NAZLI ERAY'LA BİR ÖĞLEDEN SONRA






Kayıp Gölgeler Kenti'ni okuduktan sonra keşke Prag'a gitmeden önce bu kitabı okumuş olsaydım diye hayıflanmıştım. Büyülü bir Prag anlatmıştı okuyucularına Nazlı Eray bu eserinde. Başka kitaplarınıda okumuştum ama Kayıp Gölgeler Kenti benim kült kitabım olmuştu.

'Şehirler çok önemli benim kitaplarımda' diyordu 8 Ekim Cumartesi günü okurlarıyla buluştuğu CKM'de. 'Kayıp Gölgeler Kenti'ni yazdığım dönemde çok az kaldım Prag'da. Şubat ayında gitmiştim ve çok soğuktu, donma tehlikesi geçirdim yahudi mezarlığının içinde buna rağmen gezdim. Zaten soğuktan çok fazla yürüyemiyordum ve günler kısa olduğu için hava erkenden kararıyor, otele dönüyor yazacaklarımı gözden geçiriyordum. Bu şehre başka bir mevsimde gitseydim ve uzun süre kalsaydım o büyülü ortamı yakalayamazdım.'

'Alanım büyülü gerçekçilik. Romanda kural tanımıyorum. Benim eserlerimi klasik bir kalıba koymak imkansız. Okuyucunun elinden tutuyor, yavaş yavaş merdivenler çıkartıyor ve romanın içine sokuyorum. Büyülü gerçekçilik bu işte.'

'Kontrol edemediğimiz roman en iyi roman. Roman kendi kendini belirliyor. nehir gibi akıyor aslında ve ben bir yerden içine atlıyorum. Nefes nefese koşarak, kalbimi okura vererek, okurun elinden tutarak bazen gözyaşlarını hissederek yazıyorum.' 

'Sait Faik, Ahmet Hamdi Tanpınar, Sevim Burak, Camus, Tenesse Williams en sevdiğim yazarlar.'

'Açık yerlerde mesela pastahanelerde yazmayı seviyorum. Yazarken çevremde yaşam akıp gitmeli. Gürültü beni rahatsız etmez.'

'Roman kahramanlarımdan Monsieur Hristo çocukken oturduğum apartmanın kapıcısı idi. O zamanlar 60 yaşında bir adamdı bana çok yaşlı gelirdi. Bir öykümde M. Hristo'yu kuş yapıp Galata'nın üzerinde 12 saat boyunca uçurup hayatının muhasebesini yaptırmıştım. M. Hristo bu öyküyü hiç bir zaman bilemedi ama bu öyküm 15 dile çevrildi.'


'Çocuk kitaplarımda öğreticilik yapmadım içimdeki sihirli dünyayı onlara açtım.' Diyerek devam etti söyleşisine.

'İnsanlara küçük mucizeler yaşatabiliyorsam ne mutlu bana' diye yazmıştı bir eserinde. Yaşattınız Nazlı Hanım. Okuyucularınıza çok güzel bir cumartesi öğleden sonrası yaşattınız CKM'de. Tekrar görüşmek üzere yeni büyülü romanlarınızı, öykülerinizi bekliyoruz. 






GÜNAAYYYDIIINN:)




Yağmurlu bir İstanbul sabahına günaydın:)

Camlara vuran yağmur damlacıkları arasından dışarı bakıyorum. Yerlerde sarı sonbahar yaprakları, ellerinde şemsiyeler ıslak kaldırımlarda yürüyen insanlar. Güneş bugün izinli, kendini göstermeyecek yerini gri bulutlara bırakmış. Pencereyi açıyorum mis gibi serin yağmur havasını içime çekiyorum. Evet bu benim havam. Yağmurlu sonbahar havası. Kendime mis gibi şekerli bir türk kahvesi yapıyorum, cd den Sacha Distel'in Toute La Pluie Tombe Sur Moi'sı yayılıyor salona, elimde Nazlı Eray'ın Kalbinde Kadın Taşıyan Erkekler Birahanesi kitabı. Kısacası keyif yapıyorum bu yağmurlu şehri-İstanbul sabahında...Ve tüm kalbimle sizlere de mutlu bir pazar günü diliyorum.

YAMAÇTA

'Genç boşanma avukatı Clarin ve dul kalmış eski diller uzmanı Loos bir otelin terasında tanışırlar ve şarap eşliğinde iki akşam sürecek koyu bir sohbete dalarlar. Birbirlerini tanımamalarına karşın, aşk ve ölüm üstüne, hayatta önemli buldukları her şey üstüne derin bir tartışmanın içinde bulurlar kendilerini. Düşünceleri sürekli çatışır, dost mu düşman mı olduklarına bir türlü karar veremezler, birbirlerinden hem büyülenirler hemde nefret ederler.' yazıyor Markus Werner'in Yamaçta adlı kitabının arka kapağındaki tanıtım yazısında.

