DÜĞÜMLERE ÜFLEYEN KADINLAR





"Merdivenlerden çıkarken Ümmü Gülsüm'den Beni Düşünüyor çalmaya başladı. Tırmanışı ağırdan alıp eve şöyle bir göz attım. Bir sürü ayna hepsinin sırrı dökülmüş. O kadar ki insanın kendini bütünüyle görmesi asla mümkün değil. Yüzünün hatırlandığı gibi kalmasını isteyen bir yaşlı kadın için anlaşılabilir bir seçim."


"Üç kadın kahvenin ortasında girişimizle ilan edilen sessizlik yemininin korku filmi ambiansının ortasında duruyoruz. Maryam, ellerini cebine sokuyor ve erkeğe döndürüyor kendini. Amira iyiden iyiye kadınlık timsali. Bir Venüs heykeli, etrafa bakıyor rahat rahat. Ben gözlerimi dikecek emniyetli bir yer buluyorum. Duvardaki dünya saatleri. Ne işi var bu saatlerin bu eski kahvede? Dünyanın bütün zamanını kahvede oturarak geçirebilecek gibi görünen adamların dünya saatlerine niye ihtiyacı olur? Bütün saatler durmuş. Uzata uzata bakıyorum bu Fransız sömürgesi kalıntısına. Londra, Paris, New York...Arkalarına Batı'nın sömürge tarihini almış erkekler son derece Doğulu bir müdanasızlıkla bizi süzüyorlar. Bir zamanlar gözünü  Batı'ya dikmiş olan bir milletin erkek evlatları, artık öyle bir dertleri olmadığı için kadınlara bakıyorlar."

"Bir kadının kalbini fena halde kırmış bir adam...O adamı öldürmek için çölü geçmeyi göze almış dört kadın...Düğümlere Üfleyen Kadınlar bu yolculuğun romanı. Ne kadar sevilse de tamir olmayan o yaralı coğrafyada, Ortadoğu'da geçiyor. Saraylar devrilip meydanlar dolarken sorular kalıyor geriye. Her yola en az bir soruyla çıkılır çünkü: Bir kadın ya da bir ülke nasıl sevilir sahiden." diye yazıyor Ece Temelkuran'ın Düğümlere Üfleyen Kadınlar adlı kitabının arka kapağında. 

Bende bugünlerde güzel bir kitap okumak istiyorsanız kesinle tavsiye ediyorum diyorum ve bol kitaplı keyifli günler diliyorum.








KİTAP KOKMALI EVİM




Güzel kokmalı evim. Vazodaki çiçekten mis gibi kokular yayılmalı salona mümkünse demet demet fulya olmalı. Balkon kapısını açınca güneşin altında rengarenk açmış çiçeklerin kokusu karışmalı evden çıkan fulya kokusuna. 

Günün her saatinde içimi açacak temizliği anımsatacak hafif bir deterjan kokusu yayılmalı etrafa. 

Çiçek kokmalı parfümüm. Öyle yanımdan geçenleri bayıltacak gibi ağır değil hafif baharın her anını anımsatan bir koku. Hem bahar yağmuru olmalı içinde, hem güneşin gülümseyen ışınları. Bir tutam vanilya da katılabilir içine.

Güzel kokmalı odam. Mesela mutfaktan buram buram kahve kokuları gelmeli, kütüphaneden kitap. Ve bir mum yanmalı geceleri bu şölene eşlik eden. Lavanta kokulu olabilir mesela.
Veya kışkırtıcı bir çikolata kokusu...




Ve kitaplarımın içinden dünyanın dört bir yanından toplanmış bin bir türlü koku yayılmalı evin her köşesine. Hint Okyanusundan baharat kokularını, Alpler'den bol oksijenli dağ havasını solumalıyım, öyle ki Taklamakan Çölü'nün kuru havasını bile kabul edebilirim. 

Satırlar arasından çıkan tariflerin kokusu yayılmalı mutfağıma...Mesela Laura Esquivel ceviz soslu biber dolması yapmalı mutfağımda veya Joanna Harris böğürtlen şarabı. Karlı bir kış gecesinde Dostoyevski mis gibi bir çay demleyebilir semaverde. Rengarenk giysili bir şamanın büyülü sözler mırıldanarak kaynattığı şifalı otların rayihası ulaşmalı tüm hastalara. 

İşte böyle olmalı evim. Çiçek, kahve ve kitap kokmalı... Ve ben tüm kokuları satır satır doyasıya içime çekebilmeliyim sağlıkla, huzurla, mutlulukla...





MÜGE BAYRAMINDAN İŞÇİ BAYRAMINA



Ortaçağ'da çiçekleri çan şeklinde olan müge baharın gelişini sembolize eden bir çiçek olduğu gibi iyi şans getirdiğine inanılan bir çiçekmiş. 

1 Mayıs 1561 yılında Kral IX Charles her 1 Mayıs'da genç kadınlara müge hediye edilmesini gelenek haline getirmiş. Bu gelenek uzun yıllar yıllar boyunca Avrupa'da ailelerin katılamayacağı sadece gençler için organize edilen  balolarla kutlanır, bu balolarda beyazlar giyen genç kızlar sevgililerinden bir buket müge alırlarmış. 


1 Mayıs yıllarca Fransa'da gençlerin aşık olduğu kızlarla buluştuğu ve onlara müge hediye ettiği bir bayram olarak kutlanmış. 


İlerki yıllarda müge bayramlarında terziler işçilerin gömleklerine üç tane müge dikmeye başlamışlar. 

1976 yılından itibaren mügenin yerini çalışma, uyuma ve dinlenmeyi sembolize eden bir üçgen ve yaban gülü almış. 

1886 yılında Amerika İşçi Sendikaları önderliğinde işçiler uzun çalışma saatleri yerine günde sekiz saat  çalışma talebiyle iş bırakmışlar. Chicago'da yapılan bu gösterilere yarım milyon işçi katılmış. Bu gösterilerin sonunda 3 Mayıs'ta Haymarket olayı yaşanmış. 

3 Mayıs'ta miting sona ermek üzere iken bir fabrika sirenini çalarak içerdeki grev kırıcıları dışarı çıkartması üzerine fabrikaya yürüyen işçilerin üzerine polis tarafından ateş açılmış. Açılan ateş sonucunda dört işçi ölmüş bir çoğu yaralanmış. 

Ertesi gün olan olayları protesto etmek için yapılan toplantıda bir polisin önünde nereden geldiği anlaşılmayan bir bomba patlamasıyla 7 polis ölmüş bir kısmı da yaralanmış. Bu olaydan sonra uygulanan kurallarla bir kez daha böyle şeylerin yaşanması engellenmiş. 

Temmuz 1889 yılında toplanan II. Enternasyonal toplantısında bir Fransız işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs Birlik, Mücadele ve Dayanışma günü olarak kutlanmaya başlamış. Ve dalga dalga diğer ülkelere yayılmış. 

Türkiye'de ise ilk kez 1923 yılında resmi olarak kutlanmaya başlamış.

İşte Müge Bayramından İşçi Bayramına 1 Mayıs'ın öyküsü de böyle.

Hepinize huzur içinde geçirebileceğiniz güzel 1 Mayıs diliyorum.