Paul Auster’in son kitabı ‘Kış Günlüğü’ ABD'den bile önce ve ilk olarak Türkçe basılıp, Türkiye'de yayınlandı. Dünyaca ünlü yazarla kitabını konuşmak üzere Brooklyn’de buluştuk, Atatürk'ten Nazım Hikmet’e, Obama'dan Erdoğan'a geniş bir yelpazede söyleşirken Auster’in Türkiye’ye gelmeyi neden reddettiğini de öğrendik
‘Kış Günlüğü’ kitabınız ilk önce ve neden Türkiye’de yayınlandı?
- Evet, Türk okurlar dışında kimse okumadı henüz. Şubat ayında Danimarka ve İspanya’da yayınlanacak. ABD’de ağustos ayında çıkması planlanıyor. Tamamen programla ilgili. Türkiye'deki yayıncı erken davrandı (Can Yayınları).
Şu anda yeni bir kitap üzerine çalışıyor musunuz?
- Bir şeyler karalıyorum ama kitap olur mu bilmiyorum henüz. ‘Brooklyn Çılgınlıkları’ kitabından sonra uzun süre yazacak bir konu bulamadım, aylarca beklemem gerekti. Garip olan, şimdi kitaplar arasında daha uzun bir süre bekliyorum ama daha hızlı yazıyorum.
Öykü yazarı olan babam her kitabını bitirişinde "Artık yazmayacağım, bu son kitabım" der. Ya siz?
- Aynen öyle. Her son cümlede ben de aynı şeyi söylerim. Zira, yazdığınız sürece kendi hayatınızı yaşamıyorsunuz. Oysa, yaşamak gerekir yeniden yazabilmek için.
Edebi eserlerinizde kurgu ve gerçek o kadar iç içe ki sormadan edemeyeceğim, yaşadıklarınızı mı yazıyorsunuz, yoksa bazen yazdıklarınız bir yaşanmışlığa dönüşüyor mu?
- Hayır, sadece tek yönlü bir etkilenme. Bilinçaltımdan geliyor. İçimde bir şeylerin gömülü olduğunu biliyorum; bazen yüzeye çıkarlar ve onu takip ederim, nereye gittiğini gözlemlerim, hissetmeye dair bir duygu bu. İfade edemeyeceğim bir duygu.
Senaryo yazarken nasıl hissediyorsunuz?
- Bir filmin öyküsünü yazmak bambaşka. Tamamen farklı bir süreç. Sahneleri, diyalogları, kişileri ve ekibi önceden planlamanız lazım, ayarları ona göre yapmanız gerekiyor.
Türkçe’ye çevrilmiş 25’den fazla kitabınız var. ‘Timbuktu’nun film olacağı doğru mu?
- Öyle bir proje geldi bir hanımdan. Çok da ısrarcıydı. Merak ettim ve senaryoyu yazmasını istedim ama sonucu hiç beğenmedim.
Kitaplarınızdan bir Brooklyn sevdalısı olduğunuzu anlıyoruz. Peki Brooklyn olmasaydı nerede yaşardınız?
- Bunu düşünmek bile istemiyorum! İki hafta sonra 65 yaşında olacağım. Hayatımın 32 yılını yani yarısını burada geçirdim. Brooklyn her çeşit insanın yaşadığı bir yer. Ama bütün büyük şehirler gibi Brooklyn’in de çirkin ve güzel tarafları var.
NAZIM HİKMET 20. YÜZYILIN EN ÖNEMLİ ŞAİRİDİR
Nobel Edebiyat Ödülü sizin için ne ifade ediyor?
- Neye göre verildiğini bilmiyorum. Bazen iyi yazarlar alıyor, bazen değil ama kimin kazandığını duymak her zaman ilgimi çekmiştir. Bir ödülün yazar için o kadar da değerli olduğuna katılmıyorum. Bence 20. yüzyılın en büyük üç yazarı Proust, Joyce ve Kafka. Sanat bir olimpiyat yarışması gibi algılanmamalı.
Latin edebiyatından kimleri okuyorsunuz?
- Malûm herkesin okuduğu isimler: Marquez, Vargas Llosa, Roberto, Fuentes, Borges, Cortazar, yakın zamanda kanserden kaybettiğimiz, Arjantinli yazar dostum Tomas Eloy Martinez... 'Santa Evita' adında çok çok ilginç bir roman yazdı, Eva Peron’un kayıp naaşına dair.
Haberin devamını okumak için linki tıklayınız...
- Evet, Türk okurlar dışında kimse okumadı henüz. Şubat ayında Danimarka ve İspanya’da yayınlanacak. ABD’de ağustos ayında çıkması planlanıyor. Tamamen programla ilgili. Türkiye'deki yayıncı erken davrandı (Can Yayınları).
Şu anda yeni bir kitap üzerine çalışıyor musunuz?
- Bir şeyler karalıyorum ama kitap olur mu bilmiyorum henüz. ‘Brooklyn Çılgınlıkları’ kitabından sonra uzun süre yazacak bir konu bulamadım, aylarca beklemem gerekti. Garip olan, şimdi kitaplar arasında daha uzun bir süre bekliyorum ama daha hızlı yazıyorum.
Öykü yazarı olan babam her kitabını bitirişinde "Artık yazmayacağım, bu son kitabım" der. Ya siz?
- Aynen öyle. Her son cümlede ben de aynı şeyi söylerim. Zira, yazdığınız sürece kendi hayatınızı yaşamıyorsunuz. Oysa, yaşamak gerekir yeniden yazabilmek için.
Edebi eserlerinizde kurgu ve gerçek o kadar iç içe ki sormadan edemeyeceğim, yaşadıklarınızı mı yazıyorsunuz, yoksa bazen yazdıklarınız bir yaşanmışlığa dönüşüyor mu?
- Hayır, sadece tek yönlü bir etkilenme. Bilinçaltımdan geliyor. İçimde bir şeylerin gömülü olduğunu biliyorum; bazen yüzeye çıkarlar ve onu takip ederim, nereye gittiğini gözlemlerim, hissetmeye dair bir duygu bu. İfade edemeyeceğim bir duygu.
Senaryo yazarken nasıl hissediyorsunuz?
- Bir filmin öyküsünü yazmak bambaşka. Tamamen farklı bir süreç. Sahneleri, diyalogları, kişileri ve ekibi önceden planlamanız lazım, ayarları ona göre yapmanız gerekiyor.
Türkçe’ye çevrilmiş 25’den fazla kitabınız var. ‘Timbuktu’nun film olacağı doğru mu?
- Öyle bir proje geldi bir hanımdan. Çok da ısrarcıydı. Merak ettim ve senaryoyu yazmasını istedim ama sonucu hiç beğenmedim.
Kitaplarınızdan bir Brooklyn sevdalısı olduğunuzu anlıyoruz. Peki Brooklyn olmasaydı nerede yaşardınız?
- Bunu düşünmek bile istemiyorum! İki hafta sonra 65 yaşında olacağım. Hayatımın 32 yılını yani yarısını burada geçirdim. Brooklyn her çeşit insanın yaşadığı bir yer. Ama bütün büyük şehirler gibi Brooklyn’in de çirkin ve güzel tarafları var.
NAZIM HİKMET 20. YÜZYILIN EN ÖNEMLİ ŞAİRİDİR
Nobel Edebiyat Ödülü sizin için ne ifade ediyor?
- Neye göre verildiğini bilmiyorum. Bazen iyi yazarlar alıyor, bazen değil ama kimin kazandığını duymak her zaman ilgimi çekmiştir. Bir ödülün yazar için o kadar da değerli olduğuna katılmıyorum. Bence 20. yüzyılın en büyük üç yazarı Proust, Joyce ve Kafka. Sanat bir olimpiyat yarışması gibi algılanmamalı.
Latin edebiyatından kimleri okuyorsunuz?
- Malûm herkesin okuduğu isimler: Marquez, Vargas Llosa, Roberto, Fuentes, Borges, Cortazar, yakın zamanda kanserden kaybettiğimiz, Arjantinli yazar dostum Tomas Eloy Martinez... 'Santa Evita' adında çok çok ilginç bir roman yazdı, Eva Peron’un kayıp naaşına dair.
Haberin devamını okumak için linki tıklayınız...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder