllardır var, İngiltere’yse biraz daha zor ikna olmuş. Dünyanın Çin’den İsrail’e kadar birçok ülkesinde, ders olarak okutulur hale geldi bile. Bu ülkelerde üniversiteler öncülüğünde dersler verilirken, Türkiye’de yalnızca bazı bölümlerde ders olarak gösteriliyor. Lisans ya da yüksek lisans düzeyinde bu tarz bir eğitim henüz verilmiyor. Bu yüzden bazısı yine üniversite bünyesinde olan kurslar şimdilik başı çekiyor.
  
Kurslar mucize yaratmaz
 Dersler kitapları olan yazar ve eleştirmenler tarafından veriliyor. Ama asıl soru hâlâ geçerli: 'Yazarlık öğretilebilir mi?' O zaman öncelikle bir konuya açıklık getirelim. O kurslara birer 'mucize' kurs verenlere de 'büyücü' gözüyle bakıyorsanız veyahut özgeçmişinizde afili görünecek bir sertifika sahibi olmaksa derdiniz, şimdiden vazgeçin derim. Neil Gaiman yazar olmak için kurs sertifikasının (ki aslında soru ilgili okuldan mezun olmak üzerine) gerekli olup olmadığını soran bir okuyucusuna şöyle yanıt verir: “Gönderdiğiniz metni okuyan bir editör birinci sayfadan ikinciye geçemeyecek kadar sıkıldıysa nereden mezun olduğunuza bakmaz”.

 Yazının devamını okumak için linki tıklayınız...

4 ARALIK DÜNYA MADENCİLER GÜNÜ










"Kendi inşa ettiğimiz hapishanelerde yaşıyoruz; 
-adına ev, aile, akrabalar, töreler diyerek... 
Sonra bu duvarların arasında boğulup, çıldırıyor, 
ama yıkılmasın diye de uğruna hayatımızı siper ediyoruz."

-Buket Uzuner / Kumral Ada Mavi Tuna