Roman avukat Clarin'in hafta sonunu fırsat bilerek kendi deyimi ile bir iş tatili için şehir dışındaki evine gitmesi ve akşam yemeği için gittiği otelde boş masa bulamadığı için eski diller uzmanı Loos'un masasına oturması ile başlıyor. İki adam şarap eşliğinde yemeklerini yerken birbirleri ile sohbet etmeye ve kendi hayatlarından bahsetmeye başlıyorlar. Loos geçen yıl aynı tarihlerde bulundukları otelde kaybettiği karısını, Clarin ise terk ettiği sevgilisini anlatıyor. Ertesi akşam tekrar aynı yerde buluşup yemek yerler. Üçüncü akşam ise Clarin saatlerce Loos'u beklemesine rağmen Loos gelmiyor. Loos'u beklemekten sıkılan Clarin resepsiyona başvurduğunda otelde bu isimde birinin kalmadığını öğreniyor ve hikaye buradan hız kazanarak okuyucuya sürpriz bir son hazırlıyor.

İşte kitaptan dikkatimi çeken giden satırlar;

"Hisler üzerinde kimsenin tasarruf hakkı yoktur"

"Siz hiç içlerinde, derinlerde bir yerde güvensizlik duymayan bir ebeveyn tanıyor musunuz? Neredeyse her şeyi yanlış yaptığı düşüncesine kapılmayan veya geriye bakarak, her şeyi yanlış yaptığını görmeyen
 bir anne tanıyor musunuz. Klinik olarak diyebilirim ki: Annelerin, ebeveynlerin kendilerini başarısız kimseler olarak görmeleri haklarıdır, onların meyvelerine bir bakın: bir sürü davranış bozukluğu, bir sürü istikrarsız , sallanan, hedefleri olmayan, oradan oraya sürüklenen  bir kitle."

"İnsan bir kereliğine parasız bir seyirci olarak cadde şenliğine oturmalı ki, heyecanlı ve ümit veren gençlerin çokluğunu görebilsin."

"Her kolleksiyoncu gibi o da bir tutkundu ve dünyanın mutsuzluğu için belge topluyordu."

"Uzun zaman önce eski bir halkın, yeni doğanları ağlayarak karşıladığı ve onu bekleyen tüm kötülükleri birer birer saydığı gelenek hakkında bir radyo yayını dinlediğini anlatmıştı. Ama bu halk ölüleri sevinçle ve şakalarla gömüyordu, çünkü onlar sonunda hayatın ıstıraplarından kurtuluyorlardı."

Okumak isteyenlere tavsiye edebileceğim kitaplardan biri daha:)

HAYALİ ÖPÜCÜKLER

Dün gece facede dolaşırken bir arkadaşımın "Mucize Enerji" sitesinden paylaştığı 'Hayali Öpücükler' adlı  hikayeyi okudum. Bugüne kadar çocuklar hakkında bir çok yazı okumuştum ama hiçbiri bu kadar etkileyici olmamıştı. Kız çocuklarının duygusallığı üzerine yazılmış gülümseyerek okuduğum hikayeyi sizlerlerde paylaşmak istedim. Daha önce okumayanlara Hayali Öpücükler...




Adam 3 yaşındaki kızını, pahalı bir hediyelik kaplama kağıdını ziyan ettiği için azarlamıştı. Küçük kız, koskoca bir paket altın yaldızlı kağıdı bir kutuyu eğri büğrü sarmak için kullanmıştı...

Bayram sabahı küçük kız paketi getirip "Bu senin babacığım" dediğinde üzüldü, acaba gereğinden fazla mi tepki göstermişti kızına... Bir gece önce yaptığından utandı...

Ne var ki paketi açınca yeniden öfkelendi. Kutunun içi boştu... Kızına gene bağırdı:

- Birisine bir hediye verdiğinde, kutunun içinde bir şey olması lazım. Bunu da mı bilmiyorsun?!

Küçük kız gözlerinde yaşlarla babasına baktı:

- O kutu boş değil ki baba, dedi. "İçini öpücüklerimle doldurmuştum."

Adam öyle fena oldu ki... Koştu... Kızına sarıldı... Beraberce ağladılar.

Adam o altın kutuyu ömrünün sonuna kadar yatağının baş ucunda sakladı. Ne zaman keyfi kaçsa, ne zaman morali bozulsa, ne zaman kendini kötü hissetse, kutuya koşar, içinden minik kızının sevgi ile doldurduğu hayali öpücüklerinden birini çıkarırdı.



Mucize Enerji isimli siteden alınmıştır...

Sevdiklerinize Doğum Günü Hürriyet'i Verin



Hürriyet Gazetesi'nden okurlarına doğum günü, sevgililer günü, yıl dönümü ve diğer tüm özel günler için unutamayacakları bir hediye fırsatı!

Doğduğunuz gün Türkiye'de ve dünyada neler olduğunu hiç merak ettiniz mi?

Hürriyet, ilk yayın tarihi 01.05.1948'den günümüze kadar olan tüm baskılarının birinci sayfalarını kullanımınıza sunuyor. Bu sayede aileniz ve sevdiklerinize, doğum günlerine ait sayfayı armağan ederek bu özel günleri unutulmaz kılabilirsiniz. Ya da dilerseniz kendi doğduğunuz güne ait gazetenin ilk sayfasını sipariş edip saklamanız mümkün.

Size özel Hürriyet'inizi, orijinal gazete kağıdına baskılı olarak farklı ebatlarda seçebilirsiniz. Ayrıca ister karton tüp içerisinde, ister özel kutuda, isterseniz de oldukça şık bir ahşap çerçeve içerisinde sipariş verebilirsiniz.

Bunun için tek yapmanız gereken http://bit.ly/dogumgunu1 adresini ziyaret ederek istediğiniz tarihi belirtmeniz!


Bir bumads advertorial içeriğidir.