PANAYA KAPULU

Uzunca bir süre hareketsizlikten sonra tekrar gezmeye başladık. Bir süre denize gir, çık karaya vurmuş balık gibi güneşlenmekten başka bir şey yapmadık. Seferihisar’ın durgunluğu çökmüştü üzerimizeJ. Neyse sonunda şeytanın bacağını kırdık ve yine düştük yollara. Bu seferki durağımız Kuşadası ama yolda Meryem Ana ve Efes’i atlamadan.
Hava sıcak mı sıcak yerden ateş fışkırıyor. Zebaniler yeryüzünü mesken tutmuş var güçleriyle çalışıyorlar. Kafamızda şapkalar, ellerimizde buz gibi sular, tam teşekküllü biniyoruz arabaya. İlk durak Bülbül Dağı Meryem Ana’nın Evi.
Gümüldür (Özdere)- Selçuk arası 35 km,-.Oradan Meryem Ana 6-7 km,-. Meryem Ana’ya dar çıkış yolu turist otobüsleri, taksi ve özel araç kaynıyor. Giriş biletimizi alıp (7.5 tl araç- 3.5 tl yolcu-çocuklar ücretsiz) otoparka park ediyoruz. Jandarma gelen araçlara yer gösteriyor. Çok kalabalık olmasına rağmen burada park sorunu yaşamıyoruz ama evin önüne doğru ilerlerken önümüze bir kuyruk çıkıyor. Cruise grupları (sanırsın gökten İtalyan yağmış), münferitler, otobüslerle gelenler evin önünde kuyruk olmuş. Neyse ki hızlı ilerliyor ve güneşin altında saatlerce beklemek zorunda kalmıyoruz. Ufacık bir yer Panaya Kapulu’nun evi diye ziyaret edilen yer. Arkadan gelen güruhla girmemizle çıkmamız bir oluyor. Zaten bir kapıdan girip, diğer kapıdan ellerde adak mumlarıyla çıkılıyor. Dilenen dilekler eşliğinde mumlar yakılıyor ve kuma saplanıyor. Daha sonra Meryem Ana hatıra eşyaları satılan ufacık dükkâna uğruyoruz. Minik kolye uçları, kitapçıklar, heykeller ve boş şişe satıyorlar.  Bunları alan turistler şişelere çeşmeden akan kutsal sudan doldurup ülkelerine götürüyorlar. Nasıl bizim hacılar gittiklerinde bidonlarla zemzem getiriyorlarsa onlardan şişelerle su götürüyorlar. Ne de olsa burası da onlar için haç yeri…Biraz ilerde başka bir adak yeriyle karşılaşıyoruz. Burada ise isteklerini kağıt peçetelere, bezlere yazıp bağlayanları görüyoruz.
Etrafıma baktığımda yüzyıllar öncesinden Panaya Kapulu’nun burayı nasıl gelip bulduğunu, bizim arabayla zor çıktığımız yere yürüyerek çıktığını ve ömrünün sonuna kadar burada yaşayabildiğini merak ediyorum. İsa’nın annesi Meryem Ana’nın son yıllarını, ölmeden önce annesini emanet ettiği St. Jean (Yuhanna) ile geçirdiği ve mezarının olduğu varsayılan yer burası. 
Evin bulunmasının da ilginç bir hikayesi var;
1881 yılında Paris Başpiskoposluğuna bağlı rahip Gouyet Anna Katharina Emmerick’in vizyonlarında görerek yazdığı (kimi belgelere göre ise sadece not aldırdığı) “Meryem’in Hayatı” adlı kitabı okuyarak Meryem Ana’nın yaşadığı yeri bulmak için Efes’e gitmeye karar verir. Evi bulduğu iddia eder ve üstlerine bu konuyla ilgili rapor yazmasına rağmen inandırıcı olamaz. Bu olaydan on yıl sonra İzmir Fransız Hastanesi rahibeleri bu kitabı okurken rahip M.Jung konuyu araştırmaya karar verir ve Efes’e gider. Rivayete göre temmuz sıcağında öğle vakti yanındakilerle birlikte yorgun vaziyette küçük bir vadiye ulaşır. Tarlada çalışan kadınlardan su ister. Kadınlarda onlara verebilecek sularının kalmadığını ama manastırda bulabilecekleri söyleyerek harap olmuş evi gösterirler. Rahip Jung başkanlığındaki araştırmacılar suyu içtikten sonra etraflarına bakarlar ve buranın Katharina Emmerick’in tarif ettiği yere çok benzediğini görürler. Geri dönüp keşiflerini anlatırlar ve bilimsel çalışmalar başlar.   
1966 yılında yapılan kazılan sonucunda ortaya çıkan belgeler 1967 yılında Portekiz’de yapılan Meryem Ana kongresinde açıklanır. Kazı sırasında bulunan mezardaki gömünün yüzünün Meryem Ana’nın evine doğru dönük olduğu buda Meryem Ana’ya gösterilen saygının işareti olarak ifade edilmiştir.   
Daha hala resmi olarak Panaya Kapulu’nun burada yaşadığı ve mezarının olup olmadığı kesin olarak açıklanmasada her yıl binlerce yerli ve yabancı turisti kendine çekmeye devam ediyor.
Meryem Ana’ya adak adayan herkesin isteğinin gerçekleşmesi dileği ileJ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder