HALFETİ'NİN SARI YAĞMURU

10 Ocak 2012 tarihli yazımda Julio Llamazares'in Sarı Yağmur adlı kitabından bahsetmiştim. Roman Pirene Dağları'nda terk edilmiş bomboş bir köyün ve köyde köpeği ile tek başına yaşayan yaşlı Andres'in hikayesini anlatıyordu.

'...taşıyabilecekleri ne varsa arabalarına yükleyip evlerinin kapılarını kapadılar ve vadiden aşağı inen patikalarda ve yollarda sessizce yok oldular." diye anlatıyordu insanların köyden gidişini. 

Kitabı çok beğenmiştim ve okurken Türkiye'de terkedilmiş köyde Andres gibi tek başına yaşayan biri olabilir mi acaba diye sormuştum kendi kendime. Olur niye olmasın diye cevaplamıştım. Mesela ben Gökçeada'nın hayalet köyü Dereköy'de yaşayabilirim demiştim. 
Şehrin kaosundan sıkıldığımda Dereköy'ün terkedilmiş evlerini, ıssızlığını ve sessizliğini düşünürüm bazen. Gerçi insanın içini acıtan bir hikayesi ve görüntüsü var ama galiba benim içimdeki, hayalimdeki gizli sığınma yerimde orası. Neyse daha fazla uzatmayım...

Issız köyde yaşam soruma bir cevapta Milliyet Cadde'den geldi.

Halfeti'de bir bölümü Birecik Barajı'nın suları altında kaldığı için boşaltılan Savaşan Köyü'nde tek başına yaşayan Hasan Mutlu'nun haberini okuyunca işte bizim Andres dedim. Yarısı sular altında kalan köyde köpeği ile tek başına bir hayat. Sarı Yağmur'daki Andres'e göre daha şanslı belki. Kendi sebzelerini kendi yetiştiriyor ve yaşantısından memnun. Ben ona Halfeti'nin Sarı Yağmuru adını taktım. İşte onun hikayesi...

HAYALLERDE KALMADI
HAYALLERDE KALMADI
Uzaklara gitmek, şehrin karmaşasından kaçmak ve doğayla baş başa olmak fikirleri, hepimizin hayallerinde var. Ancak pek çoğumuzun bunları gerçekleştirmek için yeterli cesareti yok. Olanlarınsa keyfi bir hayli yerinde

“10 yılda bir yaşlanıyorum”
Hasan Mutlu (63) / Emekli işçi-Şanlıurfa (Terkedilmiş bir köyde yaşıyor)
“2000 yılından beri Halfeti’de, büyük bölümü Birecik Barajı’nın suları altında kaldığı için boşaltılan Savaşan Köyü’nde, tek başıma yaşıyorum. Uzun yıllar şehirde, beton yığınlarının arasında kaldım. Çocuklarım büyüdükten sonra kendi hayatımı yaşamaya karar verdim. Toprakla uğraşmak bana huzur veriyor. Yaz aylarında kendi ektiğim sebzeleri yiyorum. Diğer ihtiyaçlarımı şehirden karşılıyorum. Şehir hayatında her gün yaşlandığımı hissederken, burada 10 yılda bir yaşlanıyorum. İnsanlar bir başıma sıkılıp sıkılmadığımı merak ediyor. Yapacak o kadar çok şey var ki; sıkılmaya zaman bulamıyorum. Köpeğimle ve köy boşaltıldıktan sonra sahipsiz kalan kedilerle ilgileniyorum. Burada, güneşin doğuşu da batışı da insana ayrı keyif veriyor. Beni alıp İstanbul’un en güzel yerine götürseniz yaşayamam.”

Herkese içindeki ve hayallerindeki yerde mutlu bir yaşam diliyorum... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder