KAKTÜS CAFE VE KİTAP KULÜBÜ

Tanrım ne kadar tembelim. Daha Londra yazısının müzeler kısmını bitirmedim hatta başlamadım bile. Bazen benden iyi blog yazarı olmayacağını düşünüyorum ama hala kendimle ilgili ümidimi kaybetmedim doğrusu. Biraz disiplin gerekli o kadar. Neyse amacım tembelliğimden bahsetmek değildi ama günah çıkararak başladım nedense. Kendi kendime ufak bir serzeniş.
View Image
Bugün kitap kulübümüzün ilk toplantısını yaptık. Beyoğlu Kaktüs'de. Kitap kulübü derken öyle çok fazla kişi var zannetmeyin. Üç kişiden oluşuyor. İlk toplantımız bundan yaklaşık bir buçuk ay önce The House Cafe'de idi. Hangi kitabı okuyacağımızı belirledik. İlk okuduğumuz kitap Mine Söğüt'ün Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Herşey oldu. Kitap 'Falcı kadın elinde kahve fincanı, otelin lobisinde tahta bir tabureye kuş gibi tünemiş, belli belirsiz dudaklarını oynatıyor. Nagehan, gözlerini kahve fincanına diken kadının ellerine bakıyor. Kadının ellerinin üzerinde dövmeler var. Tuhaf dövmeler. Kayıp bir kavmin büyüleri gibi. Az önce anlattı. O dövmeleri küçükken eline anneannesi yorgan iğnesi ile yapmış. Loğusa sütü,idare lambasının isi ve koyunun öd sıvısı...Canı çok yanmış. aynı dövmeler anneannesinde de varmış. Ona da kendi anneannesi yapmışmış. Anneannesi şamanmış. Köyde hastaları, delileri ve kadınları yatıştırırmış' diye başlayarak Madam Arthur Bey, Kedileş, Maria, Keşşaf gibi ilginç kişiliklerle Kara Yalı'nın içinde ve çevresinde gelişiyor. İlk satırlara bakıldığında kitap git gide daha güzel bir hal alacak derken Kara Yalı gibi insanın içini karartan, bitse de kurtulsam denecek bir hal alıyor. ha o ilk satırlarda ki şaman falcı kadın mı? O daha sonraki sayfalarda bir daha ortaya çıkmıyor. Sadece okurun kitaba ilgisini çekmek için ilk sayfalarda yerini almış figüran olarak olduğu yerde kala kalıyor. Cumhuriyet ve Radikal'ın kitap eklerinde kitapla ilgili yazıları ve Mine Söğüt'le yapılan röportajları okuduktan sonra bunu okuyalım diye ben tavsiye ettim ve bu seçimim sayesinde neredeyse kitap kulübümüz başlamadan bitiyordu. Üçümüzün genel kanısı ilk kitap olarak iyi bir seçim olmadığı yönündeydi. Sonunda kitap hakkında konuşmayı bitirip bu ay okuyacağımız kitabı seçtik. Ayfer Tunç'un Yeşil Peri Gecesi. Ocak ayının beşinde buluşup bu kitabı tartışacağız. Kitabı okumaya başladım bile, İlk 32 sayfasını dolmuşta eve dönerken okudum. Detaylar daha sonra :)

Kaktüs'e gitmeden önce Fransız Konsolosluğunda Agence Press - Anadolu Ajansının açmış olduğu İstanbul Fotoğrafları sergisini gezdim. Çok güzel fotoğraflar. Eğer bugünlerde yolunuz Beyoğlu tarafına düşerse ve vaktiniz varsa mutlaka görün. Karlı İstanbul, yağmurlu İstanbul, güneşli İstanbul, gündoğarken, batarken, martılar, Boğaz Köprüsünün altından geçen gemiler, havada yüzlerce sığırcık kuşu, Aya İrini'de Semah gösterisi, şehirhatları vapuru, Kızkulesi ve daha niceleri. Çok büyük bir sergi değil ama insanı gülümseten bir sergi.

Go to fullsize image
Kaktüs'e gelince, bana göre Beyoğlu'nun, üç hanımın rahatça oturup, kimse rahatsız etmeden sohbet edip, bir şeyler yiyip içebileceği nadir  yerlerinden biri. Açıldığından beri ki benim üniversite yıllarıma denk gelir çizgisini hiç kaybetmemiş, hep aynı şekilde devam eden bir yer. Aaa kedilerini de unutmamak lazım tabii. Müşterilerle kaynaşmış vaziyetteler. Siz nefis kahvenizi veya bir kadeh içkinizi yudumlarken onlar yanı başınıza kıvrılıverir ya da arkanızdan nazlı nazlı geçiverirler. Uzun süredir gece gitmedim ama Kaktüs'ün geceleri de bir başka oluyor.

Şimdilik bu kadar. Kitap kulübüne ise devam:))                                

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder