Görgü Tanığı İncir





Görgü tanığını incir olur mu demeyin hiç. Olurmuş. Son günlerde ki koşuşturmamın arasında günlerce elime alamadığım, geceleri biraz okuyayım diyerek elime aldığım ama yorgunluktan gözlerimin kapanması sonucunda elimden bırakıp rüyalar alemine daldığım, bu kez vakitsizlikten günlerce elimde süründürdüğüm Görgü Tanığı İncir sonunda bitti. 

Ben 2012'de İstanbul'un sokaklarında işlerimi bitirmeye çalışırken müfettiş ve meraklı karısı Erzébet'te 1910 Viyana'sında tanınmış bir ailenin kızı olan Dora'nın ölümünü araştırıyorlardı. 

Roman Viyana'nın varlıklı ailelerinden birinin kızı olan Dora'nın cesedinin parkta bulunmasıyla başlıyor. Cinayeti araştıran polisler cesetin yanında insan dışkısı buluyorlar. Cesetin yanında bulunan insan dışkısı onlara çingeneleri işaret eder. Dora'nın yapılan otopsisi sonucunda en son bir incir yediği ortaya çıkıyor. Müfettiş ve ekibi bir yandan aileyi, yakınlarını ve arkadaşlarını sorgularken diğer yandan da başka deliller peşinde koşuyorlar. Bu arada müfettişin meraklı karısı Erszébet gizlice kocasının not defterinde yazanları okuyor ve cinayeti kendi yöntemleri ile çözmeye çalışırken işin içine gizemli söylenceleri, büyüyü ve batıl inançları da karıştırmadan edemiyor. Uzunca bir uğraşın sonunda cinayeti çözerler ve katil ortaya çıkar.

Kitabın yazım tarzını beğenmesemde 1910 Viyana'sı, gizemler, büyüler, batıl inançlar ve hikaye hoşuma gitti. Jody Shields, Freud'un hastası Dora'yla ilgili notlarından yararlanarak ufak bir değişiklikle yazmış romanı. İntiharı cinayete dönüştürerek...

Her zamanki gibi kitaptan ufak bir tadımlık...

"Çingenelerin onları bir zamanlar köle olarak satan Macarlarla uzun ve çatışmalı ilişkileri var. Bir Macar'a bir bardak su ve çingene ver, sarhoş olsun diye eski bir deyim var. Çingenelere Macarca'da Cigany ya da çingenelerin ilk Mısır'dan geldiğine inanıldığı için Farao nepek, yani firavunun halkı denilirdi. 

Müfettiş çingeneleri bir konu hakkında ilk kez sorguya çektiğinde doğuştan yalancı olduklarını görünce hayrete düşmüştü.  Durmadan abartılı bir şekilde yalan söylüyorlardı. Gerekli olmadığı zaman bile yalan söylüyorlardı. Hiçbir zaman doğrudan cevap vermiyorlardı. Gaje'lere yani kendinden olmayanlara bu şekilde davranıyorlardı."

"Kural ihlallerini, anlaşmazlıkları, haddi olmayan meseleleri karıştıranları cezalandırmak, intikam almak Erszebet'in kişiliğinde var.  Bu yönden en az bir batıl inanç kadar dolaysız. Bir hareket sonucunda ne olacağını tahmin edebilir. Bir saksağan misafir geleceğini haber verir. Yarasalar talihsizlik işaretidir. Cuma günü yolculuğa çıkmak kötü şans getirir. Köpek uluması yakınlaşan ölümü bildirir."

"Çingeneler rüzgardan nefret ederler. Ondan sakınmak için ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Ayrıca haftanın bazı günlerinin de uğursuz olduğuna inanırlar, ama zamandan rüzgardan kaçtığın gibi kaçamazsın."  

Şimdilik bu kadar...Tanpınar hikayeleri beni bekliyor :)


Görgü Tanığı İncir            Jody Shields          Can Yayınları        İnci Yankı çevirisi

  


İmroz Rumları

Kalbim İmroz'da kaldı diyor İmroz Rumları...Hüzünlü ada İmroz - Gökçeada tarihi üzerine yazılmış bir başka kitap daha...
İmroz Rumları...


Gönderilmemiş mektuplar





Bir sürü mektup geçiyor elime. Kimi zarfın içinde üzerine adresi bile yazılmış, kimi katlanmış öylesine kalakalmış. 

Gönderilmemiş. 

Birini açıyorum. Üzerinde 80'lerin tarihi var. 

El yazım değişmemiş, o günden bu güne hala aynı. Aynı kargacık burgacık harfler...

Göndereceğim kişiye o günlerde yaptıklarımı anlatmışım. Sorduklarını cevaplamışım, sonuna sevgilerimle yazıp imzalamışım ama göndermemişim nedense. Yıllarca çekmecede gelen mektuplarla bir kutunun içine hapsetmişim. 

Yıllar sonra bugün pandoranın kutusu açılıyor. Efsanedeki gibi kötülükler saçılmıyor dünyaya tam tersine birbirlerine arkadaşlarını, aşklarını, okullarını, şehirlerini, ailelerini, hayatlarını anlatan naif çocuklar buluyorum satırların arasında. 

Ardı ardına açılmaya başlıyor zarflar. Bir kahve yapıyorum kendime ve zaman tünelinde geçmişe yolculuk başlıyor bir anda. Siyah beyaz vesikalıklar, renkli fotoğraflar, polaroidler hepsi kendini gösterme yarışına giriyor. Kiminde gülüyorum, kiminde boğazımdan bir şeyler düğümleniyor ve gözlerimden yaşlar boşalıyor. Keşkelerim de var, iyi ki yapmışlarım da içlerinde.

"Sevgili kendim, bugün yedi yaşıma basıyorum ve bu mektubu sana, Mantık Yaşı'nda verdiğim sözleri ve ne olmak istediğimi hatırlatmak için yazıyorum..." diyen Age de Raison filmindeki Margaret'i yaşıyorum bugün. Hani çocukken kendine yazdığı mektupları bir bir okurken kendinden bile gizlediği anıları canlanan, geçmişte yaptığı tüm seçimlerden şüphe duymaya, hayatının tüm doğrularını sorgulamaya başlayan Margaret'i. 

Ve iyikilere bir tane daha ekleyerek tekrar yerlerine kaldırıyorum hepsini...

İyi ki saklamışım...











Mutluluğun gözü kördür,
Yalnızlık sağır.
Ondandır biri tökezleyerek yürür,
Öbürü uykusunda bile bağırır.

Özdemir Asaf

Autumn Leaves - Eric Clapton


Neler oluyor bu gece?






Neler yaşanıyor şehirde şu anda? Kaç kişi yeşil peri gecesini yaşıyor acaba? 

Kaç kişi İstanbul gizemleri içinde kayboluyor?

Kimler küçük aptalın büyük dünyasında hüsranla biten aşklar yaşıyor bu gece?

Kaç kişi kanser koğuşunda şifa bulmayı bekliyor ve kimler mucizeler dükkanından medet umuyor?

Kimler söylemeyeceğine söz ver diyerek mis kokulu Türk kahvesi eşliğinde dedikodu yapıyor?

Kaç kişi ayışığı sofrasında demleniyor?

Kimler neşeli bir sohbet eşliğinde böğürtlen şarabını yudumluyor?

Kaç kişi tarot ve çikolatanın zevkini çıkarıyor?

Kimler yıldızlı ve yağmurlu gecelerde ıslanmış Arnavut kaldırımlı sokaklarda el ele yürüyor? 

Kaç kişi taş bina ve diğerlerinin arasında elleri ceplerinde hızlı adımlarla evine ulaşmaya çalışıyor?

Kimler benim sinemalarımda güzel bir film seyretmenin rehavetini yaşıyor?.

Kaç kişi kesişen yazgılar şatosunda oturmuş kitabını okuyor?

Ne hayatlar yaşanıyor bu gece şehirde? 

Ne mutluluklar, ne hüzünler, ne korkular, ne heyecanlar, ne çılgınlıklar, ne zevkler?












10 Kasım



                  Aramızdan ayrılışının 74. yılında Ata'mızı 
                                özlemle ve saygıyla 
                                          anıyoruz.








BENİ GÖRMEK DEMEK, MUTLAKA YÜZÜMÜ GÖRMEK DEMEK DEĞİLDİR; BENİM FİKİRLERİMİ, BENİM DUYGULARIMI ANLIYORSANIZ VE HİSSEDİYORSANIZ, BU YETERLİDİR.”

 M.KEMAL ATATÜRK